Ak Parti'nin kapanmamasının anlamı   Konuyu açan: Dostane   İlk Mesaj: 01-16-2011 (17:37)   Son Mesaj: 01-16-2011 (17:37)    Cevap: 0    Gösterim: 605  

    01-16-2011

    Ak Parti'nin kapanmamasının anlamı

    Ak Parti'nin kapanmamasının anlamı


    Yaş haddinden emekliye ayrılan Anayasa Mahkemesi'nin eski üyesi Sacit Adalı, AK Parti kapatma davasının perde arkasını anlattı: 'Türkiye büyük bir kaosa gidebilirdi. Aksi halde bugünleri göremiyor olabilirdik!

    Deniz Güçer'in röportajı
    Kapatma davasında en doğru kararın verildiğini savunan Anayasa Mahkemesi"nin eski üyesi, "Dengeler sertleşmişti ve Türkiye büyük bir kaosa gidebilirdi. Aksi halde bugünleri göremiyor olabilirdik" diyor.

    Anayasa Mahkemesi üyesi olarak 17 yıl görev yaptıktan sonra yaş haddinden ayrılan Sacit Adalı, şu anda Turgut Özal Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı olarak görev yapıyor.

    Yüksek Mahkeme"nin kapalı kutusu ile röportajın ikinci bölümü şöyle:

    Sizinle ilgili en çok merak edilenlerden biri de AKP"nin kapatma davasındaki kararınızdır. Orada "Vazoyu çatlattılar" dediğiniz ileri sürüldü. Söylediniz mi ve neden bir uyarıyı gerekli buldunuz?

    Hayır. Kapatma davaları pür hukuk davası değil. Siyasetle karışık, global bir yapının ta kendisi. İktidarı, iktidar partisini ortadan kaldırmak, uçtaki bir parti gibi değil, ortada görünen bir parti var ve iktidarda. Türkiye bunu kaldırır mı kaldırmaz mı bunu düşünmek lazım. Orada kapatılabilirdi de, kapatılmayabilirdi de. Ama ikisi de galiba Türkiye"yi rahat ettirmezdi. Çünkü dengeler çok sertleşmişti. Siz bu dengelerden ne anlarsanız anlayın.

    Karşılıklı restleşmişler. Birinden biri mağlup olmamak, diğerini galip getirtmemek isteyecek. Bu da mevcuttan daha büyük bir kaosa sürükleyebilirdi. Bence bu bilinen, beklenen, hazırlanmış bir senaryo değildi fakat öyle tecelli etti, iyi oldu. Orta halli iki ucu da biraz söndüren, çok tatmin etmeyen ama kısmen de havasını alan bir duruma soktu. Ekonomi, ticaret, sanayi rahat nefes aldı. Kapatılsa veya kapatılmasaydı rahat nefes alınmayacaktı.

    Özellikle kapatılması daha büyük bir kaosa neden olmaz mıydı?

    İki durumda da ben öyle görüyorum. Ama hakikaten güzel bir karar oldu. Kendiliğinden oldu. Ve bugünleri görmemizi sağladı. Bugünleri göremeyebilir, burada konuşma sükunetini yaşayamazdık.

    Ne olabilirdi, ne kadar ileri gidebilirdi?

    Bilemem ama kolay değil zor günler geçirirdik.

    Karar vermek zor değil mi? Hiç böyle bir anınız oldu mu?

    Rahmetli Turgut Özal"ın bakanları Yüce Divan"a gönderildi. Sefa Giray, Cengiz Altınkaya... İhalede yolsuzluk iddiaları var. Şöyle söyledim, "Hepsi doğru da ortada bir eser var. İstanbul - Ankara arası 450 km yol yapılmış. 4-5 yılda tamamlanmış. Ben 1978 ila 85 arası İstanbul-Adapazarı hattında üniversiteye gider gelirdim. Gebze"de 30 kilometrelik otoyolun 15 senede yapılmadığını biliyorum. Bu yolun yapılması ölümden, yaralılardan, zaman ve enerji kaybından uzak durmak demektir. Bu arada bedeli gayriresmi olarak artmış. Ben şimdi hiç iş yapmadan oturanı mı tercih edeyim? Çok dürüst, ama ortada da hiç iş yok, insanlar yollarda ölüyor... Bakın ne kadar karışık bir durum. İnsanın saçını ağartır ve ikinci defa by passa götürür işte.

    Cevabını bulabildiniz mi?

    Hala tam karar vermiş değilim. Yüreğim "Belki suçludur" diyor. Sonuç 7-4 lehlerine çıktı. Kitaba bakarsan suçlu. Ama hayata bakarsan yutulacak bir şey. Ben de lehlerine oy kullandım.

    Yeni anayasanın yapılma şifreleri nedir?

    Bu zor, ama aşacak Türkiye. Türkiye kendi başına bir anayasa yapmıyor aslında. Hiçbir hukuk kuralı da kendi başına konulmaz. Ta Roma, İslam hukukundan esintiler vardır. Binlerce yıllık esintilerin temerküzüdür kanun yapmak. Anayasalar da durup dururken, iki parti beş parti arasında hatta 70 milyon bir araya gelse 70 milyonun da anayasası değildir. Bütün dünyanın gidişatının, muasır medeniyetin gidişine uygun bir yolda yürümenin meşalesidir. Yalnız senin, benim dediğimle de olmaz. Hatta 70 milyon otursa müttefik olarak yine olmaz. Avrupa"nın, ABD"nin, Ortadoğunun, Asya"nın anlayışı var...

    Bunların hepsini mecburen dikkate almalıyız yani...

    Hepsinden istifade edilmesi lazım. Doğru yol, tek. Bazı şeyler var ki onları mutlaka koruyacaksın, muhalefet edemezsiniz. Demokrasiye muhalefet edemezsiniz. Doğrudan demokrasiye yakın, özürsüz bir demokrasi, vasisiz bir demokrasi kurmak istiyorsanız onun şartları bütün dünyada belli. 70 milyon toplansa, "Ben kendime mahsus bir demokrasi kuracağım" diyemez. Karşılaştırmalı olarak, aklı selimle, iyi niyetle ve bütün dünyaya açık olarak bir yere oturup konuşmakla olur. Yoruma mümkün olduğu kadar yer vermeyecek, mümkün olduğu kadar kısa maddeler koymak üzere olur. Herkesin kendi arzusuna göre yorumlayacağı tarzda değil: Çok açık ve net olmalı.

    367 kararındaki karışıklık mesela...

    Bazı şeyler öyle muğlak konmuş ki herkes başka anlıyor. Ortaya da bir değil elli, yüz, beşyüz doğru çıkıyor. Neden BM evrensel Beyannamesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi üzerinde tartışma, yorum farkı yok? Çünkü içselleştirmişler. Yani kötü niyetle bakmıyor. Bu hepimizin menfaatine. Bir anayasa yapacağız. Hiç kimsenin "kendine göre yapıyor" gibi bir becerisi olamaz. Anayasa herkese ve bütün cihana yakın bir metindir. Bana ne kadar yakınsa Avrupa, Amerika"ya yakındır. Bunu yaptığımız zaman muasır medeniyet seviyesine ulaşmış olacağız.

    Baskı da görmedim, ima da almadım

    367"yle ilgili bir hafta önce kabul edilmeyeceği ama daha sonra üyelere baskı telefonları geldiği iddia edildi.

    Onu kimse bilemez. Bana bir kere hiçbir şey gelmedi. Ben orada bulunduğum süre boyunca ima bile gelmedi. Çok memnunum bu yüzden. Müspet, menfi kimseye de bir baskı olacağını zannetmiyorum.

    İçerde ne yaşıyordunuz? Büyük davalarda, stres çok, basın kapıda...

    Üniversiteden geldim ve 4. senesinde, böyle bir kiloda kalp ameliyatı geçirdim. Anlayın artık stresi.

    Özalcı, Sezerci, Gül"cü.. Bu ayrımlar mahkemeyi rahatsız ediyor mu?

    Gerçekten üzüntü verici. Şucu, bucu. Şıracı, turşucu tarzında laflar var. Dinci, Atatürkçü, leblebici muhallebici gibi bir şey oluyor. Dinci dediğin zaman din alıp satıyor, Atatürkçü dediğin zaman Atatürk alıp satıyor demektir. Cü, cu eki satıcılık ifadesidir. Biz birbirimizden farkımızı ortaya koymak için kullanıyoruz. O kadar suni ve gerçekten çok ayıp. Bunları kullanmak olgun, büyük insanlara yakışmaz. Neci olursa olsun, bırak. Bir de kul hakkı yeyip yemediğine bak. Bu yaşımda ben kimsenin ne giyimi, ne kuşamı, ne dini, ne Atatürkçülüğü, ne dini.. Hiçbir şeyi ilgilendirmiyor beni. Kul hakkı yeyip yemediğine bakıyorum. Ölçüm budur.

    "MGK olmasın" mı diyorsunuz?

    Benzeri var mı başka yerde? Açık rejimlerde, kapalılıktan kendini sıyırmış gayet düzgün işleyen kurumlar var.

    Başkanlık sistemi tartışılabilir mi?

    Şu anda zamanı değil, zaman alır biraz daha. Biz parlamenter rejimi benimsedik. Bir müddet daha öyle gitmesinde fayda var.

    17 yılda sizi en çok etkileyen olay hangisi? Ya da zor karar verdiğiniz olay...

    Karar vermek zor da, kolay da değil. Kolay değil çünkü siyaset, ekonomi, sosyal hayat, askeri hukuki, sanat, sportif herşey herşeye karışmış. Öyle bir karar veriyorsunuz ki dengeleri alt üst edebilirsiniz. Kolaylığı, sizin karar vermenizi temin edecek sınırlar belli. Anayasa"nın 1. maddesinden 177. maddesine kadar, onlarla sınırlısınız. Bir hakimin verdiği kararın sosyal, iktisadi nereye varacağını hiç düşünmemesi gerekir. Ancak dediğim gibi, siyasi bulaşıklığı olan kapatma, Yüce Divan gibi bir çok şey geliyor.

    Karar almadan önce uykularınız kaçar mıydı?

    Çok şükür babama değil anneme çekmişim. Babam uyuyamazdı kolay kolay. Annem dünya yıkılsa başını koyunca uyur. İyi ki anneme çekmişim ve bundan çok memnunum. Uykuyu alamazsanız rahat edemez ve karar alamazsınız ki.

    28 Şubat"ın yaşanması gerekiyordu

    28 Şubat dönemi için ne düşünüyorsunuz?

    28 Şubat askeri bir harekat değildir sadece. Siyaset, iş dünyası, askeriye, yargı hepsinin beraberce kotardığı bir durumdur. Destekleşerek paslaşacak, statükoyu değiştirmemenin mücadelesidir.

    Olmasaydı daha iyi olmaz mıydı?

    Olması iyi oldu. Bazı şeylerin yaşanması gerekir. Çocuk düşerek büyür. Bir çocuğa elli defa düşme desen de çocuk sürekli düşerek büyür.

    Yapılanı destekliyor anlamında söylemiyorsunuz..

    Hayır ama tabiatın gidişatı böyledir. Ders alarak insanlar gibi toplumlar da gelişir ve olgunlaşır.

    Ama ardından e-muhtıra geldi, ders alınmamış mıydı?

    Sivri şeyler de olur. Mühim olan birbirimizi kategorize etmeyelim. O gruptan, şu gruptan. Ben her gruptanım: Sağcıyım, solcuyum, aleviyim, sünniyim, Kürdüm, TürkümÖ Yedi ceddimin öncesini bilmiyorum ki. Hindu veya Japon olabilirim. Ama ben kendimi Türkiye Cumhuriyeti"nin has bir vatandaşı olarak hissediyorum. Sonuna kadar cumhuriyetin mücadelesini verecek bir insanım. Demokrasinin de, bu toprakların da. Sözde ayrımlar, suni ifadeler içerisindeyiz maalesef.

    Bir el gelir düzeltir

    Yargının bu kadar tartışılması doğru mu? Adalete güven eksikliği yaratmıyor mu?

    Ne ki tartışılıyor bir problem vardır. Tabii, suni de olabilir. İrtica gibi. Terör de yoktu aslında, o da çıkartıldı. Müesseselerin problemlerini kendileri çözmesi prensiptir. Sosyolojik bir kaidedir. Bir kişi, bir müessese kendi kendini reforma tabi tutamazsa, yabancı bir el gelir ve onu düzeltir. Yabancı bir elin gelip düzeltmesine fırsat bırakmayacak basireti, feraseti kendin göster ve olayı düzelt.

    Turgut Özal AYM"ye atadı

    5 Mart 1945 tarihinde Isparta - Eğirdir"de doğdu. Siyasal Bilgiler Fakültesi"nden mezun olduktan sonra İçişleri Bakanlığı İstanbul Maiyet Memurluğu yaptı. Fransa"da Rennes Üniversitesi"nde Yönetim Bilimleri Dalı"nda doktora yaptı. 1983"te profesör oldu.

    1992"de Bakü"de açılan Türk Dünyası İşletme Fakültesi Dekanlığı vazifesini üstlendi. Bu işi yürütmekte iken Yüksek Öğretim Kurulu"nu temsilen 8. Cumhurbaşkanı Turgut Özal tarafından 9 Mart 1993"de getirildiği Anayasa Mahkemesi Üyeliği 5 Mart 2010"da yaş haddini doldurması nedeniyle sona erdi. 4 Kasım 2010"da Turgut Özal Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanlığı"na atandı.

    VATAN




    Ak Parti'nin kapanmamasının anlamı Yorumları