TCK'ya 'Rızayla ırza geçme' başlığı koyacaklardı   Konuyu açan: Dostane   İlk Mesaj: 03-08-2011 (18:54)   Son Mesaj: 03-08-2011 (18:54)    Cevap: 0    Gösterim: 496  

    03-08-2011

    TCK'ya 'Rızayla ırza geçme' başlığı koyacaklardı

    TCK'ya 'Rızayla ırza geçme' başlığı koyacaklardı


    Avukat Fatma Benli, kadına yönelik yasak, şiddet, ayrımcılık gibi konularda ülke olarak ”134 ülke arasında sondan 8 sırada” olduğumuzu söyledi.

    Arzu Erdoğral'ın haberi:
    Bugün 8 Mart Dünya Kadınlar Günü...

    Her ne kadar kadınlara sadece bir gün daha fazla önem arz edilmesi algısı ile hareket etmesek de, İnsan hakları, ayrımcılık ve kadına yönelik şiddet gibi birçok konuda mücadele veren ama kimi zaman başörtülü bir kadın çalışan olarak kendi de sıkıntılar yaşayan Avukat Fatma Benli ile dünyada ve ülkemizde kadına biçilen rolü konuştuk.

    Konu ile ilgili çarpıcı tespitlerde bulunan Benli, "Kadına yönelik yasak, şiddet, ayrımcılık gibi konularda ülke olarak neredeyiz" sorusundan "kadın hakları açısından şu an en iyi ülkenin hangisi" olduğuna kadar birçok soruya yanıt verdi.

    5 MİLYON KADIN OKUMA-YAZMA BİLMİYOR

    İnsan Hakları konusunda uzun yıllardır çalışmalar yapan bir isim olarak sizce dünyada ve ülkemizde kadına biçilen rolün ne olduğunu düşünüyorsunuz?

    Bulunduğunuz konuma göre kadına biçilen değer değişiyor, genelde vefakâr cefakar her türlü sıkıntıya göğüs germesi kendisine verilenle yetinmesi gereken bir rol, dolayısıyla sizinle verilenle yetinmeniz gerektiği için güç sahipleri istediklerinde bunu vermeme hakkını kendilerinde görebiliyorlar.

    Aslında Türkiye'de kronik sorun haline gelen başörtüsü yasağı da bununla ilgili, birileri kadınla ilgili rolleri biçme ve onlara istediğini gibi davranmaya zorlama hakkını kendinde görebiliyor ve çok rahat bir şekilde "benim öngördüğüm şartları kabul etmezsen bu hakları kullanamazsın" diyebiliyor:

    Bu tüm kadın hakları için geçerli bir durum, Türkiye gelişen ve sürekli büyüyen bir ülke, dolayısıyla beklentilerimiz doğal olarak yüksek, ancak ekonomik ölçütlerde dünya 17. si olan Türkiye, Türkiye tüm modernlik ve çağdaşlık söylemlerine karşın kadınların eğitim, çalışma ve siyasal yaşama katılımları erkeklerle kıyaslandığında oldukça sorunlu bir ülke konumunda...

    Öyle ki dünya cinsiyet haritasına göre 134 ülkeden 126. sırada geliyor. Bu oran kadınların ve erkeklerin haklarını kullanması arasındaki makasın ne derece büyük olduğunu gösteriyor, basit bir örnek erkek okur yazarlığı %99"larda iken, Osmanlı imparatorluğunun son dönemlerinden itibaren kadın okur yazarlığı teşvik edilmesine ve Cumhuriyetten itibaren zorunlu hale gelmesine karşın Türkiye de beş milyondan fazla kadın okuma yazma bilmiyor, bir taraftan örneğin İsviçre'den seneler önce kadına oy kullanma hakkı veren bir ülke olarak övünüyoruz öbür taraftan örneğin belediye başkanı kadın sayısının parmakla sayılacak kadar az olmasını, hiç kadın vali büyükelçi ya da koca Türkiye de kadın genel müdür sayısının iki tane olmasını önemsemiyoruz. Çünkü çağdaş Türk kadınına biçilen rol kendisi için öngörülen sınırlar içerisinde kalması oluyor.

    KADIN SIĞINMA EVLERİNİN SAYISI AZ

    Kadına yönelik yasak, şiddet, ayrımcılık gibi konularda ülke olarak neredeyiz? Bu konuda neler yapılması gerekir sizce?

    Belirttiğim üzere 134 ülke arasında sondan 8 sıradayız, üstelik bu seneye has bir istisna değil, geçen sene 129.'uyduk. Bu da kadına karşı ayrımcılık noktasında oldukça sıkıntılarımız olduğunu ortaya koyuyor. Anayasa"ya "kadın erkek eşittir, devlet bu eşitliği sağlama yükümlülüğü altındadır" hükmünü eklemek tek başına yeterli değil. Bu nedenle kadın karşı şiddet oranları Kadın Statüsü Genel Müdürlüğünün 2010 araştırmasına göre %42. Zira şiddetle ilgili yasal düzenlemeler yapılmasına karşın pratikte fiilen çözüm sağlayacak yöntemlerimiz yok, şiddetin yaptırımsız kalması bir döngü şeklinde sürekli tekrarlanmasına neden oluyor, günde 3 tane hatta artık 5 tane kadının, eşleri ya da yakınları tarafından öldürülmesi şiddet ve hatta kadının yaşam hakkı konusunda çok ciddi sorunlarımız olduğunu gösteriyor.

    Bu bağlamda aslında can güvenliğini sağlam ya yönelik sığınma evleri sayısının azlığı, ailede eşler arasında iletişimsizlik ve şiddetin özellikle toplumsal bir yaptırımının olmaması yada "eğitimle tüm sorunlar çözülecek" tarzı klişeler sorunun kökleşmesine neden oluyor.

    Bu konuda yapılan çalışmaların da çözüm önerilerinin de somut olması gerekiyor. Bir aile hakiminin "eşimi dövdüm hem ondan hem tüm ilçe halkında özür diliyorum" ilanın dağıttırma cezası vermesi buna basit bir örnek. Elbette sosyapatları önleyemezsiniz ancak bu tarz toplumsal kınamalar süregelen şiddeti azaltır.

    Çünkü toplumsal anlamda bir yaptırımın olduğunu gösterir, aynı şekilde dayak yiyen kadını aynı eve gönderen polis ya da ölüm tehdidi aldığını söyleyen kadına gerekli korumaya sağlayan savcı hakkında işlem yaptığınız takdirde caydırıcılığı sağlamış olursunuz.

    Bu bağlamda Ayrımcılıkla Mücadele Yasasının çıkması ve ayrımcılık yapanların cezalandırılması bu bağlamda fayda sağlayacaktır.

    TCK'YA RIZAYLA IRZA GEÇME BAŞLIĞI KOYACAKLARDI

    Ülkemizde kadın hakları konusunda ilerleme kaydedilen alanların var olduğunu da inanıyor musunuz?

    Özellikle 2002 yılı sonrası hukuki mevzuatımızda çok ciddi değişiklikler ve ilerlemeler mevcut. Medeni kanun, Türk Ceza Kanununu değişti, İş yasasında Anayasa'da eşitlikle ilgili önemli düzenlemeler getirildi, ancak yasal düzenlemeler tek başına yeterli değil, çünkü yasal değişiklik pratik hayata yansımadı.

    Buna da yasal değişikliklerin topluma iyi anlatılmaması ve yargının yasal değişiklikleri uygulama noktasındaki isteksizliği neden oldu. Örneğin Türk Ceza Kanunu tasarısı üzerinde çalışmalarımızın şahsen en önemli nedenlerinden birisi tasarıda "15 yaşından küçük çocukların rızasıyla ırza geçme" diye bir başlığa yer verecek kadar korkunç mantığa sahip olmalarıydı.

    Yasa bu hükümlere yer verilmedi, tasarıda kadınla ilgili 36 maddeden 30 tanesi değiştirildi. Şu an böyle bir düzenleme yok. Ancak geçtiğimiz ay Mardin'de sonuçlanan NÇ davasında 13 yaşında iki kadın tarafından 26 kişiye para karşılığı satılan bir çocuk için verilen kararda, "rızası ile alıkonmuştur, yaptığının ahlaki kötülüğünü biliyor karşı çıkabilirdi" ifadeleri ie sanıklara en alt sınırda ceza verildi. Bu derece ağır bir olayı kapatmak için yok farz etmek ve bahaneler bulmak sadece Türkiye den dört bir yanında NÇ artmasına sebebiyet vereceği önemsenmedi.

    KADIN KADININ KURDU MU?

    Son günlerde kadının kadına yönelik destek anlayışının zayıfladığına şahit oluyoruz. Neler söylersiniz?

    Tam olarak bu fikirde değilim, " kadın kadının kurdudur" ifadesinin de çok doğru olduğunu düşünmüyorum. Tabi bu algı kendiside sıkıntı yaşayan bireylerden daha fazla beklenti içinde olduğumuz için olabilir. Örneğin özellikle başörtüsü yasağında kişilerinin eğitim ve çalışma haklarını kısıtlayanları en çok kendi hemcinsleri. Bu biraz herkes "benim gibi olsun, böylelikle benim yaptığımı teyit etsin ve ben kendimi daha iyi hissedeyim" şeklindeki üstten bakış açısının ürünü.

    Bu yüzden kişiler bazen kendi hemcinslere karşı tahammülsüz olabiliyor. Basit bir örnek su an 2010 CEDAW (Ayrımcılığa Karşı Kadın Hakları Komitesi) nihai yorumlarında Türkiye"ye eğitim çalışma siyasal yaşama katılımda başörtülü kadınlara karşı gerçekleştirilen ayrımcılığı kaldırma ve iki yıl içinde rapor verme yükümlülüğü verildi.

    Şu an pek çok üniversitede kıyafet konusunda kimsi bir serbestlik söz konusu. Buna karşın halen her gün garklı bir üniversiteden bahçe kapısı dahil okula girmediğini , hocası tarafından tehdit edildiğini , şapka dahi takmasına izin verilmediğini söyleyen başvurular alıyorum, genelde ısrarla yasağın devam ettirmek isteyenlerde kadın öğretim görevlileri oluyor maalesef...

    PİPPA'YI ÖLDÜRDÜK, AİHM'E KIZDIK

    Sizce kadın hakları konusunda şu an en iyi ülke hangisi? Hangi açılardan?

    Bu konuda yorum yapmayı uygun bulmuyorum işin doğrusu. Her ülkenin kendisine göre iyi ve kötü tarafları var.

    Birleşmiş Milletlerde bütün dünyadan kadınların katıldığı toplantılara katılma fırsatım olduğunda, her ülkenin ki buna Avrupa Ülkeleri dâhil kendine ait sorunları olduğunu bazen de hiç beklemediğimi ülkelerde örneğin kadın temsili konusunda 1bizden çok daha iyi noktada olduğunu gözlemleme imkanım oldu.

    Ama bunun bize var olan yanlışları değersiz hale getirmek için bahane olmaması gerektiğini düşünüyorum, mesela Pippa öldürüldüğünde kötü insan her yerde var dendi, doğrudur Pippa başka bir ülkede öldürülebilirdi, ama bizim ülkemizde öldürüldü.

    Doğrudur İtalya'da aşk cinayetleri var, ama bu bizim ülkemizde insanlarının boşandığı için ya da ailenin isminin temizlenmesi bahanesi ile öldürülmesinin ağırlığını azaltmaz. Sonuçta biz haksız yere bir insan öldürüldüğünde tüm insanlığın öldürüldüğünü kabul etmesi gereken bir yapıya sahip olduğumuz için bizim bahane bulma hakkımız yok.

    En basitinden defalarca ölümle tehdit edilmiş, evliliği sürecince bıçaklanmış araba ile ezilmiş sonunda annesi öldürülmüş bir kadının davasında "Avrupalılar bizi sevmediği için AİHM aleyhimizde karar verdi" deme lüksümüz yok.

    Türk kadınının fedakârlığına atıf yapmak için bazı kişiler "Türk kadını cennetliktir" der. Bir avukat olarak böyle bir durumu çağrıştıran bir olaya şahit oldunuz mu?

    İnsan hakları dışında genelde boşanma ve iş davalarına baktığım için profesyonel anlamda bu tarz bir fedakarlık örneği aklıma gelmiyor şu an, ama Cennetin boşuna annelerin ayaklarının altında olmadığını ispat eden kendi annelerimizden ve çevremizden pek çok örneği görmek mümkün tabi...

    on5yirmi5




    TCK'ya 'Rızayla ırza geçme' başlığı koyacaklardı Yorumları