Çölaşan'ın vicdanı rahat mı?   Konuyu açan: alptraum   İlk Mesaj: 01-19-2011 (17:17)   Son Mesaj: 01-19-2011 (17:17)    Cevap: 0    Gösterim: 656  

    01-19-2011

    Çölaşan'ın vicdanı rahat mı?

    Çölaşan'ın vicdanı rahat mı?


    Ümit Alan Hrant Dink cinayetinde Hürriyet gazetesinin sorumluluğu ve Emin Çölaşan'ın kışkırtmasını yazıp 'Vicdanın rahat mı?' diye sordu. Alan, gazeteci cinayetlerine değinerek kurşunla tekpiz edilen gazeteci sayısını verdi.


    Birgün yazarı Ümit Alan 'Kurşunla tekzip edilen gazeteciler' başlığıyla yazdığı yazıda Hrant Dink cinayetinde Hürriyet gazetesinin izlediği yayın politikasını sorguladı.

    O dönemde Hürriyet'te yazan Çölaşan'a vicdanı rahat mı?' sorusunu yönelten Alan, "Çölaşan, Hrant Dink"in bir yazısından anlamını tamamen saptıracak biçimde cımbızladığı bir kısmı, kamuyonun dikkatine sundu ve ardından çığ gibi bir karalama kampanyası başladı. Şimdi bir yerlerde "Halkın Yazarı" olarak taltif edilen Çölaşan, Anadolu halkının bir evladına yaptığı kötülüğün farkında mı? Sanmıyorum. Bunun farkında olan insanın, vicdan azabından bir daha eli kaleme gitmez diye düşünüyorum." dedi.

    Birgün'de yayınlanan yazı şöyle:

    "Kurşunla tekzip edilen gazeteciler"

    Bugün 19 Ocak. Dört yıl önce bugün kardeşimizi sırtından vurdular. Gerisini biliyorsunuz; gerçek sorumluları hâlâ yargı önüne çıkmadı. Tetikçileri ise neredeyse başı okşanıp salıverilecek. Geçen Cumartesi Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi"nde geniş bir katılımcı topluluğuyla Hrant Dink"i konuştuk. Hasip Kaplan"dan Mehmet Bekaroğlu"na, Sırrı Süreyya Önder"den Aylin Aslım"a, Tanıl Bora"dan Yavuz Önen"e pek çok kişi Hrant için bir araya geldi. Hrant Dink cinayetinde devletin sorumluluktan öte bir misyon üstlendiği konusunda herkes hemfikirdi. Orada yaptığım konuşmada "Devletin sorumluluğu tamam, ya medyanınki?" diye bir soru sordum. Ardından Hrant Dink cinayetinde bir kısım medyanın adeta Halkla İlişkiler misyonu üstlendiğini vurguladım. Bu haftaki Köşe Vuruşu"nun öncelikli meselesi bu. Ancak ismini Hrant Dink kadar duymadığımız, "kurşunla tekzip edilen" başka gazetecilerden de söz edeceğim.

    HÜRRİYET"İN SORUMLULUĞU
    Şurası açık ki, Hrant Dink bir gazeteci olarak meslektaşları tarafından da hedef gösterildi. Hrant Dink"in Agos"ta yaptığı Sabiha Gökçen"in Ermeni olmasıyla ilgili haberi Dink"in izniyle Hürriyet"te işleyen Ersin Kalkan, yine Agos gazetesine verdiği bir röportajda; "Mensubu olduğum Hürriyet gazetesinin Hrant"ı ölüme götüren süreçte başta Emin Çölaşan olmak üzere bir kısım yazarı ve "habercileri" marifetiyle büyük bir sorumluluğu olduğunu biliyorum" diyordu. Ertuğrul Özkök"ün aksine açık konuşmuştu.

    ÇÖLAŞAN"IN VİCDANI RAHAT MI?
    Kaldı ki, o dönemde bazı gazetelerin Kemal Kerinçsiz ve arkadaşlarının yaptığı saldırıları kınamak bir tarafa, nasıl kahramanlık menkıbesi gibi işlediğini biliyoruz. Hiç kuşkusuz tüm bu kampanyanın içinde en önemli yazı Emin Çölaşan"a aitti. Çölaşan, Hrant Dink"in bir yazısından anlamını tamamen saptıracak biçimde cımbızladığı bir kısmı, kamuyonun dikkatine sundu ve ardından çığ gibi bir karalama kampanyası başladı. Şimdi bir yerlerde "Halkın Yazarı" olarak taltif edilen Çölaşan, Anadolu halkının bir evladına yaptığı kötülüğün farkında mı? Sanmıyorum. Bunun farkında olan insanın, vicdan azabından bir daha eli kaleme gitmez diye düşünüyorum.

    GAZETECİLİK ÜSTÜNE BİR FİLM
    Sedat Yılmaz"ın son Altın Portakal"da Jüri Özel Ödülü alan filmi Press, Özgür Gündem gazetesinin Diyarbakır bürosunun öyküsünü anlatıyor. Zaten bugükü Köşe Vuruşu"nun başlığı da Yılmaz"ın filmle ilgili Bir+Bir"in Kasım-Aralık 2010 sayısında Volkan Alıcı"ya verdiği röportajdan geliyor. Filmin yönetmeni Sedat Yılmaz sanılanın aksine bir Kürt değil. Sosyalist bir Türk olarak (kendi deyimiyle) bu özgürlük meselesini işlemek istemiş. Press filmi böyle ortaya çıkmış. Yılmaz, elbette yapım sürecinde birçok baskıyla karşılaşmış, ama baskıları bir şekilde kırmayı başarmış. Dergiyi bulup röportajı okumanızı temenni etmekle birlikte, bulamama ihtimalinize karşı filmin planlanan gösterim tarihinin Şubat 2011 olduğunu da belirteyim.

    46 GAZETE, 19 İNFAZ
    Bir+Bir dergisinde röportajın kenarına iliştirilen bir bilanço ise insanın tüylerini ürpertiyor. Bu bilançoda örneğin; 90"lı yıllarda OHAL bölgesinde toplam 46 gazetenin çıkarıldığı ve 46"sının da kapatıldığını görüyoruz . 1992-1996 döneminde ise bu gazetelerden tam 19 gazeteci infaz edildiği bilgisiyse taş gibi oturuyor insanın içine. Kürt basınından gazetecilerin kendi aralarında kullandığı kavramla söylemek istersek; kurşunla tekzip ediliyorlar. Bu 19 gazeteciden 20 Eylül 92"de öldürülen Özgür Gündem yazarı Musa Anter"i çoğumuz biliriz. Musa Anter"in tıpkı Hrant"ın Türk ve Ermeni halklarının kardeşliği için mücadele etmesi gibi, Türk ve Kürt halklarının kardeşliği için çalışan bir Kürt aydını olduğunu da biliriz. Ama Musa Anter"den başka öldürülen Kürt gazeteciler olduğunu çoğumuz bilmeyiz. İsimleriyle anmak gerekirse; Mehmet Sait Erten, Cengiz Altun, Mecit Akgün, Hafız Akdemir, Çetin Ababay, Yahya Orhan, Hüseyin Deniz, Namık Tarancı, Orhan Karaağar, Kemal Kılıç, Mehmet İhsan Karakuş, Rıza Güneşer, Ferhat Tepe, Nazım Babaloğlu, İsmail Ağay, Ersin Yıldız, Seyfettin Tepe ve Yemliha Kaya o dönemde öldürülen gazeteciler. Bu cümlenin sonuna eklediğim nokta umarım sahiden nokta olur. Yerini insafsız bir virgüle bırakmaz umarım.

    GAZETECİLİĞİN ACI AYI: OCAK
    Ocak ayı her ne kadar yılın ilk ayı olup umutla karşılansa da Türkiye"de gazeteciliğin en acı ayı. 8"inde Metin Göktepe, 19"unda Hrant Dink, 24"ünde Uğur Mumcu öldürüldü. Oh bitti diyemiyoruz, çünkü 1 Şubat da Abdi İpekçi"nin katledildiği tarih. Ben bu ocak ayını hiç sevmiyorum o yüzden. Bu kurşunla, bombayla, dayakla tekzip edilen gazeteciler ve onların bütün bir yıla çöken ağır sorumluluğu yüzünden. Bu Köşe Vuruşu da işte onların ardında kalan kirliliği, hiç değilse teşhir etme telaşından.

    ÜMİT ALAN
    / BİRGÜN








    Çölaşan'ın vicdanı rahat mı? Yorumları