Sarıkız'ı, Gül'e darbe uyarısı yapınca öğrenmiş!   Konuyu açan: Dostane   İlk Mesaj: 03-17-2011 (13:54)   Son Mesaj: 03-17-2011 (13:54)    Cevap: 0    Gösterim: 418  

    03-17-2011

    Sarıkız'ı, Gül'e darbe uyarısı yapınca öğrenmiş!

    Sarıkız'ı, Gül'e darbe uyarısı yapınca öğrenmiş!


    "Asker Bize İktidarı Verir mi?" isimli kitabıyla dikkatleri üzerine çeken İsmet Berkan, 2004'de Abdullah Gül'e, "Askerin içinde bir hareketlilik var, farkında mısınız?" diye sorunda Sarıkız'ı orada öğrenmiş...

    Şükran Pekkan'ın röportajı

    İsmet Berkan, 33 yıllık gazeteci. Hürriyet'te köşe yazarlığına başlamadan önce Radikal Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni'ydi. TSK, siyasi iktidar ve Ergenekon süreciyle ilgili çarpıcı manşetlere imza atıyorlardı, tespitlerine artık köşesinden devam ediyor.

    Berkan okurla yeni buluşan "Asker Bize İktidarı Verir mi?" adlı kitabında, tren vagonlarının birleştirilmesi gibi; birbirinden kopuk görünen olayları birbirine bağlıyor. Ve askerin, aynı anda hem merkezde hem sahne arkasında olduğu bazı kesitleri öylesine zekice irdeliyor, sorguluyor ve kronolojik sırayla bir araya getiriyor ki, sonuçta son derece net bir resim çıkarıyor ortaya.
    Hem de nasıl etkileyici bir resim...

    ■ Niye yazdınız bu kitabı?
    Bir sürü vaktim vardı, yazılması ge-rektiğini de düşünüyordum. Bir de Hasan Cemal başta olmak üzere, evden 'yaz artık bunu' diye ağır baskı görünce, oturdum yazdım. Eskiden gerekçem vardı; 'vaktim yok' diyordum. Ama gerekçeler ortadan kalkınca yazabildim. .

    ■ Türkiye'nin 'yakın dönem TSK tarihi'ni çok kolay okunan, özet bir hale getirmişsiniz.
    Çok kolay okunuyorsa çok iyi, başar-mışım demektir. Kolay okunması için çok uğraştım.

    ■ Ama kitapta bilmediğimiz, yeni bir şey yok. Bildiğimiz hikayelerle ye-ni bir resim çiziyorsunuz ve...
    Ortada imalı bir şey yok, ancak birtakım olaylar münferitmiş gibi gözüküyor. Askerler ne yapmışsa, bir sistematiği var ve bir bütünün parçaları. Bir düşünme biçimini oluşturuyorlar. Ben bunu anlatmaya çalıştım. Evet; yazdıklarım bilinmeyen olaylar değil, ancak ya çok detaylandırılmadılar ya da unutuluyorlar. Belli bir bağlamın içerisinde okumanın bir faydası olduğunu düşünüyorum. Kitapta yazılı olayların çoğunu ya bizzat yazdım, ya da gazetem (Radikal) ortaya çıkarttı. Yine de o dönem Türkiye'nin geri kalanı çok ilgilenmedi bu olaylarla.







    İsmet Berkan
    Asker Bize İktidarı Verir Mi
    Everest Yayınları
    Mart 2011, 192 sayfa

    Teknik bilgiler ve internet üzerinden sipariş şartlarını görmek için tıklayınız





    ■ Olayları yorumlarken sık sık "halaskar zabitan" (kurtarıcı subay) yorumu yapıyorsunuz. Bu deyime vurgu niye?

    Bu erkeklerin daha iyi anlayabileceği bir ruh hali. Çünkü kadınlar kahveye gitmiyor, erkekler gidiyor. Her kahve köşesinde gazete açar birileri ve memleketi kurtarmaya soyunur. "Ben olsam şöyle yaparım, sallandıracaksın üç tanesini" falan... Bu bir sistematik; bir ruh, hepimizin içinde de var. Ama bizler zabit değiliz, zabit olanlar var; subaylar, askerler. Onlar tarihimizde üç, beş kere de bu kurtarma işine giriştiler. Memleketi kurtarmak ata sporu bizde, son derece sağlıksız bir ruh hali.

    ■ Ergenekon'u bu açıdan anlamaya bir katkısı olur mu kitabınızda yazılanların?
    Yok, hayır. Benim Ergekenekon'dan anladığım ile savcıların anladığı arasında ciddi bir fark var. Özellikle son operasyonlar (Nedim Şener ve Ahmet Şık'ın tutuklanması) bunu gösterdi. Benim anladığım Ergenekon; Türkiye'de rejime yönelik müdahelelerdir. Ama yavaş yavaş bu çerçeveden çıkıyor sanki.

    ■ Kitabınızda geçmişe dönük bazı sorular soruyorsunuz; "28 Şubat'ta darbe olmadığına sevinelim mi, yoksa askeri müdahaleye üzülelim mi?" gibi. Sizce?
    Bunun yanıtını veremem. 28 Şubat döneminde ben bir seçim yaptım. Bu seçimimi de hep sorguladım, ama yaptım bir kere. O seçim de şuydu; 12 Eylül'vari bir darbe yapılacak, kanlı ve uzun olacak. "Kanlı bir darbe olmasın da, ne olursa olsun" noktasına geldim. "Hükümet şu ya da bu yolla etkisizleştirilsin, parlamento kör topal da olsa açık kalsın" seçeneğini seçtim.

    ■ Ve çok eleştirildiniz...
    Ben onlara hak veriyorum, saygı da duyuyorum. "Bu bir korkutmacaydı, gerçekten bir darbe olmayacaktı" diyorlar. Ama buna halen ikna olmuş değilim. O dönemki durumun, askerin ne kadar ciddi olduğunu zaten 2007-2008'de anladık.

    ■ Abdullah Gül'e 2004'te darbe endişelerinizi paylaşmaya gittiğinizi yazmışsınız. Bu bir gazeteci - siyasetçi görüşmesi miydi?
    Değildi, ben oraya bir bilgi vermeye gittim. Ben "Askerin içinde bir hareketlilik var, farkında mısınız, bir şey yapıyor musunuz?" demeye gittim.

    ■ Sarıkız'ı ilk defa bu görüşmede duyduğunuzu söylüyorsunuz. Niye o dönem yazmadınız bunu?
    Çünkü Sarıkız ne demek bilmiyordum. "Sarıkızları falan biliyoruz" dedi, geçti. Nokta dergisi 2007'de 'Özden Örnek günlükleri'ni yayımladığında ne olduğunu anladım.

    ■ Siz darbe döneminin kapanmış olmasının, askeri vesayetin bittiği anla-mına geldiğini düşünüyor musunuz?
    Hayır. Hukuksuz demokrasi olmaz. Birtakım sembolik hareketlerle asker si- yaseten geriletilmiş, rolü daha küçültülmüş olabilir. Ama burada önemli olan şey şu; Türkiye'de TSK'nin işlevi konusunda bir hukuk yaratılması lazım. TSK; ulusun anası, babası, velisi, vasisi değildir. Sadece yurt savunmasında görevli bir kurumdur. Ordudur. Bu anlayışın hukukunun yaratılması, iç güvenlik ile ilgili bağının kopması gereklidir. TSK İç Hizmet Yasası mesela; askerin polis gibi çalışmasını legal zemine oturtuyor. Bunu kaldırmak lazım.

    ■ Bir gazetecinin TSK'yı yazması, eleştirmesi zor değil mi?
    Zor tabii. Bir kere hepimiz çocukluğumuzdan itibaren TSK'ya saygı öğretisiyle büyüyoruz. Devlet Su İşleri'ne göstermiyoruz bu saygıyı. Daha özenli davranıyoruz TSK'ya karşı. O yüzden kitabı yazarken çok özenli davrandım, kanıtlayamayacağım hiçbir şeyi yazmadım. Her şeyin belgesi, tanığı var.

    ■ Bu kitabı 10 yıl önce bu rahatlıkta yazabilir miydiniz?
    Yazardım tabii, bu belgeler çıksaydı yine yazardım. Bugün şu fark var; TSK'nin içiyle ilgili daha fazla şey biliyoruz. Yoksa benim demokrasi anlayışımın 30 yıl öncesiyle farkı yok Önemli olan yazdığınız şeyin doğru olması, gerçek susturur insanları. Gerçeği yazdığınızın zaman, hangi görüşte olduğunuzun bir önemi kalmaz. Gerçek gerçektir.

    ■ Kitapta hiç bilmediğimiz, ilk kez yazılan bir bilgi var mı?
    TSK tarafından Başbakan Erdoğan'a 2004'te verilen muhtıra gibi brifing var. Özden Örnek günlüklerinden öğrendim. Kitap için tüm dosyaları yeniden okuyunca ortaya çıktı.


    "Yayın yönetmenliğinde iki mutlu gün vardır"

    ■ Kitabı yazmak ne kadar sürdü?
    Hızlı yazarım ben, bir aydan kısa sürdü.

    ■ Bundan sonra Vakit buldukça' yazar mısınız?
    Birkaç tane daha projem var ama tembelliği bırakıp çalışmam lazım.

    ■ Siz mesleğe spor servisinde başlamıştınız. Şimdi 'başladığınız yere' dönmüşsünüz sanki, Hürriyet'teki odanız spor servisine komşu. Nasıl geçiyor günleriniz?
    Artık işe seyrek geliyorum, onlara komşu olmak da çok eğlenceli.

    ■ Yazarlık mı eğlenceli, yayın yönetmenliği mi?
    Yönetici olmak hiçbir şekilde eğlenceli değil. Tekne sahipleri için söylenen bir laf vardır, "Sadece tekneyi aldığı ve sattığı gün mutlu olur" diye. Ben bunu yayın yönetmenliğine uyarladım: Bir olduğunuz, bir de bıraktığınız o iki gün çok mutlu oluyorsunuz.

    Milliyet Kitap




    Sarıkız'ı, Gül'e darbe uyarısı yapınca öğrenmiş! Yorumları