Ahmet Türk: O iğne hep bize batıyor   Konuyu açan: Dostane   İlk Mesaj: 10-10-2010 (08:37)   Son Mesaj: 10-10-2010 (08:37)    Cevap: 0    Gösterim: 643  

    10-10-2010

    Ahmet Türk: O iğne hep bize batıyor

    Ahmet Türk: O iğne hep bize batıyor


    Kandil'deki PKK kurmaylarıyla görüşmek için rol üstlenmeye hazır olduğunu açıklayan Ahmet Türk operasyonları, ateşkesleri, provokasyonları değerlendirdi. Ahmet Türk provokasyonlara karşı kararlılık istedi.

    Müjgan Halis'in röportajı

    - En son sorulması gereken soruyu en başta sorarak başlayayım. Kandil programı hâlâ gündeminizde mi?
    - Biz, 'barışçıl bir süreç, diyalog ortamı ve uzlaşı görebilirsek bize düşen vicdani-insani sorumluluklar neyse çabalarımızı geliştireceğiz,' demiştik. Şu an somut bir proje yok, demokratik siyasetin içindeki kesimlerle diyalog başlamış değil, Kandil'e gidip neyi söyleyeceğiz? Bunun ortak yolu, Türk ve Kürt halkının kabullenebileceği formülleri üretmekten geçer. Şu anda gördüğüm kadarıyla görüşmeler doğrudan Öcalan'la yapılıyor, Kandil de bu görüşmelerin sonucunu bekliyor.
    - Kürt ve Türk halkının kabullenebileceği çözümlerden kastınız nedir?
    - Barış sürecinde sürekli provokasyonlarla karşı karşıya kalmamak için herkesin hassasiyet göstermesi gerekir. Demokratik siyasetin önünün açılacağı, siyasetin dağda değil ovada yapılacağı bir noktada binlerce Kürt siyasetçinin içeride olması, bu konudaki samimiyete gölge düşürüyor. Fikirlerinden ve demokratik çalışmalarından dolayı içeride olan insanların serbest kalacağı bir formülün ortaya konulması gerekiyor. Bir tarafta 'Silahlar sussun, dağdan insinler,' diyorlar diğer tarafta dağda olmamayı tercih eden insanları tutukluyorlar.

    - Yani hükümetin bir iyi niyet göstergesi olarak önce KCK operasyonundan tutuklanan belediye başkanları ve siyasetçileri serbest bırakması gerekir diyorsunuz...
    - Mutlaka. Bu süreci toplumsal uzlaşıyı ve barışı sağlayacak bir süreç olarak nitelemek istiyorsak; önümüzde duran olumsuzlukları ortadan kaldırmak gerek. Her partilinin KCK mantığıyla gözaltına alınıp tutuklanması, sürecin doğru işlemesine ne kadar katkı sunabilir ki? İddialara baktığımızda, sadece telefon dinlemeleri ve mekân dinlemelerinden elde edilen konuşmalar var. Tutuklanan insanların üstünde bir çakı bile çıkmadı. Devlet şunu göremiyor: Bu halkın bir talebi var. Halkı susturmaya çalışırken; KCK'lı, PKK'lı diye bakarsanız o zaman bütün halkı almanız lazım.

    - Şimdiye kadar Öcalan'la yapılan görüşmeler reddedilir, 'Teröristbaşıyla masaya oturmayız,' denirdi. Şimdi bu görüşmeler gayet açık bir şekilde yapılıyor ve kamuoyuyla paylaşılıyor. 30 yıllık sürecin tanığı ve öznesi olarak, bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
    - Bu bir kuyunun, bir dehlizin içinden basamak basamak yukarı çıkmak gibi. Bundan çok değil bir yıl önce 'Sürecin bütün aktörleriyle diyalog geliştirilmeli,' diyor, bunu söylerken de kelimelerimi özenle seçiyor, isim vermemeye çalışıyordum. Ama bunu dediğim için bile hakkımda yüzlerce dava açıldı. Bugün bizim açık ifade edemediğimizi bütün basın 'Evet, artık görüşülmelidir,' diye açıkça yazıyor. Demek ki her şeyin bir olgunluk dönemi var. Bu sadece devletin değişimi ya da hukuki olarak imkânların artmasıyla ilgili bir şey değil, bazı şeyler artık vicdanlarda meşrulaşıyor.

    - Değişim kaçınılmaz o halde...
    - Geldiğimiz nokta bu. Eğer bir tartışma süreci başlamışsa mutlaka bir formül bulunacaktır. Ha tabii ki devlet değişimdönüşüm karşısında direnebilir, hatta bundan sonra da bazı acılar yaşanabilir. Ama bu sorun çözülmeden siz ne ülkeyi demokratikleştirebilirsiniz ne de halkları tatmin edebilirsiniz. 1930'ların dünyasında değiliz, ulus devlet mantığı yerine artık demokratik devlet mantığı egemen. Geçmişte yaptığınız gibi inkârla, susturmayla sorunları çözemezsiniz. Bir tarafta bataklığa dönüşmüş bir Ortadoğu, diğer tarafta bataklıktan kurtulmak isteyen demokratik reflekslerin geliştiği bir Ortadoğu. Yüzü Avrupa'ya dönük Türkiye bataklığın içine mi saplanacak, yoksa demokratik bir Türkiye yaratarak Ortadoğu'ya örnek mi olacak? Yanıtlanması gereken soru bu.

    - Sorunun başına dönersek, size göre artık vicdanen bile bu işin muhataplarının PKK ve Öcalan olduğunu herkes teslim mi ediyor?
    - Zaten doğrusu da budur. Bu gerçek çok açık bir şekilde ortadayken, dolandırmanın ne anlamı var? Bu işin bitmesi isteniyorsa, PKK ve Öcalan'ın ne dediği, ne yapacağı önemlidir, görmek istemeyenler artık görmeli. Kürtlerin talepleri konusunda elbette bir siyasi parti vardır. Siyasi, sosyal, ekonomik ve kültürel talepler konusunda muhatap o partidir. Ama bu parti sürecin tek aktörü olarak görülemez, işe eksik aktörlerle başlarsanız süreç doğru işlemez. Bunu söylediğimiz için kıyametler kopuyor fakat buz dağının her tarafını görerek tedbirler almak lazım.

    BÜTÜN TÜRKİYE İÇİN DEMOKRATİK ÖZERKLİK

    - Referandum sonrası BDP'nin demokratik özerklik kararına uygun olarak okulları boykot kampanyası başladı. Benzeri kampanyalar devam edecek mi?
    - Demokratik özerklik; sosyal, ekonomik, kültürel alanlarda diliyle-kimliğiyle yönetime katılma talebidir. Bugün 70-80 milyona çıkmış olan bir Türkiye'yi merkezden yönetmek bir hantallığa neden oluyor. Türkiye'nin dinamik ve yetkilerini insanlarıyla paylaşacak bir yapıya kavuşması lazım. Demokratik özerklikte; her bölgenin sosyal, ekonomik ve kültürel alanlarda talepleri meclisler aracılığıyla tespit edilecek ve bunlar hükümetle paylaşılacak. Bunu federasyonla karıştırmamak lazım. Federasyon kendi kararlarını alır ve uygular. Ama demokratik özerklikte son kararı merkezi hükümet verir. Ve biz bir etnisite için de önermiyoruz bunu, bütün Türkiye için önerdiğimiz bir model.

    - Diğer bölgelerde böyle bir talep yok...
    - Bazı yerlerde kültürel, kimliksel talepler olmayabilir. Ama niye geri kalmış Karadeniz'deki insan, kalkınması için sosyalekonomik önceliklerini ortaya koyacak bir yapıya sahip olmasın? Bugün il genel meclisleri yok mu? Bu meclisleri daha güçlü hale getirip; insanların yönetime katılmasında ne sakınca var? İspanya'da 17 tane bölge var, ama bunlardan üç tanesi Basklar, Katalanlar ve Galiçyalılar farklı kimliğe ve kültüre sahip.

    - Kürtlerin kültürel ve kimliksel haklarının, diğer azınlıkların da önünü açacağı şeklinde itirazlar da var ama...
    - Bu türden itirazlar, Kürtlerin taleplerini yerine getirmemek adına ortalığı karıştırmak için ediliyor. Çok da kıymeti harbiyesi yok.

    - Cumhurbaşkanı'yla bir randevu talebiniz vardı ama sanıyorum Demokratik Toplum Kongresi (DTK) adına istediğiniz için olamadı. DTK'ya yönelik böyle bir algı var ama, DTK niye kuruldu?
    - DTK'yı sivil toplum örgütlerinin, Kürtlerin, kanaat önderlerinin, siyasi partilerin bir arada olacağı, taleplerin netleştirildiği bir platform olarak düşünüyoruz. Hem DTP hem de BDP'nin programında demokratik özerklik var. Bize Kürtlerin tamamını temsil etmediğimiz eleştirisi hep yapılır, DTK'yla bütün bu farklı yapıları bir araya getirmeye çalışıyoruz.

    KARARLI OLUNMALI

    - Referandumdan sonra neler olacağını umuyorsunuz?
    - Şimdi top hükümette ve devlettedir. Devlet eylemsizlikle yaratılan bütün bu barış sürecini nasıl değerlendirecek, Kürtlerin talepleri karşısında nasıl bir yaklaşım gösterecek?

    - Hükümetin, PKK'nın bir aylık son eylemsizlik kararının süresini beğenmediğine dair duyumlar var.
    - Zaten PKK'nın kendisi de bunu bir aylık bir eylemsizlik değil, 'değerlendirme ve izleme dönemi' olarak niteliyor. Ama birbiriyle çelişen açıklamaların yapılması kafalarda soru işaretleri oluşturuyor. Bir yaranın teşhisini ve tedavisini doğru yapmazsanız kangrenleşmesine neden olursunuz. Bir meseleyi cesur ve kararlılıkla çözmeye yönelik bir yaklaşımı gösteremezseniz, mesele provokasyonlara açık bir mecraya taşınır. Çözüme dair kararlılıkla devam edilseydi toplum da bu çözüme ikna olacaktı. Kürtler ile Türkler arasında yaşanan bir duygu kırılmasıdır.

    - Bu duygu kırılmasının tamiri mümkün mü?
    - Elbette mümkün. Türk halkı şu gerçekleri anlamalı: Kürtlerin hak ve özgürlükleri Türklerden bir şey götürmez. Kürtler özgür olduğu zaman Türkler de daha özgür olur. Kürtlerin talepleri Türkiye'nin bütünlüğüne zarar vermez. Bütün demokratik ülkelerde bu sorun ayrışma yaşanmadan çözülmüş. Tam tersine gelişmemiş diktatörlüklerde parçalanmalar, halklar arasında çatışmalar çıkmış. Eğer biz doğru bir proje etrafında bütünleşirsek, halkları kucaklaştırma politikasına iki halk da altı ay içinde destek verir.

    DERİN DEVLET HÂLÂ ETKİLİ

    - Hiç iğneyi kendinize batırdınız mı?
    - Biz batırsak da batırmasak da o iğne bize batar. Ama biz herkesten farklı olarak çuvaldızı kendimize batırıyoruz. Kürt sorununa öncülük ettiğiniz zaman bütün hassasiyetleri göz önünde tutarak siyaset yapmanız ve Türk halkının duyarlılıklarını da düşünmek gerek.

    - Türk halkı 80 yıllık bir reddediş ve inkârdan şu anda nerede sizce?
    - Canı en fazla yananlar, süreci takip eder ve ilgili olurlar. Kürtlerin canı yandı, bu nedenle politize oldular, daha iyi tartışıyor ve konuşuyorlar. Herkesin cahil olarak gördüğü Kürtler, bugün artık çok farklı bir noktada. Ben şuna inanıyorum; Türk halkı 17 bin faili meçhul cinayeti bile anlayabilse, bundan haberdar olsa Kürtler kadar tepki gösterir.

    - Barış derken, provokasyonlar da oldu. Yeniden olabilir mi?
    - Olmamasını diliyorum, ama eylemsizlik kararı doğru okunmazsa bu provokasyonların gelişme ihtimali artar. Her şeyden önce devletin güven verici olması gerek. Devlet kararlı olursa kimin provokasyon yaptığı da ortaya çıkar. Ben hiçbir zaman meseleyi tek taraflı düşünmedim. Her eylemde şüphelerim oldu, ihtimalleri vicdanımda tartmaya çalıştım. Bu sürecin doğru gitmesini istemeyen derin devletin halen etkili olduğu inancındayım.

    - Ergenekon operasyonuna rağmen öyle mi?
    - Yıllarca örgütlenmiş, kök salmış bir örgüt birkaç kişinin tutuklanmasıyla yok edilebilir mi? 15 bin faili meçhulun belgeleri ve bulguları, Fırat'ın doğusunda yatıyor. Bu davadan bir karar falan da çıkamaz. Dünyanın en akıllı savcısı bile 20 bin sayfalık bir iddianamenin altından kalkamaz.

    YÜZDE 10 BARAJI BİZİ YALNIZLAŞTIRIYOR

    - Türk halkı PKK'nın da çözümü isteyip istemediğini merak ediyor.
    - Ben şuna yürekten inanıyorum. Artık PKK da bu işin silahla çözülemeyeceğini biliyor ve zaten bunu açıkça söylüyor. '5- 10 yıl savaşsak da, zafer çıkmaz,' diyorlar. Bugün 5 bin PKK'lı öldürülse bile sorun çözülmeyecek. Dünyanın her yerinde bütün zaferler barıştan geçer. Bu da devletin kendi yurttaşını kazanmak için proje üretmesiyle doğru orantılıdır. Kürtlerin talepleri çok net: Eşit, özgür, demokratik haklarını, kimlik haklarını kullanarak Türkiye halkıyla kucaklaşmak. Ayrışmayı değil bütünleşmeyi esas alıyoruz. Sınırlar ve etnisite bizi heyecanlandırmıyor. Önemli olan insanların özgürleşmesi ve özgürlükleri kullanabilecek bir ortamın yaratılmasıdır.

    - Ama görünen, BDP'nin Türkiye partisi iddiasını hayata geçiremediği. Bunun nedeni yalnızlaştırılmanız mı?
    - Birçok neden var aslında. Birincisi 20 milyon Kürdün talepleri ortadayken ve devlet bu taleplere yanıt vermezken; Kürt sorununu savunmak her Kürdün, her demokratın görevidir. Kürt sorunu çözülse belki partilere bile ihtiyaç olmaz. Veya bu partiler Türkiye'nin farklı yapılarıyla daha kolay bir araya gelir. İkincisi bugün Kürtlerin önüne konulan bir yüzde 10 barajı var. Bu baraj nedeniyle biz bağımsız adaylarla seçime girmek ve öncelikli partimize 20- 30 sene emek veren insanları aday yapmak zorundayız. Ama yüzde 10 barajı olmasaydı, Türkiye'de saygın, demokrat 20-30 kişiyi de aday yapabilir ve Türkiye partisini oluşturabilirdik. Baraj kalkarsa bizim partimiz de kendiliğinden bir Türkiye partisi olur. Çünkü bizim Türkiye demokratlarına, aydınlarına, sosyalistlerine ihtiyacımız var.

    - Barajın kaldırılması istikrarsızlık yaratacak deniyor.
    - İstikrar sadece iktidar olmakta değil ki. Ak Parti 338 sandalyeyle, istikrarı sağlayabildi mi, anayasayı değiştirebildi mi, cumhurbaşkanlığı seçimlerinde 367'yle karşı karşıya kalmadı mı? İstikrarı sadece sayıda aramak doğru değildir, istikrar demokratik bir geleneğin oturmasıyla doğrudan ilgilidir. Karikatürize ederek düşünelim; seçimde baraj 4 milyon olsun. 3 milyon 990 bin oy alan parti parlamentoda temsil edilmeyecek. 4 milyon 1 oy alan parti ise 70 kişiyle parlamentoya girecek. Hani çoğulculuk ve katılımcılık?

    Sabah




    Ahmet Türk: O iğne hep bize batıyor Yorumları