Bir'le pisuar başı, Erbakan'a Çin fıkrası   Konuyu açan: alptraum   İlk Mesaj: 02-27-2011 (09:56)   Son Mesaj: 02-27-2011 (09:56)    Cevap: 0    Gösterim: 494  

    02-27-2011

    Bir'le pisuar başı, Erbakan'a Çin fıkrası

    Bir'le pisuar başı, Erbakan'a Çin fıkrası


    28 Şubat'ın 14'üncü yılında, dönemin mağdurları o günleri anlattı. Mehmet Ali Birand, ordunun medyaya baskısını ve Çevik Bir ile pisuvar başındaki diyaloğunu, Mahmet Barlas ise Erbakan'a anlattığı Çin fıkrasını anlattı.

    Bilge Eser ve Çağdaş Çetindemir'in haberi
    Türkiye tarihine damgasını vuran günlerden biriydi 5 Şubat 1997. Ankara Sincan'da yürütülen tanklar, aslında dönemin Başbakanı Necmettin Erbakan'ın hükümetinin üzerinden geçti, ezdi bıraktı. Erbakan'ın "hareketlerinden" rahatsız olan ordu, 28 Şubat'taki MGK toplantısında aldığı bir grup kararı hükümete dikte ettirdi. Erbakan, 18 Haziran'da istifa etmek zorunda kaldı.

    Kimileri buna "postmodern" darbe diyerek Türkçeye yeni bir sözcük kazandırdı.

    Bu dönemle ilgili bir belgesel hazırlayan gazeteci Nazım Alpman, "28 Şubat: Yüzyılın Son Darbesi" adlı belgeselde, gazeteciler Mehmet Barlas, Mehmet Ali Birand, Ayşenur Arslan, Derya Sazak, Umur Talu, Refah Partisi milletvekili Mehmet Bekaroğlu, sivil toplum kuruluşu başkanları Akın Birdal, Mebuse Tekay, "Aydınlık için 1 dakika karanlık" eylemini başlatan avukat Ergin Cinmen ile görüştü.

    PİSUVARDA BULUŞMA

    Gazeteci-yazar Mehmet Ali Birand, belgeselde o dönem ordunun gazete ve televizyona baskı yaptığını ve yazılarıyla programının durdurulmasını istediğini söyledi.

    Gazete tarafından "izne çıkarıldığını" söyleyen Birand, 1998'de Çevik Bir ile pisuvar başında yüzleşmesini ve aralarındaki ilginç konuşmayı şöyle dile getirdi: "O sırada büyük bir NATO konferansı vardı İstanbul'da. Toplantılar sırasında Çevik Bir'i tuvalete giderken gördüm, gözümün ucuyla... Ulan dedim. Bundan sonra kaybedecek neyim var? Ben de tuvalete gittim. Birlikte yan yana işedik. 'Aa merhaba Mehmet Ali Bey' dedi. 'Merhaba paşam. Siz de burada mıydınız?' dedim, ardından da ekledim: Ne istiyorsunuz benden?" "Ne isteyeceğim. Sadece Türkiye'nin iyiye çıkmasını istiyorum, orduevine gel konuşalım dedi. Kardeşim biz ne diyorsak doğrudur. Kürt sorununu çökertmeye çalışıyoruz. Siz yazılarınızla karşı çıkıyorsunuz buna. Ben karşı çıkmıyorum. Beni gazeteden attırdınız, dedim. 'Ben attırmadım' dedi, ancak ertesi günü Erol Aksoy'a telefon etmişler ve 'Bir daha ne Birand'ı ne de 32. Gün'ü görmeyeceğiz' dediler. Hayatımın en zor dönemini yaşadım." İleriki bir tarihte kendi hazırladığı Hürriyet'in 60'ıncı yıl belgeselinin gala gecesinde yaşadıklarını Erol Özkasnak (28 Şubat sürecinde Genelkurmay Genel Sekreteri) ile karşılaştığını belirten Birand şöyle devam etti: "Ona, 'Paşam, beni öldürtmediğiniz için teşekkür ederim, Akın Birdal'ın uğradığı suikast girişimine ben uğramadım' dedim. Bana yanıtı inanılmazdı; 'Mehmet Ali Bey, bununla ilgimiz yok. Zaten biz yapınca doğrusunu yaparız, esaslısını yaparız' dedi. Acaba yeni bir tehdit miydi değil miydi? Hiç. Kalakaldım."

    ERBAKAN'A ÇİN FIKRASI

    Belgeselde görüşlerine yer verilen Sabah Gazetesi Başyazarı Mehmet Barlas ise 28 Şubat'ın en ilginç yanının toplumun bir tarafı tarafından darbe olarak kabul edilmemesi olduğunu dile getirdi. "İşin garibi 28 Şubat'ın bir askeri müdahale olduğunu Erbakan da anlamamıştı" diyen Barlas, kendisinin 1960'tan beri gazetecilik yaptığı için bu tür muhtıraların nereye varacağını gördüğünü dile getirdi. O dönem Erbakan tarafından konuta çağrıldığını aktaran Barlas, "Geçmiş olsun Sayın Erbakan, devrildiniz dedim. 'Ne demek istiyorsunuz?' dedi. Sizi bitirdiler dedim. Meşhur bir fıkra vardı onu anlattım: Çin'de derebeyleri savaşırmış. Yenen derebeyi, yenileni sabaha kadar ağırlar, sabah da boynunu kesermiş. Yine bir gün sofraya oturmuş yenikle galip. İşte yemekler gelmiş rakkaseler raks etmiş. Kılıç cambazları çıkmış havada sinekleri sünnet ediyorlarmış. Sabaha karşı yenik olan "artık bu kadar eziyet yeter. Kes boynumuzu" demiş. Kestim zaten demiş. Ne zaman kestiniz? Sallayın başınızı. Sallamış pat pat düşmüş." "28 Şubat muhtırası sizin işinizi bitirdi farkında değilsiniz" dediğini aktaran duayen gazeteci, "Bana hâlâ askerlerin kendisini çok sevdiğini anlatıyordu" diye konuştu.

    "28 Şubat Türkiye'ye zaman kaybettirdi"

    Türkiye'nin yakın tarihini anlatmak istediğini dile getiren Nazım Alpman, "28 Şubat'ın, 12 Eylül ve 12 Mart'taki gibi sıkıyönetim ilan edilmemesi nedeniyle farklı bir yapısı var. Ancak onlarla elde edilen bütün sonuçlara ulaşıldı. Tam bir askeri döneme girildi. Bu süreç darbe sürecidir. Türkiye'ye zaman kaybettirdi. Biz bilinmeyenleri ortaya çıkarmak istiyoruz" dedi. Belgesel yarın İz TV'de 22.15'te yayımlanacak.

    'Tetikçiler ve cinayet örgütleri azmettiriliyordu'

    Belgeselde 13 Mayıs 1998'de ofisine gelenler tarafından kurşun yağmuruna tutulan dönemin İnsan Hakları Derneği Başkanı Akın Birdal önemli açıklamalar yaptı.

    'ORDU ÇOK SERTTİ'

    26 Nisan'da PKK bayrağı altındaki resminin yayınlanmasından birkaç gün sonra derneğin internetine bir dosya düştüğünü anlatan Birdal, "Biz ve başka kurumlar hedef gösteriliyordu. Doğrudan birtakım tetikçiler ve cinayet örgütleri azmettiriliyordu. Altında da Çevik Bir'in imzası vardı" dedi. Milliyet gazetesi yazarı Derya Sazak ise ordunun gazeteyi tehdidini şöyle anlattı: "Unutmuyorum, darbe geldi geliyor. Dönemin ABD Dışişleri Bakanı Albright, 'Demokrasi dışına çıkmayın' dedi. Mesaj orduya yönelikti. Milliyet'te 'ABD'den askere mesaj: Anayasa dışına çıkmayın' başlığını attık. Kıyamet koptu. Askerler, 'Oraya da mı iki general gönderelim? Bu ne biçim manşet' demişler.

    'Cüzamlı gibi uzak durdular'

    28 Şubat'ta irtica gerekçesiyle ordudan atılan Hâkim Binbaşı Yusuf Çağlayan yaşadıklarını kitaplaştırdı. Çağlayan, "Benden cüzamlıymışım gibi uzak durmaya çalışıyorlardı" dedi

    28 ŞUBAT'TA Yüksek Askeri Şûra kararıyla ordudan ihraç edilen yaklaşık 3 bin askerden biri, 55 yaşındaki eski Askeri Hâkim Binbaşı Yusuf Çağlayan'dı. Çağlayan kışlada yaşadıklarını "Orduda ve Yargıda Darbeci Kuşatma" adlı kitapta anlattı. Son görev yeri Kuzey Kıbrıs Türk Barış Kuvvetleri Komutanlığı Askeri Hâkimliği olan ve şu anda avukatlık yapan Çağlayan, o günleri anlatırken "Mesai arkadaşlarım benden cüzamlıymışım gibi uzak duruyorlardı" dedi.

    'BAŞARILISIN AMA...'

    Çağlayan, "Önce şüpheli, daha sonra sakıncalı kategoriye ayrıldım. İhracıma yakın, ilk sicil amirim olan Korgeneral, 'Sen mesleğinde başarılı, dürüst bir hâkimsin. Devlete bağlı, pırıl pırıl bir Anadolu çocuğusun. Ancak sen kendini köylülükten kurtaramadın. Resmi ideolojiye bağlı değilsin. Resmi ideolojiye dokunan yanar' demişti" diye konuştu. Çağlayan, "28 Şubat post-modern darbesinin arkasında Türk Silahlı Kuvvetleri içinde hiyerarşi dışı örgütlenen Batı Çalışma Grubu'nun bulunduğu, 1997'de Çevik Bir tarafından kaleme alınan 'Batı Harekât Konsepti' konulu emirle su yüzüne çıktı. İçeriği itibarıyla, darbeci zihniyetin bütün kodlarını açığa vurmaktadır" dedi. Kitabı 'darbeciler ordudan elini çeksin' diye yazdığını anlatan Çağlayan, darbe iddialarının yargıya taşınmasının çok önemli bir gelişme olduğunu söyledi.

    Bir komutan bana "İnançlıysan, Atatürkçü ve cumhuriyetçi olmazsın. Sen şeriatçısın" dedi. Bir askeri doktor, Yüzbaşı Y.B.'nin eşini başörtülü olduğu için tedavi etmek istemedi. Birçok asker, eşleri başörtülü olduğu için askeri lojmandan çıkmak zorunda kaldı.

    Kurmay Albay S.Y. içki içmediği halde içiyormuş gibi görünmek için kadeh kaldırdı. Birçok astsubay sarhoş numarası yapmak zorunda kaldı.

    28 Şubat'ın kısa kronolojisi

    54. Hükümet'in Başbakanı Necmettin Erbakan 11 Ocak 1997 günü, konutunda tarikat lideri ve şeyhlere iftar yemeği verdi.

    30 Ocak 1997'de Sincan Belediyesi, Kudüs gecesi düzenledi. Belediye Başkanı Bekir Yıldız, İran elçisinin geldiği gecede sahneye cihad oyunu koydu.

    5 Şubat'ta Sincan'da 20 tank ve 15 zırhlı araç geçişi oldu.

    5 Şubat'ta Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, Erbakan'a birkaç mektup gönderdi.

    28 Şubat'ta MGK toplantısı 9 saat sürdü. MGK laikliğin Türkiye'de demokrasi ve hukukun teminatı olduğunu vurguladı. Kararda, laiklik için yasaların uygulanması istendi.

    13 Mart'ta Erbakan, MGK kararlarını imzalamak zorunda kaldı.

    21 Mayıs'ta Yargıtay Başsavcısı Savaş, "İç savaşa sürüklüyor" dediği RP'nin kapatılması için dava açtı.

    8 Haziran'da Erbakan başbakanlığı Tansu Çiller'e devretmek için istifa ettiğini açıkladı.

    30 Haziran'da Mesut Yılmaz, Bülent Ecevit ve Hüsamettin Cindoruk'la birlikte ANASOL-D hükümetini kurdu.

    SABAH




    Bir'le pisuar başı, Erbakan'a Çin fıkrası Yorumları