MUHAKEME.NET FORUMU
Ana Sayfa
Portal
Kisayol Linkler
Yeni Mesajlar:
Bugünkü Mesajlar
Konulari okundu isaretle
Bugünün son aktiviteleri
Kendi aktivite akisina bak
Forum
Forum
Quick Links
Yeni Mesajlar
Bugünkü Mesajlar
Konulari Okundu Isaretle
Bugünün Son Aktiviteleri
Galeri
Bilgi Yarismasi
Bilgi Yarismasi
Hizli Linkler
Bilgi Yarismasi
Çözdügüm Sorular
Liderler
Rekor Salonu
Oyun Oyna
Ruh Haliniz
Günlükler
Üyeler
Üyeler
Hizli Linkler
Kayitli Üyeler
Çevrimiçi Üyeler
Yöneticiler
Son Aktiviteler
Fotograf Galerisi
Gözat
Üye Albümleri
Forum Videolari
Forum Resimleri
Düsünce Meclisi
Albümlerim
Soru - Cevap
Sözlügümüz
Eglence Forumu
Giriş
Şifremi unuttum?
Şifremi unuttum?
Üye ol
Üye ol
Muhakeme
Portal
Forum
Islamiyet
>
Genel Islami Bölüm
>
şeytan
>
Konu Cevaplama Paneli
Değerlendirme
İsterseniz bu Konuyu buradan değerlendirebilirsiniz.
Puanla degerlendir
10- Puan ver
9 - Puan ver
8 - Puan ver
7 - Puan ver
6 - Puan ver
5 - Puan ver
4 - Puan ver
3 - Puan ver
2 - Puan ver
1 - Puan ver
Konuyu Yanıtla
şeytan
konusuna gelişmiş panelde (zengin editör) yanıt.
Kullanıcı isminiz:
Giriş yapmak için Buraya tıklayın
JavaScript is required for human verification.
[QUOTE=emirahmedyasin;38543][SIZE="3"][COLOR="Red"]Havva'nın yaratılışından sonra: Bilindiği gibi ilk insan olarak yaratılan Hz. Âdem erkekti; Adn Cenneti'nde ikamet ediyordu. Burası Âdem'in ilk vücut nimetine mazhar olduğu hilkat bahçesiydi. Kendi cinsinden ve nefsinden eşi de yaratıldı. (er-Rûm, 30/21). Eşinin adı Havva idi (Sahih-i Buhar Tecrid-i Sarih Tercemesi, IX/81). Artık evrende iki insan vardı: Âdem ve Havva. Böylece insanın Cennet hayatı başlamıştı, devam ediyordu. Öte yanda, Âdem'i kendi felaketine sebep bilen şeytan, ondan öç almayı plânlıyordu. Bunun üzerine Âdem ve eşini Allah şöyle uyardı: "Ey Âdem! Eşin ve sen Cennette kal, orada olandan istediğiniz yerde bol bol yiyin, yalnız şu ağaca yaklaşmayın; yoksa zalimlerden olursunuz .." (el-Bakara, 2/35; Tâ-Hâ, 20/117-119). Şimdi imtihan edilme sırası Âdem'e gelmişti. Aslında Âdem'e ve eşine yaklaşılmaması tavsiye edilen ağaç, aynı zamanda bir imtihan sahasıydı. Onun meyvasından yemek ise, yasak bir fiilin işlenmesi, sorumluluk sahasının dışına çıkılması ve Allah'ın koyduğu bir yasağın çiğnenmesi demekti. Bu yasağı çiğnemekse Allah'ın tayin ettiği sınırları ve hukuk dairesine tecavüz demek olacağından, bir haksızlık ve dolayısıyla kişinin kendisine zulümdü. Bunun için zalimlerden olursunuz denilmişti (Yazır, a.g.e., III, 2139). Nihayet "şeytan oradan ikisinin de ayağını kaydırttı..." (el-Bakara, 2/36) ve onların yanılmalarını sağladı (A'raf, 7/20-22; Tâhâ, 20/120). Âdem ve eşi, melek olma veya Cennet'te ebedi kalma ihtimallerini duyunca, şeytanın kendilerine düşman olduğunu unuttular. "Ağaca yaklaşmayın" emrine sabırsızlık edip ondan yediler (Tâhâ, 20/115). Ağaçtan meyve tadınca ayıp yerleri kendilerine açılıverdi. (Tahâ, 20/121). Allah Âdem'e görevini hatırlatarak "Ben sizi o ağaçtan men etmemiş miydim? Şeytanın size apaçık bir düşman olduğunu söylememiş miydim?" diye seslendi (el-A'raf, 7/22). Nimetin devamlılığı ve Cennet'te edebi kalma arzusu onların bu duruma düşmesine ve şeytana uymalarına sebep olmuştu. Fakat hatalarını çok çabuk anladılar, meleklerin yolunu seçerek derhal tevbe ettiler (el-A'raf, 7/23). Allah da tevbelerini kabul etti (el-Bakara, 2/37; Tâhâ, 20/122). Fakat cennette daha fazla kalmalarına müsade etmedi ve şu emri verdi: Birbirinize düşman olarak inin, siz yeryüzünde bir müddet için yerleşip geçineceksiniz. Orada yaşar, orada ölür ve oradan dirilip çıkarılırsınız..." (el-A'raf, 7/24-25). Hz. Âdem ile Havva, emre uyup yeryüzüne indiler, yeryüzünde tekrar emre uyup buluştular ve Rab'larına birlikte şöyle dua ettiler: "Rabbimiz! Kendimize yazık ettik; bizi bağışlamaz ve bize merhamet etmezsen, kaybedenlerden oluruz... (el-A'raf, 7/23). Allah ikisinden pek çok erkek ve kadın türetti (en-Nisa, 4/1). Yeryüzünde insanlar çoğaldı. Allah, Âdem'in çocuklarını peygamber yaptı (el-Bakara,2/38; Âlu İmrân 3/33; Tâhâ, 20/122-123). Ondan sonra, şeytana karşı insanı peygamberlerle korudu. Artık hidayet peygamberlerin, dalâlet de şeytanın yolu olacaktı. Âdem'in oğullarından Hâbil ve Kabil'in kişiliğinde de Melek-Şeytan kutuplaşması vardı (Çakan-Solmaz, a.g.e., I, 27). Şeytanla Âdem ve Havva arasında geçen bu hadiseden sonra Allah, şeytana karşı tedbirli olmaları için. insanları da uyardı ve şöyle buyurdu: "Ey insanoğulları! Şeytan, ayıp yerlerini kendilerine göstermek için elbiselerini soyarak ananızı babanızı cennetten çıkardığı gibi sizi de şaşırtmasın. Sizin onları görmediğiniz yerlerden o ve tarafları sizi görürler. Biz şeytanları inanmayanlara dost kılarız" (el-A 'raf, 7/27). "Ey insanlar! Yeryüzündeki temiz ve helâl şeylerden yiyin, şeytana ayak uydurmayın, zira o sizin için apaçık bir düşmandır. Muhakkak size kötülüğü, hayasızlığı, Allah'a karşı da bilmediğiniz şeyi söylemenizi emreder” (el-Bakara, 2/168-169). "Onlar Allah'ı bırakıp tanrıçalara taparlar ve: "Elbette senin kullarından belli bir takımı alıp onları saptıracağım, develerin kulaklarını yarmalarını emredeceğim, onlara kuruntu kurduracağım, Allah'ın yarattığını değiştirmelerini emredeceğim" diyen, Allah'ın lanet ettiği azgın şeytana taparlar. Allah'ı bırakıp şeytanı dost edinen şüphesiz açıktan açığa kayba uğramıştır. Şeytan onlara vâdediyor, onları kuruntulara düşürüyor, ancak aldatmak için vaadde bulunuyor. İşte onların varacağı yer cehennemdir. Oradan kaçacak yer de bulamayacaklardır" (en-Nisa, 4/117-121) Ayrıca bkz. (el-Kehf, 18/50; el-Fâtır, 35/6). Bu âyetler aynı zamanda insanın, şeytanın fitnesinden sakınmasının mümkün olduğunu da gösterir. Yine bu âyetler imansızlıkla-şeytanlık, imansızlarla-şeytanlar arasında bir yakınlık olduğunu ve şeytanın imansızların velileri, âmirleri, işverenleri, başlarına musallat yakınları ve arkadaşları olduğunu gösterir. Allah'ın gösterdiği doğru yoldan uzaklaşan ve O'nun koyduğu yasakları çiğneyen kimselerin eninde sonunda mutlaka şeytanın tuzağına düşecekleri (ez-Zuhruf, 43/36-39), şeytanın tuzağına düşen bu azgın kimselerin, sonunda şeytanın kendilerini istilâ etmesine ve kayıtsız şartsız şeytanın esiri olmalarına mâni olamayacakları bildirilmiş (el-Mücâdele, 58/19) "... eğer onlara itaat ederseniz şüphesiz siz müşrik olursunuz” (el-En'âm, 6/121) buyurulmuştur. eytanın kendilerine te'sir edemeyeceği kimseler de âyetlerde şu şekilde belirtilmiştir: "Şeytan seni dürtecek olursa Allah'a sığın, doğrusu O işitir ve bilir. Allah'a karşı gelmekten sakınanlar, şeytan tarafından bir vesveseye uğrayınca, Allah'ı anarlar ve hemen gerçeği görürler" (el-A'raf, 7/200-201), "Kur'ân okuyacağın zaman, kovulmuş şeytandan Allah'a sığın. Doğrusu şeytanın, inananlar ve yalnız Rablerine güvenenler üzerinde bir nüfûzu yoktur. Onun nüfûzu sadece, onu dost edinenler ve Allah'a ortak koşanlar üzerindedir" (en-Nahl, 16/98-100). Allah'ın hâlis kullarına te'sir edemeyeceğini, şeytan, bizzat kendisi de itiraf etmiştir (el-Hıcr, 15/28-43; el-İsrâ, 17/61). Her insana bir şeytan verilişi: Yüce Allah insanı, yol gösteren bir melekle desteklediği gibi, onun yanına, kendisine vesvese veren, kötülüğü süslü gösteren, münkere teşvik eden ve fitneye çağıran bir de şeytan vermiştir. Bu konuda peygamberlerle diğer insanlar arasında hiç bir ayırım yapılmamıştır. Şöyle ki: Böylece biz her peygambere insan ve cin şeytanlarını düşman yaptık. Bunlar aldatmak için birbirlerine yaldızlı (içi bozuk dışı süslü ve aldatıcı) sözler söylerler" (el-En'âm, 6/11 2- 113). Yani vahyeder gibi seri bir ima ve işaretlerle öyle süslü, yaldızlı sözler telkin ederler ki bunların sade dışındaki süsüne bakanlar aldanır ve onların şeytanlıklarına meftûn olurlar. Hz. Peygamber de bir soru üzerine: "Her insanın yanında bir şeytan vardır" buyurmuş, "Seninle de mi ey Allah'ın elçisi?" diye sorulduğunda, "Evet, fakat Rabbim ona karşı bana yardım etti de, o da bana teslim oldu" cevabını vermiştir (Müslim, Münâfikûn, 11; Ahmed b. Hanbel, Müsned, VI, 115). Kitâb-ı Mukaddes'te belirtildiğine göre şeytan Eyyûb Peygamber'e de kötülükte bulunmuş, İsâ (a.s)'a da musallat olmuştu: "... Ve şeytan Rabbin önünden çıktı ve Eyyûb'u, ayağının tabanından tepesine kadar kötü çıbanlarla vurdu ." (Eyûb, 1,6 v.d. 11,7). "İsâ Rûhülkudusle dolu olarak, Erden'den avdet etti ve Ruh tarafından çöle sevkedildi. Kırk gün müddet İblis tarafından tecrübe olundu. İblis her tecrübeyi bitirdikten sonra bir zamana kadar ondan ayrıldı" (Luka, IV, 1-13). İnsanı şeytana tutsak eden nefsî hastalıklar: Zayıflık, ümitsizlik, emelsizlik, şımarıklık, aşırı sevinç, kendini beğenmişlik, yersiz övünme, zulüm, azgınlık, inkâr, nankörlük, acelecilik, başıboşluk, serserilik, cimrilik, açgözlük, hırs, münakaşa, gösteriş, şüphe, kararsızlık, cehalet, gaflet, düşmanlıkta katılık, aldatma, yalan iddiâ, sabırsızlık, şikâyet ve yakınma, infak etmeme, isyankârlık, inatçılık, tahakküm, haddi aşma, mala düşkünlük ve dünyaya dört elle sarılma. Nefis bu hastalıklardan kurtulup mutmain olunca içini Allah'ın zikri, şeytandan sakınma, güç ve gayretin Allah ile mümkün olduğunu itiraf etme, gökleri ve yeri ayakta tutan ve yok olmaktan koruyan Allah'a yönelme gibi, insanın maneviyatını güçlendiren ve rûhi kalitesini yükselten faziletlerle dolar. Bu duruma yükselen insandan şeytan artık çekinmeye başlar ve onunla karşılaştığı yolunu değiştirir (Seyyid Sâbık, a.g.e., s. 154). Nitekim Hz. Ömer bunun en güzel örneğidir. Hz. Peygamber ona hitaben şöyle demiştir: "Ey Hattâboğlu Ömer, şeytan aslâ seninle karşılamaz. Sen bir yoldan giderken, o muhakkak senin yolundan başka bir yola yönelir gider" (Buhârî, Fedâilü'l-ashâb, 6; Müslim, Fedâilü's-sahabe, 2; Ahmed b. Hanbel, I, 171, 182). Şeytana uyanların durumu ve âhirette hesaplaşma: Hz. Adem'in yaratılışı ile meydana gelen bu imtihanda, şeytanın, nefsânî hislerine tâbi olarak melekler arasındaki makâmdan şekâvetin en aşağı mertebesine düşmesi ne kadar acıklı ise, hiç şüphe yok ki, meleklerin secde ettiği varlık olmak şerefine mazhar olan insanın, apaçık düşmanı olan şeytanın izine ve huyuna uyarak o ulvî makâmdan düşüşü ve onun âkıbetine iştirak edişi ondan daha acıklı olacaktır. Allah Kıyamet günü, insanları doğru yoldan uzaklaştıran kötü gruba hitaben şöyle der: "...Ey cin topluluğu! İnsanların çoğunu yoldan çıkardınız. İnsanlardan onlara uymuş olanlar, "Rabbimiz! Bir kısmımız bir kısmımızdan faydalandık ve bize tayin ettiğin sürenin sonuna ulaştık " derler. Allah, "Cehennem, Allah 'ın dilemesine bağlı olarak, temelli kalacağınız durağınızdır" der (el-En'âm, 6/128). İnsanlara hitâben de: "...Ey insanoğulları! Ben size, şeytana tapmayın, o sizin için apaçık bir düşmandır, Bana kulluk edin, bu doğru yoldur, diye bildirmedim mi? And olsun ki, o sizden nice nesilleri saptırmıştı, akletmez miydiniz? İşte bu, size söz verilen cehennemdir. Bugün, inkârcılığınıza karşılık oraya girin” (Yâsin, 36/59-64) buyurmuştur. Diğer bir kıyamet sahnesinde de şeytan, kendisine uyanları kınayacak ve şöyle diyecektir: "İş olup bitince şeytan: "Doğrusu Allah size gerçeği söz vermişti. Ben de size söz verdim ama, sonra caydım; esasen sizi zorlayacak bir nüfûzum yoktu; sadece çağırdım, siz de geldiniz. O halde, beni değil kendinizi kınayın. Artık ben sizi kurtaramam, siz de beni kurtaramazsınız. Beni Allah'a ortak koşmanızı daha önce kabul etmemiştim; doğrusu zâlimlere can yakan bir azâb vardır” der” (İbrâhim, 14/22). Yaratılış hikmeti: Alimler, şeytanın yaratılmasında bir takım hikmetlerin bulunduğunu söylemişlerdir. a- Allah, eşyayı zıdlarıyla birlikte yaratmıştır ki, biri diğerinden ayırdedilebilsin ve aralarındaki fark insanlar tarafından anlaşılabilsin. Şeytan da yaratıkların en temiz ve en şereflilerinden biri olan, hak ve hayrı tavsiye eden meleklerin varlığına mukabil yaratılmıştır. b- Şeytanın yaratılmasındaki bir başka hikmet de, Allah'ın üstünlük ifade eden, Kahhâr, Müntekîm, Adl, Dâl, Şeddü'l-ikâb, Serîul'-hisâb, Hâfid, Rafi', Muizz, Müzill gibi isimlerinin tecelli edecekleri bir varlığın gerekli olmasıdır. Zira bu isimler taalluk edecekleri bir varlığı gerektiren kemâl sıfatlarıdır. Şayet ins ve cin melek tabiatında olsaydı, bu isimlerin eseri ve neticesi ortaya çıkamazdı. c- Eğer şeytan yaratılmamış olsaydı, Allah'ın hıfz, afv, mağrifet, rahmet, günahları örtme ve bağışlama gibi hususları ihtiva eden kemal sıfatlarının ve isimlerinin tecelli etmesi mümkün olmazdı. Peygamberimiz bunu veciz bir şekilde şöyle dile getirmektedir: "Eğer sizler günah işlemeseydiniz, Allah muhakkak ki sizleri giderirdi de, fertleri günah isleyip, mağfiret dileyecek ve Allah'ın kendilerine mağfiret edeceği bir kavim getirirdi" (Müslim, Tevbe, 2; Tirmiz, Cennet, 2; Daavât, 98; Ahmed b. Hanbel, I, 289, II, 309). d- Şeytan yaratılmamış olsaydı, Allah'a ibâdet ve itâattan söz etmek mümkün olmazdı. Zira belli fıillerin ibadet, tâat, hayır ve hasen oluşu ancak zıdlarının varlığı ile bilinebilir ki, insanlara şer ve çirkin fiillerde yol gösteren şeytandır (Seyyid Sâbık, a.g.e., s. 155-156; A. Saim Kılavuz, Anahatlarıyla İslâm Akâidi ve Kelâm'a Giriş, İstanbul 1987, s. 196).[/COLOR][/SIZE] Ahmet GÜÇ[/QUOTE]
Trackback:
Send Trackbacks to (Separate multiple URLs with spaces) :
Diğer Seçenekler
Diğer Ayarlar
Linkleri otomatikmen URL´e cevir
Automatically retrieve titles from external links