MUHAKEME.NET FORUMU
Ana Sayfa
Portal
Kisayol Linkler
Yeni Mesajlar:
Bugünkü Mesajlar
Konulari okundu isaretle
Bugünün son aktiviteleri
Kendi aktivite akisina bak
Forum
Forum
Quick Links
Yeni Mesajlar
Bugünkü Mesajlar
Konulari Okundu Isaretle
Bugünün Son Aktiviteleri
Galeri
Bilgi Yarismasi
Bilgi Yarismasi
Hizli Linkler
Bilgi Yarismasi
Çözdügüm Sorular
Liderler
Rekor Salonu
Oyun Oyna
Ruh Haliniz
Günlükler
Üyeler
Üyeler
Hizli Linkler
Kayitli Üyeler
Çevrimiçi Üyeler
Yöneticiler
Son Aktiviteler
Fotograf Galerisi
Gözat
Üye Albümleri
Forum Videolari
Forum Resimleri
Düsünce Meclisi
Albümlerim
Soru - Cevap
Sözlügümüz
Eglence Forumu
Giriş
Şifremi unuttum?
Şifremi unuttum?
Üye ol
Üye ol
Muhakeme
Portal
Forum
Islamiyet
>
Genel Islami Bölüm
>
İslam anayasası yazı dizisi
>
Konu Cevaplama Paneli
Değerlendirme
İsterseniz bu Konuyu buradan değerlendirebilirsiniz.
Puanla degerlendir
10- Puan ver
9 - Puan ver
8 - Puan ver
7 - Puan ver
6 - Puan ver
5 - Puan ver
4 - Puan ver
3 - Puan ver
2 - Puan ver
1 - Puan ver
Konuyu Yanıtla
İslam anayasası yazı dizisi
konusuna gelişmiş panelde (zengin editör) yanıt.
Kullanıcı isminiz:
Giriş yapmak için Buraya tıklayın
JavaScript is required for human verification.
[QUOTE=emirahmedyasin;38218]2 — Yürütme Organı (Ülül-emr) [SIZE="3"][COLOR="Black"]Müslüman Türk devletleri de dahil olmak üzere İslâm Hukukuna göre, devletin ve onun başı olan organın en önemli fonksiyonu icra denilen yürütme erkinde kendini gösterir. Yani devlet ve onun yüksek otoriteyi temsil eden yürütme organı, Allah'ın kendilerine tanıdığı yetkiler çerçevesinde, şer'i hükümleri icraya memurdurlar. Günümüzde devlet başkanlığı, hükümet veya benzeri tabirlerle ifade edilen ve en yüksek otoriteyi temsil eden organ veya organlara eski hukukumuzda ülül-emr denmektedir. Eski hukukumuzda yürütme organı demek olan ülül-emr'in, günümüzdekinden farklı bazı önemli özellikleri vardır. Birincisi, yasama organı bahsinde de gördüğümüz gibi, ülül-emr, bütün tasarruflarında (sınırlı yasama tasarrufu da dahil) Kur'an ve sünnetten kaynaklanan kesin şer'î hükümlere aykırı davranamayacaktır. 1293/1876 tarihli Kanun-ı Esasi'de bile bu hüküm açıkça yer almıştır. (44) ikincisi, devleti temsil eden ve icranın başı olan makam (sultan, halife ve benzeri), bütün tasarruflarında şûra (ilgili ve yetkili şahıslara danışma) esasına riayet etmelidir. Bu danışma organının şekli mühim değildir. Müslüman Türk devletlerinde bu prensibe Divan usulüyle riayet edilmiştir. Divan-ı Hümâyun devletin en yüksek danışma organıdır. (45) Üçüncüsü ise, eski hukukumuzda devletin ve onun başının hilafet özelliğine sahip oluşudur. Aslında bütün insanlar, Allah'ın halifesidirler (umumî halife). Ancak bu umumî hilafetin kamu idaresi ve devletle ilgili alanda müslümanlan temsil etmek üzere seçilen şahısta kendini göstermesi demek olan hususî hilâfet, şer'i hükümlerin icrasından asıl sorumluluğu ifade eder. (46) Eski hukukumuzun temel kaynaklarında icranın başı ve ülül-emr olarak halife görülmekte ve hilafetle ilgili hükümler serdedilmektedir. Ancak tarihi gelişmeler, hilafet makamının her zaman bilfiil icranın başı olmadığını, islâm devletlerinde icranın başı olarak sultanların vazife ifa ettiklerini ve Osmanlı padişahlarının ise kendilerine hem halife hem de sultan unvanını verdiklerini göstermektedir. İslâm devletinin başkanlığı demek olan hilafetin önemi ortadadır. Bu sebeple halife olacak şahısta bazı şartların bulunması istenmiştir. Ahkam-ı Sultaniye kitaplarında zikredilen bu vasıflar ve şartlar üzerinde durmuyoruz. Ancak hilâfet müessesesinin asıl görevinin icra vazifesi olduğunu göstermesi açısından halifenin görevlerini (on görev) özetleyecek, sonra da, bu görevleri ifa açısından hilafetin kısaca çeşitleri üzerinde duracağız. Biat yolu yani ehl-i hail ve'l-akdin seçimi, istihlaf usûlü, şûra usûlü yahut istila tariki ile işbaşına gelen halifenin görevleri şunlardır: 1) İslâm dinini muhafaza ve neşr. 2) Yargı gücünü kullanmak ve kullandırmak, 3) Emniyet ve asayişi temin. 4) Cezalan infaz. 5) Ülkeyi koruma. 6) Cihâd ilanı ve icrası. 7) Devlet gelirlerini tahsil. 8) Devlet harcamalarını tanzim. 9) Kamu görevlilerini tayin. 10) İdareyi kontrol. (47) Bu zikredilen görevlerden aynı zamanda halifenin yetkilerini ve İslâm hukukunda hangi hukuk dallarının kamu hukuku içinde mütâlâa edildiğini de anlamış bulunuyoruz. (Anayasa, îdare, Vergi, Ceza, Usul, Devletler Umumi). Ancak günümüzdeki anlayışa uygun olarak üç kuvvet açısından halifenin yetkilerini tekrar özetlemekte yarar vardır. Yasama Yetkisi: îslâm hukukunda kanun koyucu Allah ve onun peygamberi olduğu için halifenin yasama yetkisi bunların verdiği ölçüde ve sınırlıdır. Yürütme Yetkisi: İslâm hukukunda yürütmenin başı halifedir; zaten yukarıdaki görevlerin çoğunluğu yürütmenin görev alanına girer. Yargı Yetkisi: Adaletin tevzii halifenin önemli görevlerinden biridir. Bu suretle yargılama işinin yürütülmesi de halifeye aittir. (48) Halife, hukuken sorumsuz değildir. Halifenin manevi ve uhrevî sorumluluğu yanında, maddi ve dünyevi sorumluluğu da vardır. Halife, diğer fertler gibi, fiil ve hareketlerinden hem hukuken hem de cezaen sorumludur. Sorguya çekmek için mübaşir vasıtasıyla bir gebe kadını huzura celbettirmek isteyen Hz. Ömer' in, kadının mübaşiri görünce korkudan çocuğunu düşürmesi üzerine, durumu büyük sahabe hukukçularına sorması ve Hz. Ali'nin «diyetini = kanlığını vermeniz gerekir» görüşünü benimsemesi konuyu aydınlatır kanaatindeyiz. (49) Her konuda Hz. Peygamberin izinden yürüyecek ve onu temsil edecek makam demek olan hilafet makamı, maalesef bu mana ve fonksiyonunu her zaman devam ettirememiştir. Bu sebeple bazı araştırmacılar hilâfeti iki kısma ayırmaktadırlar: Birincisi, gerçek hilâfet (hilâfet-i kâmile) veya hilâfet-i hakikiye)'dir ki, yukarıda zikredilen şartlan haiz ve müslümanların rızası ile yapılan seçim ve biat sonucu elde edilen hilafettir. Büyük Türk hukukçusu Sadrüşşeria, buna hilâfet-i nübüvvet de demektedir. İkincisi, şekli hilâfet (hi-lafet-i sûriye) "dir ki, gerekli şartları haiz olmayan veya milletin seçim veya biatıyla değil, cebir ve istila suretiyle elde edilen imamettir. Bunda saltanat ve hükümdarlık manası ağır basmaktadır. Hz. Peygamber'in «Benden sonra hilâfet otuz senedir; ondan sonra saltanata inkılab eder» hadisinin işareti ve bütün İslâm hukukçularının ittifakıyla gerçek manada halife hüle-fâ-i râşidin'dir. Halife Ömer bin Abdulaziz bir tarafa bırakılırsa, Emevi ve Abbasi halifeleri hep ikinci guruptan yani şeklen ve hükmî halifelerdir. Hz. Peygamber'in bahsettiği 30 sene, Hz. Ebubekir'den itibaren Hz. Hasan'ın altı aydan ibaret bulunan hilâfet süresiyle sona ermektedir. (50) Yukarıdaki izahlardan anlaşılacağı gibi şeklî hilafet de iki kısımdır: Birincisi; hilâfet makamını işgal eden şahsın gerekli vasıfları hâiz olmaması ve tayin usûlünün İslâm'ın tavsiye ettiği şekilde bulunmaması manasında şeklîliktir. Bu manada halife, daha önceki bahislerde zikredilen hak ve yetkilerine (velâyet-i âmmeye) fazlasıyla sahiptir. İkincisi ise, gerekli vasıfla rın mevcut olmasına ve tayin usulünün meşru bulun masına rağmen, halifeye tanınan hak ve yetkileri kullanamayan hilâfet makamıdır. Bu kısımda halife ünvanı sadece manevi reislikten ve maddi alanda ise bir formaliteden ibarettir. Emevi halifeleri ve ilk Abbasi halifeleri birinciye, Fatımîler ve Memlûklüler zamanına rastlayan son Abbasî halifeleri ise ikinciye misal teşkil eder.[/COLOR][/SIZE] -------------------------------------------------------------------------------- (44 ) Madde, 64 «... eğer bunlardan esasen umur-ı diniyeye... halel verir bir şey görür ise...» Düstur, I. Ter. 4/12. ( 45 ) Fatih Kanunnamesi, TOEM, İlave, sn. 10 vd. ( 46 ) Karaman, Anahatlarıyla... 1/190-192. ( 47 ) Cin/Akgündüz, 1/175. ( 48 ) Nebhan, 465467. ( 49 ) Seyyid Bey, 33-35; El-Maverdî, 15-16. ( 50 ) Bazı yorumlarına katılmamamızla beraber bkz. Seyyid Bey, 13-17.[/QUOTE]
Trackback:
Send Trackbacks to (Separate multiple URLs with spaces) :
Diğer Seçenekler
Diğer Ayarlar
Linkleri otomatikmen URL´e cevir
Automatically retrieve titles from external links