Başörtüme vurgu yapılması hoş değil   Konuyu açan: Dostane   İlk Mesaj: 03-12-2011 (16:34)   Son Mesaj: 03-12-2011 (16:34)    Cevap: 0    Gösterim: 464  

    03-12-2011

    Başörtüme vurgu yapılması hoş değil

    Başörtüme vurgu yapılması hoş değil


    Avrupa'nın en genç politikacılarından olan henüz 28 yaşındaki Semanur Yaman bizim gündemimize bu özelliği ile değil de başörtülü olmasından dolayı girdi ilk başta. Ama o bu durumdan haklı olarak çok şikeyetçi.

    Semanur Sönmez Yaman'ın röportajı

    Mahinur Özdemir, Avrupa'nın en genç politikacılarından.
    Henüz 28 yaşında.
    2009 yılında, Belçika Hıristiyan Demokrat Partisi'nden milletvekili seçildi.
    Bu seçim O'na, "Avrupa'nın ilk başörtülü vekili" unvanı kazandırdı.
    Aynı zamanda meclisin en genç üyesi olarak kayıtlara geçti.
    Bu başarısıyla, bir anda bütün dünyanın ilgi odağı oldu.
    Mahinur Özdemir; Belçika'da yaşayan Türk ailenin üçüncü nesil üyesi.
    Liseyi "Katolik okulu"nda okudu.
    Hayatı, tam da içinde öğrendi.
    Halkla ilişkiler faaliyetlerine, babasının marketinde kasiyerlik yaparken başladı.
    Siyasete tam bir "yurttaşlık bilinci" ile girdi.
    Herkes "seçimi kazanamayacağını" düşünürken, O, partisinin oylarını artırmayı, hatta fazladan bir sandalye kazandırmayı başardı.
    Dünyanın ve Türkiye"nin aksine, Belçika"da başörtüsüyle değil, başarıları ve bölgesi için yaptığı çalışmalarla tanıyor.
    Genç politikacı, kadın medyacıların oluşturduğu Medyasofa grubunun konuğu olarak İstanbul'a geldi.
    Mahinur Özdemir siyasî ve sosyal hayatına dair sorularını, içtenlikle yanıtladı.

    Siyaset, bütün dünyada genellikle orta yaş ve üzerinin ilgi duyduğu bir konu. Sizin siyasetle ilginiz nasıl başladı? Neden böyle bir ihtiyaç hissettiniz?
    Ben her zaman şöyle bir inançtaydım, "siz siyasetle ilgilenmezseniz siyaset sizinle ilgilenmeye başlar." Toplumda aktif olmanın ne kadar önemli olduğunu, mutlaka bu alanda çalışmak gerektiğini düşünüyordum. Ya dernekçilik olarak ya siyasetçi olarak ya da bir vatandaş olarak. Ben de yurttaşlık bilinciyle siyasete yöneldim. Üniversite bitirme tezim de siyasetle ilgiliydi. Topluma bakış açım beni böyle bir serüvene yöneltti.
    Siyaset size kısa sürede başarı getirdi. Göçmen, kadın, genç ve başörtülü bir isim olarak Hıristiyan Demokrat Parti"den meclise girdiniz. Adaylık ve seçim sürecinde neler yaşadınız?
    Ben zaten 2006"dan bu yana belediye meclis üyesiydim. Dolayısıyla partim beni tanıyordu. Adaylık sürecinde çok ciddi bir sorunlar yaşamadım. Tabii genç olmanın, Müslüman kökenli olmanın, bayan olmanın sıkıntılarını daha çok seçim esnasında, yani seçim kampanyası esnasında çektim. Bazı kesimlere hakikaten bir bayan olarak başarılı olabileceğini ispat etmek bazen zor olabiliyor. Fakat bunların üstesinden geldim ve bugün buradayım.

    Siyasete girerken neyi hedefliyordunuz? Bu alandaki varlığınızla değiştirmek ya da ön plana çıkarmak istediğiniz şeyler neler?
    Öncelikle ben bir genç bayan olarak gençleri ve bayanları temsil etmek istedim. Tamamen yurttaşlık bilinciyle siyasete atıldığım için ileri dönemlerde daha çok yabancı kökenli Belçikalıların da belli bir yerlere gelmeleri ve onların da tüm topluma ayrımcılık yapmadan hizmet etmeleri gerektiğini göstermek istedim. Amacım iyi şekilde hizmet etmek, topluma da bir ayrımcılık göstermeden hizmet edebilmek. Tabii ki eğer iyi hizmet edersek, seçmenin de bunun karşılığını vereceğini düşünüyorum.

    Ayrımcılık dediniz, şu anda yaşadığınız bölgede ayrımcılık söz konusu mu? Siyasi ya da sosyal hayatta ayrımcılık yapılıyor mu?
    Tabii ki ayrımcılık olmayan ortam yok. Yani şu anda istihdam alanlarında ayrımcılığa maruz kalabiliyoruz. Özellikle yabancı kökenli gençler eğitimsizlikten dolayı ayrımcılığa maruz kalıyor. İsim ayrımcılığı yaşayabiliyorlar. Bir iş görüşmesine gittiklerinde bazen isimlerinden dolayı baştan ayrımcılığa uğrayabiliyorlar. Dış görünüşlerinden dolayı ayrımcılığa maruz kalabiliyorlar. Ten renklerinden dolayı olabiliyor. Biz buna yönelik belli politikalar yönetiyoruz Brüksel bölgesi olarak. Eşit haklardan sorumlu bakanlarımız bu konuda çalışmalar yürütüyor ancak bunlar çok yavaş ilerliyor maalesef.

    Peki siz bireysel olarak bir ayrımcılığa maruz kaldınız mı?
    Ben şanslı bir insanım çünkü hayata her zaman olumlu yönüyle bakarım. Ayrımcılığa maruz kalsam da her zaman, "yok canım o yüzden değildir başka bir nedenden dolayı bu şekilde başıma gelmiştir" dedim. Sadece üniversite yıllarımda bir kere bir hocamla başörtümden dolayı bir ayrımcılığa maruz kaldım.

    Dünya, sizi parlamentoda yemin ettiğiniz gün tanıdı. Elinizi kaldırıp gülümseyerek yemin ettiğiniz görüntünüz Avrupa"da da, Türkiye"de de gündem oldu. O gün neler yaşadınız, neler hissettiniz?
    Tabii ben belli bir gündem oluşturacağımı tahmin ediyordum ama uluslararası bir boyuta taşınabileceğini hiçbir zaman tahmin etmemiştim. Nasıl 2006 yılında belediye meclisinde yemin ettiysem bunu da onun bir devamı gibi hissediyordum, fakat öyle olmadı. Milletvekillinden çok gazeteci vardı. Tabii bu beni hem heyecanlandırdı hem de bir zaman sonra biraz stres oluşturdu ama ben kendimden emindim, güvencedeydim. Tabii bu kadar soru yağmuruna da tutulacağımı tahmin etmemiştim. Ama ilk olmanın her zaman böyle bir şey getirdiğini anladım ve bu olayla yaşamayı ve üstesinden gelmeyi başardım.

    Basının bu yoğun ilgisi sonra da devam etti sanırım. Hem Avrupa"da, hem Türkiye"de...
    Belçika basını çok daha kucaklayıcı davrandı. Şu manada; 2006"dan beri yaptıklarımı biliyorlardı yani 1-2 röportajdan sonra hemen bunların üstesinden geldim. Ama Türk basını sürekli başörtüme, dış görünüşüme vurgu yaptı. Ben de bunu bir ayrımcılık olarak hissettim. Sonuçta bir kadınsınız, sonuçta bir milletvekilisiniz ve sizin de herhangi bir milletvekili gibi anılmak istemeniz gayet doğal ama bir manşette eğer, "türbanlı vekil" ya da "başörtülü vekil" olarak sürekli ifade edilirse, bir zaman sonra zaten direk size vurgu yapılıyor. Bunu da çok hoş karşılamadım. Türk medyasının belli bir kesimi "işte bizimkiler" şeklinde davrandı, kimisi "ötekileştirmeye" çalıştı ve sorular hep bu çevrede dolaştı. Ama şimdi çok daha normal bir sürece girdik. Yani o ilk tantanalardan sonra biraz daha sakin bir ortamdayım.

    Türkiye"deki siyaseti takip ediyor musunuz? Belçika"daki ve Türkiye"deki siyasi ortamı karşılaştırdığınızda neler görüyorsunuz?
    Türkiye siyasetini yeterince takip edemiyorum çünkü günlerim hakikaten çok yoğun. Belediye meclis üyeliğim de devam ediyor. Hem yerel siyasetle, hem halkın istekleriyle hem de ülke siyasetiyle uğraşmak, bunun haricinde tabii ilk olmam sebebiyle birçok konferansa katılmak durumunda olmak benim epeyce zamanımı alıyor. Dolayısıyla uzaktan takip ediyorum Türkiye siyasetini.

    Avrupa"da İslamofobi sürekli gündeme taşınan bir konu. Belçika"da ve sizin gözlemlediğiniz kadarıyla diğer Avrupa ülkelerinde, göçmenleri zorlayan bir duruma ulaştı mı?
    Şu anda İslamofobi ve diğer ayrımcılığın yükselmesi genellikle Avrupa"da gelişen küresel ve ekonomik krizden dolayı oluşuyor. Kriz ortamında dikkati başka yerlere çekmek çok uygulanan bir yöntem. Birçok siyasi, bunu milliyetçiliğe yönlendirerek ya da işte ayrımcılığa yönlendirerek ve de başka korkuları pekiştirmeye çalışarak idare etmeye çalışıyor. Bunun Fransa"da başlayan örnekleri Almanya"ya da sıçradı. Belçika"da da şu anda uzun süredir hükümet kurulamadığından dolayı, dikkati başka yönlere çekme gibi bir serüven hâlâ oluşuyor. Bunun en çok mağdur olan kesimi şu anda Müslümanlar. Tabii ki belli bir İslamofobi var ve bunu yeterince önüne geçilemediği apaçık ortada.

    Şu an milletvekilisiniz. Bundan sonra siyasi hedefinizde ne var?
    Ben öncelikle en iyi şekilde hizmet etmek için bir göreve talip oldum. 2006"dan bu yana vatandaşın gönlüne her zaman yaptığım hizmetlerden dolayı girmeyi hedefledim. 2014 yılındaki seçimde benim milletvekili olarak ilk sınavım gerçekleşecek. O dönemde en iyi şekilde hizmet ettiğimi vatandaşa gösterebilmek isterim. Diğer amacım tabii daha çok kadının daha çok gencin siyasete girebilmesi ve onların da söz sahibi olmasını sağlamak.

    Üç kuşaktır Belçika"dasınız ama eşiniz Türkiye"de doğup büyümüş bir insan. Türkiye, özellikle İstanbul sizin için ne ifade ediyor? Evlilik hayatıyla siyasi hayatı bir arada yürütmek zor oluyor mu?
    Ben İstanbul" a her zaman hayran olan bir insandım. Sık sık gelmeye çalışıyorum. İstanbul"a gelip de âşık olmayan çok az insan tanıyorum ben. Belçikalılar dahi yani benim çalıştığım iş arkadaşlarım dahi İstanbul"a geldiklerinde, hayran hayran, uzun uzun kitap yazabilecek derecede anlatabiliyorlar ve bu da tabii çok hoşuma gidiyor. Çünkü tarihiyle, kültürüyle, mirasıyla bizlere çok şey anlatan, kültür farklılıklarının bir arada yaşayabildiği bir İstanbul şu anda gözümüzün önünde ve benim hakikaten çok sevdiğim bir şehir. Sık sık gelip gidiyorum, bu da benim enerjimi yükseltiyor. Hem de olumlu bir katkıda bulunuyor bana buraya gelmek.

    Onun haricinde, evlilik hayatı sosyal hayata bir yük değil benim için. Aksine eşim hakikaten bana çok destekçi. Bu yönde de hiç şikayetim yok.




    Başörtüme vurgu yapılması hoş değil Yorumları