Evet, çok acıkmıştım ve uykusuzdum
Güneş halime nüfus ettikçe, içim yavaş yavaş geçtikçe dalıyor ve sanki kayboluyordum
Oturduğum duvar üstüne çarsiz halde uzanıp kalmıştım, o an herşeyden uzaklaştımıştım
Birtakım sesler duyuyordum, lakin hiç anlamıyordum,aldırmıyordum,sanki bitap kaldım


Nihayet yorgun gözlerimi açmıştım
Tam düşmeye ramak kala Allahtan uyanmıştım ve o an bir sevinç ile etrafıma bakmıştım
Akasta ağacına çıktım, sabırla beyaz çiçeklerine ulaştım ve toplayarak yemeye başladım
Evimiz çok uzakta kalmıştı, yürümek içim takatim olmalıydı, dinginlik ruhumdan uzaktı


Bir yaşlı amca ve hafifçe aksayan teyze
Sanki bir yakınını bulmuş gibi yüzüme baktı,işte ozaman şaşkınlık arttı merakım başladı
Anladım ki halime acıyorlardı, şefkatle temaşa ediyor ve vah vah diyorlardı,anlamadım
Neydi meramları, sızlanmaya salan hıçkırıkları, manalı nazarları bilmeden utanmıştım


Yaşıtlarıma hayli imrenir ve düşünürdüm
Annelerinin yemeğe çağırmalarını, çok yakından alakadar olmalarına sessizce bakardım
Babalarının ellerinden tutarak bakkala götürmelerine,elüstünde tutan hamiyete akardım
Bir umut içinde yıllarca korkularımı ve hasretimi saklamıştım, o zaman çaresiz nefestim


Hiç uçurtmam olmamıştı,topacım var mıydı
Bayat ekmeğin üzerine sana yağını sürmek kardı, çay varlıklı hanelerin alışkanlıgıydı
Ne sızlanmamın zamanıydı ve ne de başkalarından medet ummanın edepsizliği bir yardı
Bulunanla iktifa etmek, şikayetlenmeden ömrü idame ettirmek elbette bir sabrı kanaattı


O bahsi geçen altmış üçlü yıllar karaydı
Siyasi çalkantılar, keşme keşlik içinde çığırtkanlık yapmalar, kargaşa çıkartmalar vardı
Muhabbetin şekli ve yıllara sari ihmal edilen hali pek vahim bir ıstıraptı, kimlerde kaldı
Şimdiki zaman ve yol alınan sosyolojik alan, bilincin pikleştiği an, bilmem ki ne zaman



Mustafa CİLASUN