Çikolata, bira ve işeyen çocuk   Konuyu açan: alptraum   İlk Mesaj: 02-25-2011 (23:58)   Son Mesaj: 02-25-2011 (23:58)    Cevap: 0    Gösterim: 1657  

    02-25-2011

    Çikolata, bira ve işeyen çocuk

    Çikolata, bira ve işeyen çocuk


    Belçika, resmi adıyla Belçika Krallığı, Batı Avrupa'da bulunan bir devlet. Avrupa Birliği'ne üye ve birliğin NATO gibi bazı uluslararası organizasyon merkezlerini bünyesinde barındırıyor.

    Nuray Kahraman'ın Belçika gezi yazısı 1

    30,528 km²'lik bir alanı kaplayan ülkenin nüfusu yaklaşık 10,8 milyon kişi.

    Cermen ve Latin dünyası arasında bir sınır oluşturan Belçika'da Felemenkler tarafından Felemenkçe, Valonlar tarafından Fransızca ve küçük bir Alman grup tarafından Almanca konuşuluyor. Tek dil, tek millet tartışmaları Avrupa genelinde anlamsız. İsteyen istediği dili konuşuyor. Belçika federal bir devlet yapısına sahip olup, Felemenkçe'nin resmi dil olduğu Flaman Bölgesi, Fransızca'nın resmi dil olduğu Valon Bölgesi ve her iki dilin de resmi dil sıfatını taşıdıkları Brüksel Başkent Bölgesi'nden oluşuyor. Yine bir federe devlet ve yine bölünme ve geri kalmışlığın esamesi okunmuyor. Şaşırtıcı.

    Bir Kereden Hiçbirşey Olmaz, Genellemeler Doğruya Ulaştırmaz!
    Belçika iki kez gittiğim nadir ülkeler arasında. Şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki bir kez gördüğünüzdeki önyargılar ikinci ziyarette yerini bambaşka düşünce ve bilgilere bırakabiliyor. Olumlu olumsuz önyargılar adı üzerinde ÖNyargı. "İlk görüşte aşk" gibi, "Uçucu, uyuşturucu bir madde" gibi değişmeye mahkum. Kaçarı yok.

    Onlara Göre Büyük, Bize Göre Küçük Bir Meydan...
    İlk olarak Belçika'nın en çok ilgi çeken yerlerinden Grand Palace"a (Büyük Meydan) gidiyoruz. Bu meydan Belçika'nın merkezi olarak kabul edilebilir. Belediye Binasını, Belçika Şehir Müzesi"ni ve Belediye Sarayı gibi bir çok muazzam yapıyı bir arada Büyük Meydan'da bulabilirsiniz. Dört köşe olan bu meydanda, bazı özel günlerde konser ya da gösteriler yapılırken belli zamanlarda kurulan çiçek pazarının rengarenk görüntüleri ile Belçika'yı Belçika yapan özelliklerden sayılıyor. Gerek Belçikalıların gerekse uzaktan gelen ziyaretçilerin buluşma noktası olan meydan, kafeleri, restoranları ile meşhur. Brüksel'in kalbi Grand Palace'da atıyor. Yemek yiyebilir, alışveriş yapabilir, mimari kültürüne, zenginliklerine hayranlıkla bakabilirsiniz.
    Manneken-pıs (Küçük Suyunu Döken Çocuk Heykeli)
    Yılın neredeyse her anında Grote Markt meydanında klasik müzik eşliğinde müzik şovları gerçekleştiriliyor. Grote Mark"tan çıkıp etrafı şöyle bir kolaçan ettiğimizde, çevresi turistlerce sarılmış, flash manyağı yapılmış bir yere uçar adım ilerliyoruz. Turistik gezilerde kuraldır, varsa kalabalık dalacaksın. Bu sefer daldığımıza dalacağımıza pişman oluyoruz. Belçika"nın ünlü "çişini yapan çocuk" heykeli. Hatta bu saçma heykelin resimlerini defalarca ve defalarca fotoğrafladıkları yetmezmiş gibi, civar dükkanlardan, biblo, mıknatıslı ev aletleri, anahtarlık gibi hediyelik eşyaları kapış kapış aldıklarını görüyorum ve Allah akıl fikir versin diyorum. "Meşhur ol, her türlü giderin olur!" evrenin genel geçer kaidelerinden biri, bunu anladım.

    1619 yılında yapılmış olan "İşeyen Çocuk" heykeli, bugüne kadar yapılış nedeni ile ilgili olarak sayısız efsanelere konu olmuş. Belçika'nın simgesi olarak gösterilen bu heykelin ziyaretçiler tarafından ilgi görmesinin bir nedeni ise, heykelin belli zamanlarda değiştirilen kıyafetleri. Bir ülke için böyle bir sembolle anılır olmak garip bir his olsa gerek. Ben olsam: "Ne sembolü, yok öyle birşey!" der, salağa yatardım.

    Belçika Mutfağı...
    Türkiye"den aş bulma amacıyla Belçika"da ihtiyarın biriyle formaliteden evlilik yapıp, Bürüksel"deki kardeşinin lokantasında çalışmaya başlayan bir arkadaşımızın annesini ziyarete gidiyoruz. Mekan oldukça güzel. Şık restoranın bahçesinde yemeyi tercih ediyoruz. Yemekler oldukça lezzetli. Belçika mutfağı genel anlamda Fransız mutfağına benziyor. Sadece Fransızlara nazaran sunuma daha az önem verdikleri söylenebilir. Belçika'nın en önemli yiyeceği patates. Her restoranda patatesin farklı pişirilmiş tarzlarına, farklı yemeklerine rastlayabiliyorsunuz. Patatese çok fazla düşkün olan Belçikalılar, patatesin yüzlerce değişik yemeğini yapıyor.

    Mutfağı geziyoruz. O kadar patatesi nasıl kızarttıklarını anlıyoruz bu sayede. Kocaman harç makinası şeklinde bir kazana atılan patatesler buradan soyulmuş bir şekilde çıkıyor. Yıkayıp, doğrama makinasına attın mı, el değmeden, onlarca kilo patates hazır. Yemekten sonra hazım niyetine başlıyoruz demlenmiş tavşan kanı muhabbete.

    Bir Acı Hikaye...
    Teyzemle konuşunca anlıyoruz ki pek dertli. Binbir takla atarak geldiği ülkede gecesini gündüzüne katarak çalışması yetmiyormuş gibi formaliteden evlilik yaptığı ihtiyarın şantajları neticesinde evini temizlemek, yemeğini yapmak zorunda bırakılmış. Aş için sevinçle geldiği gurbet topraklarında, dili varıp itiraf edemese de belli ki eski günlerini arar olmuş. Bir kez daha hayır gördüğümüzdeki şer ayeti vakada tecelli ediyor ve bir kez daha Yaradan"dan hayırlısını istemenin ve dahi her işe adım atarken iznini almanın zarureti çıkıyor ortaya. Sabahı akşamı olmayan teyzemize, uzun soluklu acıma hissiyatımızla veda ediyoruz.

    Sonunda Bu Da Geldi Başıma, Kayboldum!
    Navigasyon başımıza irice bir çorap örüyor. İlk andan beri "turn right", "turn left" diye direktifler veren bacıdan hiç hazzetmemiştim. Yaradılışım böyle ne yapabilirim, komutla hareket etmeyi sevmem, pilli bebek değilim.

    Kenarı ağaçlı patika yol çalışma nedeniyle kapanmış ve nereye gideceğimizi bilemeden tüm umutlarımızı toptan navigasyona bağlamışken o "go ahead" demekte ısrarlı. Teknoloji dedik, güvendik, sınır köylerinde kalakaldık. Tam da o anda, ümitsizlik hormonu sarmışken tüm bünyemizi, koşar adım koşmaya gayret eden Belçika"lı vatandaşın ufukta belirmesiyle, Cuma"yı görmüş Robinson gibi sevindirik oluyorum. Ahalinin huyunu suyunu içmiş arkadaşımın, heyecansızlığı şaşırtıyor beni. "Haydi soralım!" diyorum. "Bu insanlar görevi olmayan işlere müdahale etmezler." diyor. İnanmıyorum. Yarım porsiyon yol tarifi için ısrarla cebelleşiyorum. Koşar adımlarından feragat etmeyen Belçikalı vatandaş isteksizce kulaklığından birini atıveriyor omuz başına. "Şu an koşuyorum, size yanıt veremem." diyor. Ve bi zahmet birinci vitese aldığı ayaklarını ikiye takıp artistik koşusuna devam ediyor. Hoppala! İşlerinin başında sevgi kelebeği olan Avrupa insanı, yapmakla mükellef olmadığı işlerde abartılı bir şekilde tavizsiz.

    Gel de şimdi vaka biz de tam aksi istikamette deme. Bizdekiler kraldan çok kralcı olmanın verdiği içgüdüyle kükrer gibi yanıtlarlar her suali KPSS engelini depar atarak binbir zorlukla aştıkları kamusal alanlarda. Dayak yemeye hazır bir çırağın ürkekliğinde gireriz devlet babamızın üvey evladı muamelesi gördüğümüz ocağına.

    Aynı insanlar kamusal alanların dışında oldukça sevecendir. Ne tezat! Bir adres sormaya görün, neredeyse elinize bir kroki çizip verirler. Genelde de yanlış adrese sürükleniriz bu bilmemek ayıp zihniyetimizle. Özet geçersek, işten kaytarma, işyerinde danışanı azarlama, sevdiği işi yapamama, yaptığı işi sevememe bize özgü iş ahlakı ananeleri.

    Çikolata, çikolata...
    Brüksel"den 100 km uzakta olan Brugges"de Godiva çikolata fabrikasının önünden geçiyorsunuz. İnsan kokuya kapılıp soluğu imalathanede almamak için nefsiyle sıkı bir mücahede ediyor. Brugges"de çikolata satış yerleri o kadar çok ki, giremediğiniz imalathanenin acısını telafi ettiriyor adeta. St. Michel Klisesi"nden geçen yolda, bahçe içinde çok güzel evler görüyorsunuz. Söğüt ağaçlarının gölgelediği kanalda yarım saatlik bir tekne gezisi yaparsanız şayet, kendini her daim misafirlerine sevdirmek isteyen şehir, derin bir "oh" çekebilmiş demektir.

    ----------DEVAM EDECEK---------------




    Çikolata, bira ve işeyen çocuk Yorumları