darbecilik aynı günlükler değişik   Konuyu açan: abı-hayat   İlk Mesaj: 05-04-2009 (09:05)   Son Mesaj: 05-04-2009 (09:05)    Cevap: 0    Gösterim: 723  

    05-04-2009

    darbecilik aynı günlükler değişik

    darbecilik aynı günlükler değişik

    Günümüz darbe soruşturmasıyla ilgili dosyalarda yer alan günlükleri ya da dinleme kayıtlarının çözümlerini okuyunca şaşırmamak elde değil. Oysa tarih darbe süreçlerinde ne yöntem ne de üslubun değişmediğinin kanıtı...




    Sultan Abdülaziz’i tahttan indirmeye karar veren ve bunun için cunta oluşturan kadronun dilinde yapılacak darbenin gerekçesi padişahın gerici olması yüzünden onun saltanatında ileri hamlelerin yapılmasının mümkün olmadığı, dolayısıyla meşrutiyetin hayal olduğu idi. Ancak ihtilal gerçekleşince görüldü ki, fetvayı veren din adamından darbeyi fiilen gerçekleştiren askeri kadroya kadar olayın içinde yer alanlar arasında sadece Mithat Paşa’nın derdiydi meşrutiyet. Talep edilen tek şey iktidardı.
    Sultan Aziz’i devirmekten başka çareleri olmadığını düşünenler ilkin bir karargâh evi edindiler. Mithat Paşa’nın gözden ırak Veliefendi yakınlarında Çırpıcı Çayırı’ndaki köşkünü bu işe tahsis ettiğini biliyoruz. Cuntanın başlangıçta 62 kişiden ibaret olduğunu ve bunların arasında gerek asker gerekse sivil bürokraside önemli mevkide bulunan kişilerin yer almadığını da...
    Ancak ihtilalin beyin takımının hüneri darbe projesinin kuvveden fiile çıkış sürecinde temas kurdukları kişileri önemli makamlarda bulunan herkesin bu konuda ittifak ettiğine inandırmaları oldu. Dolayısıyla devlet ricalinden pek çok kişi ve komutanlar şahsi endişelerle nasılsa yapılacağına inandıkları darbenin dışında kalmaktansa içinde yer alma yoluna gittiler. İhtilali hedefine taşıyan merkez komutanı Süleyman Paşa’nın düğmeye basılmasından sadece bir hafta önce kadroya katılmış olmasının sebebi budur. Paşa ‘Hiss-i İnkılab’ adlı hatıratında kendisinin meşruti idareye inandığını, ihtilale bu vaatle Hüseyin Avni Paşa tarafından razı edildiğini, lakin kandırıldığını anlatır. Fetva emini Filibeli Kara-Halil Efendi de Mithat Paşa ve Şeyhülislam Hayrullah Efendi tarafından darbeden üç gün önce ikna edilebilmiştir.
    Bu arada darbecilerin tahta çıkarmaya karar verdikleri 5. Murad’ın borsacısından ‘mesarif’ gerekçesiyle hayli para sızdırdıklarını, bu meblağı darbeden sonra Sultan Aziz’in mal varlığına el koyarak ödemeyi vaat ettiklerini de unutmamak lazım.
    Trajikomik bir durum olarak kaydetmem gereken bir husus da ihtilalin günü ve saati konusunda cuntayla merkez komutanı Süleyman Paşa arasındaki uzun tartışma ve çekişme. Sivil cunta darbenin öğlen saatlerinde ikindiye doğru yapılmasını istiyordu. Bunun sebebi başarısızlık söz konusu olduğunda, “Biz Babıâli’de işimizin başındaydık, böyle bir girişimden haberimiz yoktur” diyebilme isteğidir... Ancak Süleyman Paşa ‘Böyle saçmalık olmaz’ dedi ve ihtilal onun ısrarıyla 30 Mayıs 1876 günü sabaha karşı saat 04.00 sularında gerçekleştirildi. Aynı şekilde 5. Murad’a ihtilalin başladığını haber alıp askerin sarayı kuşatması üzerine kendiliğinden dışarı çıkması söylendiyse de veliaht şehzade başarıdan emin olamadığı için ‘Olmaz, asker gelip beni alsın ve dışarı çıkarsın’ görüşünde ısrar etmiştir. Bundan dolayı Hüseyin Avni Paşa Sirkeci’de kiralık bir fayton bulup beklemiş, askerlerin harekete geçtiğini haber alınca saraya gelip Osmanlı tarihinde eşine rastlanmayacak bir protokol ve saygı sakilliği içinde faytondan inmeksizin oturduğu yerde kenara kayıp 5. Murad’a ‘Buyurun’ demekle yetinmiştir. Saray çıkışında bir başka gariplik daha yaşanmış muhafız askerler 5. Murad’ı tanımadıkları için ‘Yasak’ diyerek arabanın önünü kesmişler, çaresiz şehzade kendisi tanıtıp onları padişah olduğuna ikna etmek zorunda kalmıştır.
    Son bir not: Cunta yeni padişahı tahta çıkardıktan sonra biat merasimi için Dolmabahçe Sarayı’na gelenlerin tepkileri. Örneğin eski sadrazamlardan Arapkirli Yusuf Kamil Paşa’nın sadrazam Mütercim Rüştü Paşa’ya padişahın da duyabileceği yükseklikte bir sesle ‘İyi bok yediniz...’ dediği söylenir.

    5. Murad’a deli raporu
    Sultan Aziz’in tahttan indirildikten sonra katliyle noktalanan sayfa karanlık olayların sonu olmadı elbette. 5. Murad’ı da amaçlarına uygun bulmadı ‘Erkan-ı Erbea’ yani dörtlü çete! Onun delimsek haller gösterdiği, merdivende aşağı inmek isterken yukarı çıktığı, saray bahçesinde süs havuzuna atladığı, ata ters binmeye çalışıp huzura çıkan vükelayı kucaklayıp öpmek gibi garip haller sergilediği, zapt etmekte zorlandıkları haberlerini yaymaya başladılar etrafa... Doğru muydu bunlar derseniz; yorgun ve asabı bozuktu 5. Murad’ın. Sultan Aziz’in katli onu da ürkütmüştü. Durup durup, “Haydi sol bileğindeki damarı kesti, o halde sol eliyle sağ bilek damarını nasıl kesmiş olur” diye söyleniyordu... Özetle rahatsızlığında ‘deli’ hükmü verilmesini gerektiren bir durum yoktu. Ama cuntanın suikast şüphesini dile getirip kendisini cülus merasimine çıkarmaması, aynı sebeple Cuma selamlıklarına katılmaması halk arasında bu iddiaların doğru olabileceği şüphesini uyandırdı. İngiliz elçisinin tavassutuyla İstanbul’a gelen asabiye doktoru Leidersdorf da padişahı muayene ettikten sonra verdiği raporda ‘Rahatsızlığın birkaç hafta istirahatle geçeceğini’ ifade etmiş olmasına rağmen cunta bunu basına ‘İngiliz doktorun padişahın akıl hastalığına yakalandığı kanaatine vardığı’ şeklinde tanıttı. Sonuç malum... Bu sırada Maslak’taki köşkünde veliahd Abdülhamid Efendi’yle pazarlık yapan Mithat Paşa’nın istediği oldu... Hal ve saltanat değişikliği gerçekleşti...

    2. Abdülhamid’in ‘hal’inin 100. yılı
    Mithat Paşa ve şurekâsı Yıldız Mahkemesi’nde yargılandı, darbe sorumlularının kimi azledildi, gözden düştü kimi sürgün edildi, öldü. Ama 30 sene sonra aynı oyunlar bu defa İttihad Terakki erkanı ve cuntası tarafından tezgaha konuldu. 2. Abdülhamid hakkında basında öylesi haberler yayınlanıyordu ki okuyanın padişaha öfke duymaması imkansızdı. Örneğin imparatorluğun Balkan coğrafyasındaki topraklarının Abdülhamid tarafından Avusturya’ya satılmak istendiği, pazarlığın bittiği hatta padişahın bir miktar avans aldığı yazılıyordu. Tıpkı yıllar sonra 1960’ta 27 Mayısçıların yaydığı ‘Gösteriler sırasında polis tarafından öldürülen gençlerin cesetlerinin Et ve Balık Kurumu’nun kıyma makinelerine atıldığı’ haberlerine benzer şekilde 31 Mart Vak’ası sırasında inzibat kurşunuyla ölenlerin saray mahsenine taşındığı, çürüyen cesetlerin teker teker çıkarılıp Yıldız bahçesi büyük havuzunda balıklara yem diye atıldığı vs.
    Sonuç aynı oldu elbette... 27 Nisan 1909 Salı günü yani bundan tam 100 sene önce 2. Abdülhamid hal edildi... Sultan Abdülmecid’in ‘Kuruntulu oğlum’ dediği hükümdarın vesveselerinin sebepsiz olmadığı böylece ortaya çıkmış oldu.

    Çerçeve
    Kafkasya tarihi
    Türkiye-Azerbaycan-Ermenistan münasebetlerinde başlayan yeni dönem herhalde hepimizin Kafkasya tarihi konusunda bilgilenmesini gerektiriyor. Devlet eski bakanlarından Ahad Andican’ın çalışmasının yayını beklerken Ötüken Yayınevi Prof. İsmail Mehmetov’un ‘Türk Kafkasya’sında Siyasi ve Etnik Yapı. Eski Çağlardan Günümüze Azebaycan Tarihi’ adlı eserini yayımladı.
    Antik dönemden 1990’lara kadar bölgenin siyasi ve toplumsal tarihini önümüze seren bu hacimli eser Ankara-Bakü münasebetlerinin özellikle SSCB’nin çözülmesinden sonra gelişen tablosunda yaşananları hatırlamak ve Azerbaycan-Ermenistan ihtilafının arka planına ilişkin değerlendirme yapmak isteyenler için bulunmaz kaynak.




    darbecilik aynı günlükler değişik Yorumları