Ersoy Dede: 'Haber eşittir hayattır'   Konuyu açan: Dostane   İlk Mesaj: 10-11-2010 (17:18)   Son Mesaj: 10-11-2010 (17:18)    Cevap: 0    Gösterim: 501  

    10-11-2010

    Ersoy Dede: 'Haber eşittir hayattır'

    Ersoy Dede: 'Haber eşittir hayattır'


    Ersoy Dede'ye göre, her haber bir hikayedir, içinde bir roman dolu öykü barındırır.

    Batur Fatih İLHAN'ın röportajı

    Haber televizyonculuğu hayatımızda belki de sandığımızdan daha mühim bir alan kaplıyor. Türkiye"de televizyon yayıncılığında tematikleşme her gün daha koyu bir kıvam alıyor. Çünkü haber çok önemli, çok hayati dolayısıyla haberciler de tabii...

    İşte şimdi gözlerinizin önünüze röportajını sereceğim haberci isim; ÜLKE TV Ana Haber bültenini sunan(anchor) ayrıca da "BIÇAK SIRTI" ve "ÜLKEDE BUGÜN" siyasi programları moderatörü (ortam düzenleyici) Ersoy Dede!

    Merkez medyanın yanında; ona alternatif sunma yarışı değil de bizatihi kendi özgün içeriği üretme tasarrufunda olan haber televizyonu ÜLKE TV"nin sembol profili Dede;

    "Internet haberciliği de artık başlı başına profesyonel bir branş. Bunun tanınması için mücadele vermeliyiz..."diyor. O, yerinde duramayışına gıpta ettiğim genç bir TV gazetecisi. Muhafazakâr medyanın çalışkan prenslerinden Ersoy Dede"yi takdimimdir...

    BAZEN SAKLANAN HABER DAHA ETKİLİDİR!

    Ersoy Dede; haberciliğe bakışını, vizyonunu ve gazetecilik algısını nasıl tarif eder?
    Haber eşittir hayattır. Bu sloganı Susurluk kazası sırasında gazetecilik yapanlar hatırlayacaktır. Benim için de öyle. Bana göre her haber bir hikâyedir. Kendisi 45 saniyelik bir banttır belki ama içinde bir roman dolu öykü barındırır. Geçen akşam Manisa'da beş yaşındaki bir kız çocuğuna tanker çarpmış. Yolun yarısında halasının elini bırakıp, henüz yola çıkmayan annesine koşarken. Onun yerde yatan cansız bedenini gördüğümde, haber sırasında, dedim ki; "35-40 saniyelik bir haber mi bu kız yahu!? Arkasından günlerce ağlasam yine de hakkını verebilir miyim?" Gazetecilik algıma gelince; ustalarım bana, haber için yapılan her şeyin mubah olduğunu öğrettiler. Fakat öyle değil. Haber bazen, verilince bazen de saklanınca işe yarar. Hıncal Uluç'u çok eleştirdiler biliyorsunuz "İstanbul'a Çılgın Proje"yi açıklamadı diye. Kimse, İstanbul için açıklamak mı faydalı açıklanmasını beklemek mi diye sormadı. Herkesin hemen hatırlayacağı bir kare fotoğraftan da bahsedeyim. Sudan'da karnı sırtına yapışmış, açlıktan ölmek üzere olan bir bebeği yemeyi bekleyen Akbaba'nın fotoğrafını hatırlayın. Fotoğraf Pulitzer ödüllü Kevin Carter'a aitti. Güney Afrikalı fotoğrafçı küçük kızı kurtarmak yerine bu anı ölümsüzleştirmeyi tercih etmiş. Benim aklıma; acaba, o anda fotoğraf çekmek gelir miydi doğrusu bilemiyorum...

    ÜLKE TV"deki programınız BIÇAK SIRTI"da ve ÜLKEDE BUGÜN"de izleyiciye ne sunuyorsunuz? Programlarınıza geri dönüşler nasıl/ne yönde?

    ÜLKEDE BUGÜN'de doğru soruyu, doğru kişiye soruyoruz. O anlatıyor biz bilgileniyoruz. Çok müdahale etmiyoruz anlatana. Herkesin yaptığından farklı olarak önce öğrenmeyi tercih ediyoruz. Zira yorum yapmak için bilgiye ihtiyaç duyulmadığı bugünlerde zor bir iş yaptığımızın da farkındayım. BIÇAK SIRTI ise daha özel. Orada konsept olarak memleketin en bıçak sırtı meselelerini konuşuyoruz. Ben sunucu olarak ne İsa'ya yaranabiliyorum ne de Musa'ya...Program sırasında bana, aynı görüşü savunanlardan, küfredenlerle destek verenlerin sayısı eşit. Bakın aynı görüşü savunanlardan diyorum yanlış anlaşılmasın. Hem hükümet yalakası hem AKPARTİ karşıtı olarak aynı anda suçlandığım canlı yayınlar hatırlıyorum. Sadece şunu biliyorum. bugüne kadar BIÇAK SIRTI'na gelip de kandırıldığını düşünen bir konuğum olmadı. Ne söz verdiysek yayına da o çıktı...

    2010 Türkiye"sinde; medyanın muhafazakâr kanadında haberci olmanın avantaj ve dezavantajları neler?

    Şöyle ki, bir gazeteciyi muhalefet besler. Sürekli iyi giden şeyleri yazan bir gazeteci, okuyana da, izleyene de lezzet vermez. Savunduğum değerler itibariyle icraatlarını olumlu bulduğum bir hükümet iş başında... Dolayısıyla da çok sıkılıyorum. Bunu itiraf etmem lâzım. Sert girmek istiyorum ama tenkit edecek de bir şey bulamıyorum. Bunun kanalın genel duruşu ile de bir ilgisi yok. Mesela üniversitelerde polis uygulamaları sonra mesela Habur, yine muhalefet ettik. Fakat derin yapılanmalara karşı süren operasyonlar bana iyi geldi... Sert muhalefet edeceğim bir saha açılmış oldu.

    2009"da bana verdiğiniz röportajda söylediğiniz; "Nerede durduğunu söyleyeceksin kardeşim. Ben son derece düzgün bir liberalim ve liberalizmin bütün değerlerini üzerimde taşıdığımı düşünüyorum. Bu değerlere kim sahip çıkarsa da onun önkoşulsuz yanındayım" sözler bağlamında 2010 kışı başı durduğunuz yer neresi?


    Bu değerlere AK Parti sahip çıkar gibi görünüyor. Kılıçdaroğlu'dan da ümitliyim ne yalan söyleyeyim. Eğer uzaktan kumandalı lider olmaz da, içinden geçeni icraata dökmeyi başarırsa yeni bir dönem başlıyor demektir. Benim için örnekse, başörtülü bir kız kardeşimin eğitim hakkının engellenmesinin siyasi bir açıklaması olamaz. Hiç bir politika, onun eğitim almasının önünde engel değil. Bunu AK Parti döneminde yapılanmış olan YÖK sağlamaya çalışıyor. Ama aynı YÖK'e bağlı ÖSYM'nin yaptığı rezaleti de gördük hep birlikte... Dahası bu ülkede üniversiteler sivil-üniformalı polislerin işgali altında oldu yıllarca. Ama hiç bir dönemde, sivil polislere özel büro tahsis edilmemişti. Yani bir şeyi iyi yapıyor diye o kurum koşulsuz çok iyidir diyemiyorum. Bir de Kürt Meselesi var. Yine CHP Kılıçdaroğlu ile ön almaya çalıştı ... Yine söylüyorum, acayip iyi niyetli olduğunu düşünüyorum. Ama CHP'nin kırılamayan bir politbüro yapısı var ya, oraya takılıyor. AK Parti çeşitli sosyal-kültürel hakların verilmesi noktasında gayretli. Fakat denge kaçarsa o da önünü alamaz...

    Türkiye"de; branşlaşmada, emeklemeden diş çıkarma döneminde giren TV yayıncılığı, haber temalı yayıncılıkta genel olarak ne kadar başarılı durumda?

    Aslında soru kendi içinde tanım içeriyor. Ama biraz eksik. Emekleme dönemini geçeli epey oldu. Bazı kanallar henüz işin başında olabilir ama sektör epey mesafe kat etti. Türk izleyicisi, haber ağırlıklı yayınlarla tanışalı 15 yılı geçti zannediyorum. Ciddi bir alışkanlık olduğu ortada. Fakat bu alışkanlık, ihtiyaç halinde ellerinin altında canlı haber ya da analiz alacakları bir mecranın bulunması şeklinde ortaya çıkıyor. Deprem gecesi açılıyor mesela haber kanalları ya da referandum sonrası analiz almak için... Oysa o kanallar her gün, 24 saat yayın yapıyor. Zannedilenin aksine, haber oldukça pahallı bir iş. Herkes, canlı şov programlarının dizilerin ya da filmlerin daha pahallı olduğunu zanneder. Fakat onlar izleyiciye ulaşmadan önce büyük firmalarca maliyetleri çoktan karşılanmış oluyor. Haber canlı yayınıysa hiç öyle değil. Ver bakalım dışarıdan bir yayını, mesela Davos Dünya Ekonomik Forumu toplantısındaki konuşmaları canlı yayınlamak iste, kim sponsor olacak size?

    ÜLKE TV"yi bu konuda nasıl konumlandırıyorsunuz?

    ÜLKE TV 'nin izleyicisi özeldir; seçicidir ve de yönlendiricidir. Her verileni almaz mesela. Dolayısıyla biz öteki haber kanalları ile rekabet halinde de değiliz. Her yerde Çin'deki otobüsü kaçıran korsanı canlı izlersiniz, ÜLKE TV izleyicisiyse bunu gereksiz bulabilir. ÜLKE TV editörü de bunu yayına vermez. Ama mesela Bosna ile ilgili, Doğu Türkistan ile ilgili, Çeçenistan ile ilgili hatta Patani ile ilgili bir hadise, bir çok konunun önüne bağıra bağıra geçebilir. Hiç bir kanal da mesela ülkede bir siyasi mesele tartışılırken ekranda Patani'yi konuşmaya cesaret edemez. Ama biz yaparız. İzleyicimiz de zaten bizi bunun için sever. Daha geçen gün İstanbul'a Mescid-i Aksa'nın imamı gelmiş. İşi gücü bıraktık, aldık yayına Kudüs'ü anlattırdık ona. Gözyaşları içinde Kudüs dinledik. Sonra yine başka bir yayınımıza Bosna-Hersek 1. Cumhurbaşkanı Aliya İzzetbegoviç"in ordusunda görev yapmış bir komutanı çıkardık. Ağlaya ağlaya Bilge Kral'ı anlattı bize. O sırada diğer haber kanalları güncel siyasi işleri tartışıyordu.

    KONTROLLÜ BASIN İDDİASI BİR KILIF

    Günümüz kontrollü basın koşullarında size göre medyanın muhalif gücünü yitirdiği söylenebilir mi?

    Ben buna inanmıyorum. Bu, meslekte miadını dolduranların sistem içinde kendi kendine yok oluşlarına bulduğu kılıftır. Okurlarıyla empati kurmayı başaramayan ve iyi olan her şeye muhalefet eden elitist bir yazar grubu var. Sonra işlerine son verilince; suçu, politik baskılara atıyorlar. Sonra neye muhalefet edeceksiniz ki? Kangren olmuş her sorunun hızla çözümlendiğini görmemek için kör olmak lazım...

    Internet"i sevip, desteklediğinizi hatta ekrandan MSN adresinizi verme arzunuz olduğunu biliyoruz. Peki Türkiye"deki internet erişim yasakları hakkındaki değerlendirmeniz nedir?

    Aşağılık bir uygulama! Bugüne kadar böylesine ahmakça bir uygulama görmedim. Garip bir inatlaşma içindeler. "Biz kaldırın dedik, kaldırmadılar..." deniyor. Yahu çok ayıp, çok ayıp! Ne kadar ayıp olduğunun da farkındalar. Bakın size bir örnek. Geçen yıl İstanbul'da yapılan bir uluslararası organizasyonda akredite olmuştum. Bilgisayarımı yabancı meslektaşlarımın bulunduğu sehpaya koydum açtım. Bize yasak olan her siteye girebildiğimi gördüm. Demek ki rezil olmamak için, lokal bir esneklik tanımışlar. Yabancı gazeteciler durumu fark edip başka bir haber yapmasın diye. Demek ki neymiş, yapılan doğru değilmiş...

    FACEBOOK sitesi hakkındaki henüz uygulanmaya konmayan bir kapatma kararı mevcut. Barındırdığı olumsuz içerikten ötürü Türkiye"de erişimi yasaklanana web sitesi sayıları artıyor. Daha önce VIMEO, ondan önce de Atatürk"e hakaret içeren videolar nedeniyle YOUTUBE kapatılmıştı. Sizin de aleyhinizde yazılar olan siteler var. Bir yerde ifade hürriyeti, başka bir yerde uluslararası dolaşımı olan video paylaşım mecraları, başkaca bir yerde de talebi bol haber alma ve paylaşma serbestisi... İşin içinden nasıl çıkılabilir, bu alandaki ideal tutum ne?

    Kişisel hakaret varsa bir yerde, kanuni olarak kaldırılmasını istersiniz. Çok da basit bir işlem. Ama koskoca siteyi kapatmak... Bu ne kudret!? Sonra insanları neden yasa dışılığa teşvik ediyorsunuz ki? İsteyen YOUTUBE'a da giriyor VIMEO'ya da... Bana gelince; hakkımda yalan bile yazsalar kaldırtmazdım.. Bir keresinde memurların ortak forum olarak kullandığı bir sitede hakkımda atıp tuttuklarını fark ettim. Bir kullanıcı adı alarak aralarına girdim. "Selam ben Ersoy Dede" diye söze başladım. Ben olduğuma inandıramadım kimseyi. Google'a yazınca çıkıyor hâlâ verdiğim mücadele.. Bana atılan her e-postaya cevap veririm. Bana sövenler dahil. Eskiden "Sizi dava edeceğim" diye cevap verirdim, sonraları, "Ben de senin ananı.." diye cevap vermeye başladım. Artık o bana sövse bile, ben neden öyle davrandığımı açıklamaya çalışıyorum izleyicime. Çünkü şunu fark ettim, bana sövecek kadar ciddiye almış beni. Bir şekilde ona borçluyum...

    ÜLKE TV"nin internet varlığı ne durumda? Bu alanda sektörde ciddi bir iddia sahibi misiniz?

    Değiliz açıkçası. En ciddi eksiğimiz bu. Alt yapı oluşturmak için bir ekip geceli gündüzlü çalışıyor. Ama henüz benim " Bu iş tamamdır " diyeceğim noktaya geldiğini söyleyemem.

    Sosyal medya ile geleneksel medyanın geldiği nokta ve geleceği hakkında görüşleriniz nelerdir? Örneğin geleneksel medyanın sonu sizce geldi mi?

    Hiç zannetmiyorum. Sadece iletişim kaynakları çeşitlendi. Birbiri ile paralel şekilde ilerlemeye devam edecek. Şöyle düşün, TV'de akşam yayınlanacak bir programın gazetede duyurusunu okursun. Bir köşe yazarının gazetede yaptığı yorumun, internette tartışıldığını, mesela Twitter'da, yerden yere vurulduğunu görürsün. Her türlü iletişim kaynağı mesleğin içindedir. Her birinin yazarı da meslektaşımızdır. Çok basit gibi görünen bir Blog yazarının analizi bazen gündemi değiştirebilir. Unutmayın Twitter, İran'dan hiç haber alamadığımız o günlerde ne çok işimize yaramıştı...

    Siz kimleri, neleri okursunuz ve izlersiniz? SUPERONLINE okurlarına önereceğiniz yayınlar nelerdir?

    Bugünlerde büyülenmiş durumda İskender Pala"nın "Şah ve Sultan"ını okuyorum. Televizyonda ise genellikle bebek kanalları izlerim.Çizgi karhanım Caillou mesela. Şaka yapmıyorum. Ben eve geldiğim de kızım Ebru yatana kadar televizyonda BABY TV ya da muadili kanallar açıktır. O yattığında da ya film izleriz ya da televizyonla bağımız kopar. Takip ettiğim yerli diziler vardı. Bu sezon hiç birine başlayamadım daha. NetGeoWild TV'de "Köpeklere Fısıldayan Adam Cesar Millan"ın ailecek hayranıyız. Kitaplara gelince araya roman falan çok nadir sıkıştırıyorum. Pala"dan önce Sinan Yağmur'u okudum, "Aşkın Gözyaşları"... Diğer zamanlar mecbur güncel siyasi ya da teorik kitaplar okuyorum. Hanefi Avcı'yı mesela iş için zaruri okumak zorunda kaldım. "Haliç'te Yaşayan Simonlar"ı asla tavsiye etmiyorum. Web sitesi olarak da Wikipedia ve Ekşisözlük. Ne arıyorsam önce oralara bir bakıyorum.

    TWITTER ve FACEBOOK AMAÇ DIŞI KULLANILIYOR

    Ersoy Dede çalışmadığı zamanlarda neler yapar, hobileri nelerdir?

    Oğlumla satranç oynarım ve genellikle ona yenilirim. Yazmanın, okumanın ve TV izlemenin dışında daha orijinal işler yapmaya zaman ayıramıyorum dersem inanır mısınız? Ama hobi işte kızımla oynarım, oğlumla laflarım. Eski Yeşilçam filmlerini izleyeyim diyorum ama eşimle bu konuda bir fikir ayrılığı içindeyiz. Onu da halledeceğim. Şimdilik biriktiriyorum, bir kaç sene sonra izlemeye başlarım sanırım.

    E-teknolojilerle aranız nasıl? Mesela iPhone ya da iPad kullanıyor musunuz?

    Cep telefonumdan azami yararlanmaya çalışıyorum. ipad"im ya da iphone'um yok. Her türlü hediye kabul ederim. Sürekli yanımda taşıdığım bir Mini-book'um var. Şimdilik ihtiyaçlarımı karşılıyor...

    İyi bir sosyal medya kullanıcısı mısınız?

    TWITTER'da ve FACEBOOK'ta BIÇAK SIRTI için editörlerimizin açtığı hesaplar var. Ben kişisel olarak sosyal paylaşım sitelerine zaman ayırmıyorum. Çünkü amacı dahilinde kullanılmaya başlanmadı. Ben bu Ahmet Hakanlar"ın Nazlı Ilıcaklar"ın falan sıkılmasını bekliyorum. Ancak onlar geyik yapmaktan sıkılıp Twitter'a girmemeye başlayınca ben iletişim kanalı olarak bu mecraları kullanmaya başlayacağım.

    Sizce bu sosyal ağlar getiri-götürü bağlamında iletişimin hangi dalında yükseliyor? Varlıkları medeniyete ne katıyor?

    Buralar kesinlikle iletişimin en hızlı olacağı yerler. Geleneksel medyaya paralel ve onu destekleyen bir yapıları olacak. Mesela intihar etmiş bir şöhretin FACEBOOK sayfasından kimi ipuçları bularak haber yapabiliriz. TWITTER'da da benim gördüğüm yarın yazılacak yazı için prova alanı gibi kullanıyor pazarlar burayı. Hangi analiz daha çok reaksiyon almışsa, yarınki yazı o başlıkla çıkıyor mesela. Tabii bunlar komik. Gerçek kullanım mecrası bu olmamalı.

    Üzerinde çalıştığınız yeni projeler neler? Tezgâhta ne var?

    Çocuklar için bir belgesel çekmeyi planlıyorum. Taslağı tamam gibi. Başından sonuna kadar eşim Didem Dede ile birlikte yürüttüğümüz bir proje. Bir de kitap geliyor. Sanıyorum yaza yetişir. Bir yakın siyasi tarih analizi olacak...

    SUPERONLINE adı size ne çağrıştırıyor?

    SUPERONLINE bana hep internetin mucidiymiş gibi gelirdi. Internet"in ne olduğunu bilmediğimiz günlerde televizyonlarda şöyle bir slogan görürdük "Internet = Superonline" Bir de meslek büyüğümüz rahmetli Altan Aşar ağabeyimi hatırlatır. Superonline uzantılı e-postasını verirdi birlikte yaptığımız radyo programında. Ona çok imrenirdim...

    Ersoy Dede Kimdir?

    Gazeteciliğe Zonguldak'ta Adalet Gazetesi'nde başlayan Ersoy Dede, aralarında NTV, KANAL 6, FLASH TV, HABERTÜRK ve HABER 7 gibi pek çok TV kanalında haber sunuculuğu ve yöneticilik gibi görevlerde bulunmuş. BEST FM, NTV RADYO, İSTANBUL FM, RADYO KOZMOS, POWER FM ve SHOW RADYO gibi radyolarda haber editörü ya da spikeri olarak görev almış. Halen ÜLKE TV Ana Haber bültenini sunan ayrıca da "BIÇAK SIRTI" ve "ÜLKEDE BUGÜN" siyasi programların moderatörlüğünü(ortam düzenleyici) üstlenen Dede"nin, 1997 Türkiye Gazeteciler Cemiyeti(TGC) en başarılı gazeteci ödülünü de bulunuyor. Didem Özlem ile evli ve iki çocuk babası.

    (Superonline)





    Ersoy Dede: 'Haber eşittir hayattır' Yorumları