Fikir özgürlüğü diye gevezelik yapılıyor   Konuyu açan: Dostane   İlk Mesaj: 10-09-2010 (20:38)   Son Mesaj: 10-09-2010 (20:38)    Cevap: 0    Gösterim: 558  

    10-09-2010

    Fikir özgürlüğü diye gevezelik yapılıyor

    Fikir özgürlüğü diye gevezelik yapılıyor


    Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek, Türkiye'nin 12 Eylül'de büyük bir demokratik sınavdan geçtiğini ve siyasetin 40 yıldır çözemediği sorunları halkın çözdüğünü belirtirken televizyonlardaki tartışmalara veryansın etti.

    Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek, ''Günümüz dünyasında öncelik artık özgürlüklerden yanadır. Özgürlüklerin varlığının genişletilmesi ülkenin güvenliği bakımından tehlike değil, tam tersi belki de güvenliği sağlamanın yolunun da özgürlüklerden geçtiği kanaati tüm dünyadaki gibi bizde de var'' dedi.
    Avrasya Bir Vakfının 2010-2011 yılı çalışma dönemi açılışında konuşan Çiçek, milletin 12 Eylüldeki halk oylamasında önemli bir demokratik sınavdan geçtiğini söyledi.

    Milletin bu sınavdan yüz akı ile çıktığını ifade eden Çiçek, ''Ne zaman ki çözemediğimiz sorunları halka götürdük, bizim 40 yılda çözemediğimizi vatandaş sandıkta çözdü. Bu nedenle bu millet büyük bir millettir. Bir kısım entelektüel çevreler bakımından oyun kalitesi ile ilgili değerlendirme yapılıyor ama herkes yurt dışına çıkmamış, herkes üniversite mezunu olmayabilir. Ancak halkımızın öyle bir sağduyusu var ki tartışıp sonuca bağlayamadığımız konular sandık önüne gittiğinde bunu büyük bir başarı ile gerçekleştirmiştir. Böyle bir millete sahip olmaktan gurur duyuyoruz'' diye konuştu.

    12 Eylül ile yeni bir sayfa açıldığını, artık Türkiye'de temsili demokrasi evresinin tamamlandığını belirten Çiçek, daha çok katılımcı demokrasi evresine geçildiğini, bunun için meslek kuruluşlarına ve Avrasya Bir Vakfı gibi düşünce kuruluşlarına daha da çok ihtiyaç olduğunu belirtti.

    -''FİKİR ÖZGÜRLÜĞÜ ALTINDA GEVEZELİK YAPILIYOR''-

    Çiçek, televizyonlarda tartışmaları dinlediğini ve bunların önemli bir kısmının gerçek bir bilgiye dayanmadığını gördüğünü belirterek, ''Terör meselesinde konuşulanların yüzde 70'inin Türkiye'nin gerçeği ile alakalı olmadığını görüyoruz. Bu tartışmaların önemli bir kısmı bilimsel temel veya araştırmaya dayanmıyor. Bunun için fikir özgürlüğü adı altında gevezelik yapılıyor. İkisi birbirinden farklı. Bir veriye dayanıyorsa tamam, dayanmıyorsa kutuplaşmaya, sorunun çözümünü zorlaştırmaya yarıyor'' diye konuştu.

    Türkiye'nin meselelerinin yan yana yazılması gerektiğini bildiren Çiçek, alt alta yazıldığında birinin tercih edilmesi gerekeceğini, bunların hepsinin çok önemli sorunlar olduğunu kaydetti.

    12 Eylül 1982 Anayasası'nın 28 yıldır tartışıldığını ve bu Anayasa'ya daha yapılırken itiraz edildiğini anlatan Çiçek, konuşmasını şöyle sürdürdü:

    ''Yürürlüğe girdiği andan itibaren bu ülkenin işlerini zorlaştıracağı ve değişmesi gerektiği ifade edilmiştir. Neredeyse toplumun tamamı 'Bir şey değişsin' diyor ama değiştirilemiyorsa ortada ciddi bir anayasal sorun vardır. Çünkü siyasetteki birçok sorun Anayasa ile bağlantılıdır. İşin anasını çözemezseniz, danasını hiç çözemezsiniz. Onun için bu 28 yıldır tartışılan Anayasa Türkiye'nin idaresini gerçekten zorlaştırmıştır. Bu 28 yıllık süre içinde Anayasa 17 defa değişikliğe maruz kaldı. 28 yılı 17'ye böldüğünüzde demek ki her 1.5 senede Türkiye bir anayasa değişikliğini yapmak mecburiyetini duymuştur.''

    -''ANAYASA BİR DEVLETİN ÇATISIDIR''-

    Anayasanın bir devletin çatısı olduğunu bildiren Çiçek, şimdiye kadar tavanından su almış, tabanı çatlamış, kapısı, pencereleri gevşemiş anayasanın her 1.5 senede bir tamir edilip ülkenin yönetilmeye çalışıldığını bildirdi. 17 değişikliğe bakıldığında Türkiye'de siyasi yelpazenin hemen her kesiminde olan partilerin bu sürecin içinde bulunduğunu ifade eden Çiçek, ''Onlar da söylemişler ki bu değişikliği yapmışlar ve bu belli bir partiye mensup olanların görüşü değil, herkesin talebi'' dedi.

    1982 Anayasası'nın o günün şartlarında bir ''tepki anayasası'' olarak yapıldığını söyleyen Çiçek, 1982 Anayasası'nın önceliklerinin günümüzün öncelikleriyle örtüşmediğini kaydetti.

    Anayasa'nın yapıldığı tarihin, soğuk savaşın devam ettiği bir tarih olduğunu belirten Çiçek, konuşmasına şöyle devam etti:

    ''İki kutuplu bir dünya, soğuk savaş... Soğuk savaş da her toplumun önüne bir güvenlik sorunu koymuştur. Güvenlik en öncelikli meseledir. Diğerleri onun yerine ikinci, üçüncü nitelikli meselelerdir. Dolayısıyla güvenliği öncelemiş, özgürlük konusunu ikinci, üçüncü derecede hatta bazı alanlarda 'olmasa da olur' diye bir anlayışla bu 1982 Anayasası hazırlanmıştır. Günümüz dünyasında artık ''güvenlik mi, özgürlük mü'' değil, tam tersi bunu dengede tutmak ve eğer mümkünse bir tarafa ağırlık verilecekse özgürlüğe daha fazla ağırlık vermek lazım. Türkiye, 1959'da bir devlet politikası olarak AB yönünde bir tercih koymuştur. Öyle bir tercih yaptıysak, bunu politik bir tercih haline getirdiysek, elbette özgürlükle ilgili standartlarımızı AB seviyesine çıkarmamız lazım. Bunu yasal düzenlemelerle bu seviyeye çıkartacaksınız. Yasaları hazırlarken anayasaya uygun hazırlamanız gerekiyor. Çünkü anayasa yargısının denetimine tabi. Son 8 senedir karşılaştığımız sıkıntı şudur; Anayasayı hesaba kattığımızda AB normlarına ters düşüyor. AB normlarını esas aldığımızda da Anayasa'ya ters düşüyor. Türkiye bir açmazın içindedir. Bu ikilemden Türkiye'nin kurtulması lazımdır. Kurtulmadığı takdirde aynı konuları tekrar tekrar konuşmak ve aynı konuyu düzenlemek gerekiyor. Bu nedenle günümüz dünyasında öncelik artık özgürlüklerden yanadır. Özgürlüklerin varlığının genişletilmesi ülkenin güvenliği bakımından tehlike değil, tam tersi belki de güvenliği sağlamanın yolunun da özgürlüklerden geçtiği kanaati tüm dünyadaki gibi bizde de var. O nedenle bu öncelik değişmediği sürece Türkiye zaman kaybediyor, imkan kaybediyor. Birçok konuda da sıkıntı yaşıyoruz.''

    Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek, ''Biz, 2011 seçimleri sonrası anayasayı, birinci gündem maddesi olarak Türkiye'nin çözmesi gereken konuların başında görüyoruz'' dedi.

    Avrasya Bir Vakfının 2010-2011 yılı çalışma dönemi açılışında konuşan Çiçek, anayasaların, vatandaşların beklentilerini karşılaması gerektiğini söyledi.

    Devletin millet için var olduğunu, bu nedenle ''insanı yaşat ki devlet yaşasın'' anlayışını benimsediklerini belirten Çiçek, ''Buna inanıyorsak anayasada öncelik kişiden yana olacak. Devletin bütün imkanları insanları mutlu etmeye yönelik olacak'' diye konuştu.

    Yargısal faaliyetlerde bunun çok net olarak ortaya çıktığını anlatan Çiçek, ''Özellikle Danıştay kararlarına baktığımızda, mesela 'Zarar eden bir KİT özelleştirilebilir, kar eden bir kuruluşun özelleştirilmesi kamu yararıyla bağdaşmaz' diyor. Bunu kamunun aleyhine bir tasarruf olarak görüyor ve sonra da yürütmeyi durdurup iptal ediyor. Sonuçta da bu memleketin en önemli değerleri 10 edecekken 1'e iniyor, bundan da millet ve devlet çok büyük kayıplara uğruyor. Dolayısıyla bu Anayasa'nın felsefesinde böyle günümüz şartlarına uymayan bir durum var'' şeklinde konuştu.

    1982 Anayasası hazırlanırken siyaset grubuna hep ''şaşı bakıldığını'' ifade eden Çiçek, şöyle devam etti:

    ''(Bu ülkenin başına ne geldiyse siyasetçiden gelmiştir, bu siyasetçiyi kendi haline bırakamazsınız, kendi haline bırakırsanız her şeyi berbat eder, tencereyi kirletir, dolayısıyla mutlaka siyasetin başına bir vasi tayin etmek gerekecektir) görüşü vardı. Aslında bu, millete güvensizlikten kaynaklanıyor. Çünkü siyasetçi sopayla değnekle silahla gelmiyor, halk seçiyor. (Farkında olmadan bu millet kendi kendisini idare edemeyecek adamları seçer, siyasetçinin yaptıklarını gözetleyecek, denetleyecek, onu muhakkak gözlem altında tutacak bir yapının gelişmesine ihtiyaç var) diye görüyorlar. Bu siyasete şaşı bakış, günümüz dünyasında kabul edilemez. Demokrasi dediğimiz, halk iradesinin egemen olduğu durumu ifade eder. Günümüz dünyasına bu Anayasa'nın bu manadaki bakış tarzı da uymuyor.''

    Bu anayasaya göre devlet icraatlarının üç anahtarlı bir kapı gibi olduğunu ifade eden Çiçek, şunları kaydetti:

    ''Anahtarın birisi seçilmişlerde, bizde. Temmuz sıcağında koşuyoruz, bağırıyoruz, çağırıyoruz, birbirimizi hırpalıyoruz. Zar zor bir anahtarın sahibi oluyoruz. Zannediyoruz ki bu anahtarı elde etmekle hizmet kapısını açmış olacağız. Anahtarı sokuyoruz kapıya, çeviriyoruz, bir türlü kapı açılmıyor. Ne zaman? Öbür iki anahtarın sahipleriyle ya uzlaşacaksınız ya uzlaşacaksınız. Şimdi o iki anahtarın sahipleri de ya kısmen atanmış ama önemli bir kısmı da 65 yaşına kadar orada oturma hakkını ve imtiyazını elde etmiş insanlar. Ya da üçüncü anahtarın sahibi, 65 yaşına kadar o anahtarı elinde tutma imkanına sahip. Eğer görüş farklılıklarınız, dünya farklılıklarınız varsa öbür iki anahtarın sahibini ya da güçleri ikna etmek, imkansızı talep etmek gibi bir şey. Türkiye'deki temel sorun buradan çıkıyor işte. Türkiye'deki buhranların kaynağı budur. Sizin 337 olmanız önemli değil. Sabahlara kadar birbirimizi yeriz, yasa çıkarırız, 6'ya 5 iş biter. Hesap verme durumu yok.''

    Çiçek, bunların ülkeye zararını hesaplayacak hiçbir iktisatçı olmadığını vurgulayarak, ''Bir başsavcı tutuyor, gerçek olmayan bir işten dolayı davayı açabiliyor, kimseye hesap vermek durumunda değil. Meclis'te çoğunluğumuz var ama siyasal istikrar yok. Neden, ikinci ve üçüncü anahtar olduğundan. Bu gerçeği iyi görmediğimiz takdirde iktidar da olsanız, Türkiye'de bazı şeyleri değiştirmek mümkünken bu yanlış kurgulama sebebiyle işleri ileri götürme imkanınız yok'' diye konuştu.

    -ANAYASA MAHKEMESİNİN VERDİĞİ KARARLAR-

    Demokrasinin erkler arası bir denge meselesi olduğunu söyleyen Çiçek, eğer bu denge kurulabilirse ülkenin rot balansının da düzgün olacağını ifade etti.

    Bu dengelerin iyi kurulamaması halinde ülkeyi yönetmekte ciddi sorunlar çıktığını belirten Çiçek, başka ülkelerde de aynı şeylerin olduğunu ama Türkiye'deki vesayet anlayışının olmadığını kaydetti.

    Anayasa Mahkemesinin geriye dönük verdiği kararlarla yasamanın bir kısım yetkisini gasp ettiğini ifade eden Çiçek, mahkemenin bunu kendi içtihatlarına göre yaptığını anlattı.

    Türkiye'de siyasetçiler arasındaki kriz olarak görünen şeyin altında Anayasa'nın yattığını söyleyen Çiçek, 12 Eylülle beraber Türkiye'de anayasa değişikliğinin bir toplumsal talep haline geldiğini ifade etti.

    -2011 SEÇİMİNDEN SONRA İLK GÜNDEM MADDESİ ANAYASA-

    Anayasa değişikliğiyle ilgili talebi 2007 seçimlerine giderken gündeme getirdiklerini anlatan Çiçek, şunları kaydetti:

    ''Bir taraftan seçim yaptık, bir taraftan da parti olarak altı anayasa hukukçusuyla beraber bir taslak metin hazırladık. Bu anayasa konusu maalesef hedefinden saptırıldı, 138 maddelik değişiklik sonunda bir başörtüsü meselesiyle eşitlendi. Varsa yoksa başörtüsü, parti kapatmaya kadar iş gitti. Geldiğimiz noktada o tartışmalardan şöyle bir sonuca vardık. Bu Anayasa'nın değişmesi gerektiğini herkes söylüyor. Dedik ki (Biz bir taslak hazırladık. Bunu kamuoyunun huzuruna sunacağız. Sonra oradan da görüş alacağız. Bilim heyetini tekrar toplayıp Meclise göndereceğiz) ve burada tartışılacaktı. O günkü itirazlarda (AK Parti kendine kapılar ardında tüzük mü hazırlıyor?) dendi. Böyle bir itham kampanyası başladı. (Biz bu Anayasa'nın değişmesini istiyoruz) dedik. Biz 2011 seçimleri sonrası Anayasayı birinci gündem maddesi olarak Türkiye'nin çözmesi gereken konuların başında görüyoruz. Demirel'in geçmişte dediği 5 kara delik giderek büyüyor. Bu delikler kapanacaksa bunun özünde anayasa reformları yatıyor.''

    -''BEN ÖZELLEŞTİRMEDEN YANAYIM''-

    Çiçek, özelleştirmeden yana olduğunu belirterek, özelleştirme felsefesine inanmamış bir müsteşarla programı yönetemeyeceğini, böylece millete hizmet de götürülemediğini bildirdi.

    PTT'nin değerinin 25 milyar dolar olduğunu, 5 milyar dolara bile satamadıklarını, 20 milyar doların milletin cebinden gittiğini ifade eden Çiçek, bu nedenle Türkiye'nin her geçen gün önünde büyüyerek varlığını sürdüren sorunların iktidarların beceriksizliğinden değil, Anayasa nedeniyle çözülemediğini söyledi.




    Fikir özgürlüğü diye gevezelik yapılıyor Yorumları