Bugün hesap soran o gün diz çöküyordu   Konuyu açan: Dostane   İlk Mesaj: 09-24-2010 (10:34)   Son Mesaj: 09-24-2010 (10:34)    Cevap: 0    Gösterim: 459  

    09-24-2010

    Bugün hesap soran o gün diz çöküyordu

    Bugün hesap soran o gün diz çöküyordu


    Kenan Evren'nin en yakınındaki isimlerden ve dönemin Cumhurbaşkanlığı Başdanışmanı ve Basın Sözcüsü Ali Baransel, Bugün Evren'e hesap sorma yarışında olanların dün karşısında diz çöktüğünü söyledi.

    Odasında diz çöküp övgüler dizdiler

    'Şimdi eleştirenler geçmişte Evren'in karşısında 'esas duruş'a geçiyorladı.Parti liderleri, bürokratlar odaya 'şak' yapıp piyade eri selamıyla giriyorlardı.
    Holding patronları komutanların sandal-yesi yanında diz çökerdi. Medya patronları ise yemek daveti için sıraya girerdi.'

    Referandum sonrası 7'inci Cumhurbaşkanı Kenan Evren hakkında adeta suç duyurusu yağdı. Darbe döneminde Kenan Evren'in en yakınındaki isimlerden biri olan dönemin Cumhurbaşkanlığı Başdanışmanı ve Basın Sözcüsü Ali Baransel, o günlere ilişkin çarpıcı değerlendirmelerde bulundu.

    Darbe yıllarında holding patronlarının komutanların sandalyesinin yanında diz çöktüğünü anlatan Ali Baransel, medya patronlarının da Evren'i yemeğe davet etmek için sıraya girdiğini söyledi.

    Baransel, o gün Evren'in yanında gibi görünen yazar, çizerlerin bugün Evren'i eleştirmelerini acı bulduğunu anlattı. 12 Eylül'ün en yakın tanıklarından Ali Baransel ile olay yaratacak yeni kitabı 'Esas Duruş' ve Kenan Evren üzerine konuştuk.

    MİLİTARİST REJİM ÖZLEMİ DUYANLAR VAR

    - Nasıl bir darbe süreci yaşandı Türkiye tarihinde?

    1980'e kadar darbe teşebbüsleri süreci yaşandı. 27 Mayıs'ta darbe gerçekleşti, sistem çöktü, ardından 21 Mayıs, 22 Şubat'ta askeri ayaklanmaları oldu. 12 Mart'ta bir muhtıra ile iktidar görevini bıraktı.

    12 Eylül'de askeri darbe geleneklerine uygun bir yöntemle yine askerler yönetime el koydu. Ardından 28 Şubat süreci yaşandı. Parlamenter sistemin aralıklarla gelip gitmesine yol açan bir süreci yaşadı Türkiye.

    - Peki başka bir sistemin özlemi mi yaşanıyor sizce?

    Maalesef Türk toplumu içinde militarist rejim özlemi içersinde olanlar var. Toplumun çeşitli katmanlarından, militarist yönetime sıcak bakan insanların da bulunduğunu unutmamak gerekir.

    - Kimler bunlar?

    Her kesimden olabilir. Esasında toplumun bütün katmanları derken özellikle militarist yönetimi benimseyen bürokratları kastediyorum.

    Ama basında, yargıda, parlamento içinde de var. Bu kişiler, demokratik-parlamenter sistemin işleyişinde bir tıkanıklık söz konusu olduğunda mutlaka askerin müdahale etmesini, yönetime el koymasını özendiren davranışlar sergiliyor.

    Şu an etkin değiller, sayıları az da olsa varlıklarını hala sürdürüyorlar. Askeri darbenin Türkiye'nin siyasi, sosyal ve ekonomik yapısını olumlu yönde etkilediğini kimse söyleyemez.

    Neyse ki darbe dönemleri çok geride kaldı. Türkiye bir daha böyle bir süreçten geçmez!

    YAZAR, ÇİZERLER ÇELİŞKİLERİ NASIL AÇIKLAYACAKLAR

    - Askeri siyasetin dışında tutmak önemli diyorsunuz yani.

    Evet, askerin yıpranmaması için herkesin özen göstermesi gerekiyor. Asker yönetime gelmeden de pekala demokratik sistem içerisinde çözüm bulunabilir. Ama maalesef bu şimdiye kadar yaşanan süreçte olmadı.

    - Peki, askeri darbe dönemlerindeki hava nasıldı?

    Askeri darbenin yaşandığı dönemlerde bunun tam aksi bir durum vardı. Parlamenter sistemin ılıman rüzgarının estiği dönemlerde, her konuda çok hassas olanlar, her gün yazan çizenler, her konuda toplumu aydınlatmaya özen gösterenler, aynı şekilde askeri dönemleri övmekten de geri kalmıyorlardı.

    En şaşırtıcı olanı da neydi biliyor musunuz ? Askeri döneme övgüler düzen, bu dönemle ilgili en ufak bir eleştiriden kaçan o insanlar, daha sonra darbeye karşı bir tavır, bir duruş sergilemişlerdi.

    Sanırım işin en acı tarafı da bu! Peki bu çelişki neden? Bu çelişkili durumu nasıl açıklayacaklar?

    SESSİZ KALINMASA BELKİ 12 EYLÜL OLMAZDI

    - Basın darbeye karşı bir tavır sergilemedi mi?

    27 Mayıs'ın ertesi günü Türk basınının manşetlerine bakın! Hele 12 Eylül sonrası gazetelere bakın! Hiçbir gazetede siyah başlıklarla 'demokrasi katlediliyor, böyle bir şey olmaz' diye bir tavır almadı.

    Bilakis köşe yazarları darbeyi övmese bile darbeye karşı bir duruş sergilemedi. Tavır koyma refleksi yok. İşte bu demokrasi kültürümüzün eksikliğinden kaynaklanıyor. Suskun bir toplum oluyoruz açıkçası.

    - Bugün de aynı şey mi yaşanıyor?

    Evet, askeri dönemin ardından toplumun bir travma yaşayacağı, hukukun işlemeyeceği besbelli. Madem öyle, tavrını başında koy değil mi?

    Ne zaman darbe yapanların toplumdaki etkisi azalıyor işte o zaman etraflarında pervane olanların uzaklaştığını görüyoruz. Daha sonra da o dönem acımasız bir şekilde hırpalanıyor, yargılanıyor.

    - Sessiz kalınmasaydı, tepki gösterilseydi 12 Eylül darbesi yaşanmaz mıydı?

    Evet. 27 Mayıs'ta, 12 Mart'ta başından tavır konulsaydı, sessiz kalınmasaydı belki de 12 Eylül'ü, 28 Şubat'ı yaşamazdık!

    - Ya sonra suskunluk bozuldu mu?

    Askeri dönemden sonra tabii parlamenter sistem kaldığı yerden devam ediyor, partiler kuruluyor. Derken bir bakıyorsunuz askeri dönemde susanlar, köşelerinde akılalmaz bir şekilde demokrat kesiliyor.

    17 yıl Cumhurbaşkanlığı danışmanlığı ve basın sözcülüğü yapmış biri olarak bu durum beni son derece şaşırtıyor. Neden diyorum? Neden?

    'ATATÜRK GİBİ TARİHTEKİ YERİNİZİ ALACAKSINIZ'

    - Evren'e en yakın isimlerden biriydiniz. Peki, o dönemde Evren'i eleştirenler olmuş muydu mu hiç?

    Kenan Evren'in Cumhurbaşkanlığı döneminde kendisiyle aktif olarak çalıştım.Mümkün olduğu kadar Köşk, basın ve toplum arasında sağlıklı bir iletişim kurmaya çaba gösterdim.

    Mesela o dönemdeki siyasi partiler, iktidardaki bakanlarla pek çok seyahate gittik. Bırakın eleştirmeyi, bakanların büyük bir bölümü açılış törenlerinde konuşma yaparken Evren Paşa'ya akılalmaz övgüler düzerlerdi.

    - Nasıl övgülerdi bunlar?

    İşte 'Türkiye'yi bir uçurumun kenarından çekip aldınız, siz Atatürk gibi tarihteki yerinizi alacaksınız' gibi övgüler.

    Hatta Evren, bunlardan çok rahatsız olmuştu ve 'övgü kısmını geçip sadede gelsinler' demişti. Bizde kalabalığın coşkuları heyecanları anlık oluyor. Anlık heyecanlar, anlık bağlılıklar yaşanıyor.

    - Yeni bir kitap yazıyorsunuz. Kitabınızda da bu çelişkili durumu anlatacaksınız değil mi?

    Evet. Yöneticileri yüceltme gibi garip bir duygu var. Ama o kişinin toplumdaki etkisini kaybettiğinde yücelttikleri yerden 'şak' diye yere bırakıveriyorlar.

    GAZETE SAHİPLERİNDEN YEMEK DAVETİ YAĞDI

    - Bir örnek verebilir misiniz, mesela?

    12 Eylül yönetiminin neler yapacağı çok merak edilirdi. Merak edenlerin başında da iş alemi gelirdi. İstanbul Yeşilköy'de harp okulunda gerçekleşen bir törene gittik.

    Konsey Başkanı Evren ve askeri darbeyi yöneten dört komutan törendeki yerlerini aldı. Ben de uzaktan seyrediyordum.

    Törene katılan herkes el pençe divan, hayret ve hayranlıkla seyrediyordu, Evren ve ekibini. O dönemde çıkan gazeteler 'Yeni yönetim Türk ekonomisinde devletin egemen olmasını istiyor' diye manşetten haberler vermişlerdi.

    Herhalde başlıklardan o kadar etkilenmişlerdi ki, o koskoca, ulaşılmaz holding patronları, komutanların sandalyesinin yanında diz çökerek dertlerini anlatmaya çalışıyorlardı.

    Cumhurbaşkanı Evren'i, aynı holding patronları, gazete sahipleri ve bürokratlar evlerine yemeğe davet ederlerdi. Hatta o kadar ısrar etmişlerdi ki, davetlerin bazılarına kerhen de olsa katılmak zorunda kalmıştı. İşte bu kadar garip bir toplumuz.

    İnsan duygusunun zaman ve zemine göre şekillenmesinden başka bir şey değil bu! Bunları gördüğüm için üzülüyorum.

    Bürokratlar odaya piyade eri selamıyla giriyordu

    - Yeni kitabınızın ismi ne olacak?

    İnsanlarımız çok çabuk uyum sağlıyorlar. Mesela o dönem Cumhurbaşkanı Evren'in odasına gelen bürokratlar, siyasi parti genel başkanları piyade erleri gibi şak selam verip giriyorlardı. Böyle şey olur mu? O yüzden yeni kitabımın adını da 'Esas Duruş' koydum.

    Çok oynak, çok kaypak insanlar var. Üstelik zamana zemine göre gidip gelen insan tiplerinin sayısı da giderek artıyor. Toplumun hastalığı bu. Kitabımda işte bunu anlatacağım. 2011 başında piyasaya çıkarmak istiyorum.

    Gelene alkış gidene yuh olmamalı

    - Hiçbir demokratik ülke askeri darbe ile yönetilmek istemez. Bir ülkeyi darbe noktasına getiren şeyler neler olabilir?

    Bunun için darbe öncesinin sorunlarını iyi bilmek gerekir. Darbe noktasına Türkiye nasıl geliyor? O dönemdeki siyasiler gerçekten sistemi antidemokratik birtakım kanallarla mı yöneltiyorlar?

    Sistemin işleyişinin bozulmasına bir takım kaprislerle davetiye mi çıkarıyorlar? Bunların da araştırılması lazım.

    - Dış güçlerin parmağı da olabilir mi?

    Okyanus ötesinden alınan birtakım desteklerin önemli payının olduğunu unutmamak gerekir. Darbe, ABD tarafından desteklendi.

    - Bunu neden istemiş olabilirler peki?

    ABD'nin dünyada 'süper güç' olarak neler yapabileceğini sizler de biliyorsunuz. Diğer ülkelerle olan ilişkilerinde ileriye yönelik planı varsa, çok rahat bir şekilde istediği yönetimleri, yönetim biçimlerini yaptıracak güce sahip.

    ABD sadece bilgi, teknoloji değil; sosyal senaryolar da ihraç ediyor. ABD tabiri caizse ülkeleri kobay gibi kullanacak bir güç.


    - 1982 anayasası değişti ama son ana kadar eleştirildi. Eleştirileri haklı buldunuz mu?

    1982 anayasasının kabul edilmesinde herkes hem fikirdi. Yer gök 'evet evet' diyenlerin sesiyle inliyordu. Şimdi beğenilmiyor. Tavırlarını ortaya net bir şekilde koymaları gerekirdi.

    Nazım'ın dediği gibi 'bu durumlara gelişimizde kabahat biraz da sizde değil mi halkım?'. Gerçekten de kabahat hepimizde! Gelene alkış gidene yuh olmamalı!




    Bugün hesap soran o gün diz çöküyordu Yorumları