MUHAKEME.NET FORUMU
Ana Sayfa
Portal
Kisayol Linkler
Yeni Mesajlar:
Bugünkü Mesajlar
Konulari okundu isaretle
Bugünün son aktiviteleri
Kendi aktivite akisina bak
Forum
Forum
Quick Links
Yeni Mesajlar
Bugünkü Mesajlar
Konulari Okundu Isaretle
Bugünün Son Aktiviteleri
Galeri
Bilgi Yarismasi
Bilgi Yarismasi
Hizli Linkler
Bilgi Yarismasi
Çözdügüm Sorular
Liderler
Rekor Salonu
Oyun Oyna
Ruh Haliniz
Günlükler
Üyeler
Üyeler
Hizli Linkler
Kayitli Üyeler
Çevrimiçi Üyeler
Yöneticiler
Son Aktiviteler
Fotograf Galerisi
Gözat
Üye Albümleri
Forum Videolari
Forum Resimleri
Düsünce Meclisi
Albümlerim
Soru - Cevap
Sözlügümüz
Eglence Forumu
Giriş
Şifremi unuttum?
Şifremi unuttum?
Üye ol
Üye ol
Muhakeme
Portal
Forum
Akademik mevzuular
>
Tarih Bölümü
>
Islam Tarihi
>
Büyük Islam Tarihi
>
Konu Cevaplama Paneli
Değerlendirme
İsterseniz bu Konuyu buradan değerlendirebilirsiniz.
Puanla degerlendir
10- Puan ver
9 - Puan ver
8 - Puan ver
7 - Puan ver
6 - Puan ver
5 - Puan ver
4 - Puan ver
3 - Puan ver
2 - Puan ver
1 - Puan ver
Konuyu Yanıtla
Büyük Islam Tarihi
konusuna gelişmiş panelde (zengin editör) yanıt.
Kullanıcı isminiz:
Giriş yapmak için Buraya tıklayın
JavaScript is required for human verification.
[QUOTE=Sarax;22351]Edebî hayat, Istanbul, Edirne ve Bursa'dan baska, sehzâde sancaklarinda, Bagdad, Diyarbakir, Konya ve Rumeli'de, bir ilim merkezi haline gelmis olan Üsküp ile Yenice-i Vardar'da da inkisaf ediyordu. Bunun en önemli sebebi buralarda sair ve edipleri himaye eden sahsiyetlerin bulunmalari idi. Uzunçarsili, bu dönemin edip ve sairleri hakkinda daha fazla tafsilat vermek suretiyle, belirtilen dönemdeki eserlerden uzun uzadiya bahseder. Bu dönemde benzer bir gelisme de riyaziye denilen matematik sahasinda olmustur. Nitekim Osmanli medreselerinin en alt seviyesi olarak kabul edilen Hâsiye-i Tecrid medreselerinde hesap ve eskâl-i tesis denilen hendese (geometri) ile kozmografya okutulmaktaydi. Ali Kusçu Istanbul'a geldigi zaman bu medrese derslerinden baska ayri bir kurs açarak riyaziye (matematik) okutmustu. Hatta Sinan Pasa, Ali Kusçu'dan riyaziye ögrenmek için talebelerinden Tokatli Molla Lütfi'yi göndermis, o da ögrendiklerini hocasi Sinan Pasa'ya ögretmisti. Nitekim Sakaik-i Numanîye'de bu konu anlatildiktan sonra "Mevlana Sinan Pasa, bu tarikle ulûm-i riyaziyeyi itmam ve ikmal eyleyüp" denilerek Sinan Pasa'nin bu sayede matematik ilmini ögrendigini, ayrica bununla da yetinmeyip Kadizâde-i Rumî'nin Çagmînî'ye yazdigi serhe de hasiye yazdigina isaret eder. Bilindigi gibi, Bursa'li Kadizâde-i Rûmî denilen Musa Pasa, büyük bir Türk matematikçisi ise de ilmî tahsilinin bir bölümü ile, ders okutmasi Osmanli diyarinda olmayip Semerkant'ta olmustur. Yalniz XV. yüzyilin son yarisinda Osmanli medreselerinde okutulan riyaziye (matematik) dersleri Kadizâde-i Rûmî ekolünün Ali Kusçu vâsitasiyle devamindan baska bir sey degildir. Osmanlilar, bütün ilmî müesseselerde oldugu gibi sihhî ve tibbî müesseseler de açmislardir. Onlar bununla kalmamis, ayni zamanda bu islerle mesgul olanlari da himaye etmislerdi. Böylece onlar, saglik hizmetlerine de ehemmiyet verdiklerini göstermislerdi. Bu maksatla ülkelerinin disindan gelen âlimleri de tesvik etmislerdi. Ileride bu konuda biraz daha teferruatli bilgi verilecegi için burada üzerinde fazla durmadigimizi belirtmekle yetinmek istiyoruz. Öyle anlasiliyor ki Osmanlilar, ilim tahsiline büyük bir önem veriyorlardi. Bu sebeple daha devletin ilk yillarindan itibaren medrese ile egitim ve ögretim faaliyetlerinin devami için vakiflar kurmuslardi. Bu sâyede gerek hoca, gerek ögrenci ve gerekse diger hizmetliler, malî bakimdan sikinti çekmiyorlardi. onlarin karsilasabilecekleri sikintilari, dönemin imkânlarinin elverdigi ölçüde ortadan kaldirmaya çalisiyorlardi. Osmanlilarin, ilim adamlarina olan ragbetleri ve onlari himayeleri, daha kurulus yillarindan itibaren bilindigi için disardan da pek çok kimse buraya gelmeye basladi. Bu dönemlerde "Âlimler Yuvasi" diye isimlendirilen Iznik sehri, medreseleri ile bir ilim merkezi haline gelmisti. Bu merkezin yetistirdigi ve Osmanlilarin ilk Seyhülislâmi ünvanini alan Molla Fenarî, "Câmiu Husuli'l-Bedayi fî Usûli's-Serayi"adli muazzam eserini tam otuz yilda tamamladi. Basilmis olan bu eser, fikih usûlüne dairdir. Çaliskanligi, bilgisi ve takvasiyle Osmanli Devleti'nin en buhranli devrinde halki etrafina toplayabilmis olan Molla Fenarî, devrin hükümdarlarinin iltifatlarina mazhar olmustu. Osmanli Devleti'nde, ilim adamlarina gösterilen itibar, birçok bilginin (âlim) Iran, Turan, Horasan, Dagistan, Hindistan, Buhara, Haleb, Sam, Misir ve Karaman gibi yerlerden kalkip Istanbul'a gelmelerine sebep oluyordu. Böylece Istanbul, âlimlerin akinina ugrayan bir merkez haline geldi. Fâtih Sultan Mehmed'in, Istanbul'u feth eder etmez "Sahn-i Semân Medreseleri"ni tesis ettirmesi ve bunlar için genis vakiflar tahsis etmesinden sonra, devlet merkezi oldugu gibi ilim merkezi haline de gelen Istanbul'da, pâdisahlar basta olmak üzere sultanlar, vezirler, ilim adamlari, bazi saray mensublari ve zengin halk tarafindan pek çok medrese insa olunmustu. Sadece, Mimar Sinan'in bas mimarligi sirasinda Istanbul'da yapilan medreselerin sayisi, 6'si Süleymaniye Medreseleri olmak üzere 55'i bulmaktadir. XVII. asrin son çeyregi basinda ise Istanbul'daki medrese sayisinin 126'ya ulastigi görülmektedir. Gerçekten, Osmanlilarda Orhan Gazi'nin kurdugu Iznik Medresesi ile mütevazi bir baslangiç yapilmisti. Bunlara (medreselere) tahsis edilen ve önemli bir gelirin elde edilmesine vesile olan vakif sistemi, bir devlet politikasi olarak tesvik edilmisti. Bu sebeple kisa sürede Osmanli ülkesinde birçok medrese kurulmustu. Bununla beraber XV. asir ortalarinda Fâtih'in insa ettirdigi Sahn-i Semân medreseleri (insasi 1463-1471) ile bundan bir asir sonra Kanûnî'nin insa ettirdigi Süleymaniye Medreseleri (insasi 1550-1557), Osmanli ilim hayatinda iki önemli dönüm noktasini teskil etmislerdir. Bunlar, fizikî görünümleri, sahip olduklari maddî imkânlari ve nihayet egitim programlari ile kütüphânelerinin zenginligi bakimindan en üst seviyeyi temsil etmislerdir. XV ve XVI. asirlarda Osmanli anlayisina göre problem, sadece medrese binasi insa edip ona gelir getiren vakiflar tahsis etmekle de bitmiyordu. Zira buralarda okutulacak dersler, müfredat programlari ve takib edilecek egitim-ögretim metodu da önemliydi. Osmanli'nin o asirlardaki anlayisini ve gelismisligini ortaya koyabilmek için basitçe Sibyan Mektepleri'ne bakmak yeterli olacaktir. Fâtih Sultan Mehmed, medrese teskilâtini kurarken Eyüp ve Ayasofya'da açtigi iki medresede Sibyân Mektepleri'nde ögretmenlik yapacaklar için ayri dersler koydurmus ve bu dersleri görmeyenleri adi geçen mekteplerde ögretmenlik yapmaktan men etmistir. Bu dersler, Arapça Sarf ve Nahiv, Edebiyat (meâni, beyân, bedi) Mantik, Muhasebe âdabi ve Tedris usûlü, Münakasali Akaid (Kelâm ilmi), Riyaziyat (Hendese ve Heyet)tir. Fâtih'in, bu programinin ne kadar ileri oldugu açikça görülmektedir. Matematigin, Avrupa'da ders programlarina giris tarihinin 1890 oldugunu düsünürsek, Osmanli egitim ve ögretim programlarinin ne kadar ileride oldugunu daha iyi degerlendiririz. Gerek medrese, gerekse diger müesseseler bakimindan meydana gelen bu gelismeler, sadece Istanbul'da degildi. Halki tamamen gayr-i müslim olan Rumeli'de bile benzer müesseseler o kadar sür'atle kuruldu ki, fetihten 15 sene sonra buralari görenler, Osmanli idaresine geçmis olan yerlerin hemen tamaminin Müslüman Türk sehri haline geldigini görüp hayret etmislerdir. Nitekim XVI. asrin sonlarina dogru Sofya'da 53 câmi ve mescid, 40 mektep; Filibe'de 53 câmi, 70 mektep, 9 medrese, 11 tekke, 9 Dâru'l-kurra; Eski Zagra'da 17 câmi, 42 mektep; Vidin'de 24 câmi, 7 medrese, 11 mektep, 7 tekke; Lofça'da 30 câmi, 6 mektep; Sumnu'da 50 câmi; Varna'da 41 câmi; Silistre'de 40 câmi, 40 mektep, 8 medrese; Tirnova'da 26 câmi, 20 mektep, 10 tekke; Mostar'da 47 câmi, 11 mescid, 40 mektep ve 7 medresenin tesbit edilebilmesi, vakiflarla Islâm ve Türklestirme faaliyetlerinin nasil bir hizla yürütüldügü konusunda kesin bir fikir vermektedir. XV ve XVI. asir Osmanli dünyasina bakildigi zaman bu dünyada, döneminin bilinen her müessesesinin gelisip tekamül ettigi görülür. Bu gelisme, sadece maddî müesseselerde degil, onlara ruh ve hayat veren anlayislarda da görülür. Adalet, günümüzde hosgörü denilen müsamaha, baskalarina yardim, fazilet ve hayirli seylerde yarisma (vakiflar gibi) gibi manevî hasletleri burada zikredebiliriz. Bu anlayisin sebep oldugu hayat tarzinda, sosyal hayat, ekonomik gelisme, askerî, idarî, adlî, siyasî, mimarî, edebî, musikî, tip ve egitim sahalarinda da büyük bir gelismeye sahid olunmaktadir. Arsivlerimizde bulunan belgeler, mahkeme kararlarinin yazildiklari ser'iyye sicilleri, vakfiyelerdeki bilgiler ve hâlâ ayakta duran canli birer sahid olan mimarî eserler, Osmanli döneminin XV ve XVI. asirlarinin niçin "Türk Asirlari" ismine layik olduklarini ortaya koymakla kalmiyor, ayni zamanda günümüzde gelismis veya gelismekte olan birçok devlete örnek olarak modellik yapmaya da devam ediyorlar. Biz burada,Yavuz Sultan Selim'in, Misir seferindeki ikmal ve lojistik uygulamasinin askerî bakimdan nasil örnek oldugunu, Ser'iyye Sicillerindeki kayitlarda bulunan mahkemelerdeki "Suhûdu'l-hal"in, nasil jüri olarak karsimiza çiktigina ve XVI. asirda Istanbul'daki et ihtiyacinin giderilebilmesi ile ilgili belgelerden elde edilen bilgilerden nasil istifade edildiginden bahsetmeyecegiz. Ancak, vakfiyelerde de rastladigimiz ve günümüzün modern tibbini ilgilendiren bir gazete haberinden örnek vermek istiyoruz. 26 Mayis 1996 tarihli Milliyet Gazetesi'nin dördüncü sayfasindaki haberde, hastaliklarin musikî ile tedavisi hakkinda söyle deniyor: "Türk müzigi ile tedavi yönteminde Almanya'da 25 denek üzerindeki çalismalarin olumlu sonuç verdigi belirtildi. Uzmanlar, Türk müzigi dinletilen ve beyin dalgalari filme alinan deneklerin, tedaviye olumlu reaksiyon gösterdigini açikladi. M.Ü. Türkiyat Arastirmalari Enstitüsü Ög. Üyesi ve Etnomüzikoloji Merkezi Baskani Y. Doç. Dr. Rahmi Oruç Güvenç, Viyana Üniversitesi Müzik Psikolojisi Bölümü ve Köln Spor ve Sanat Akademisinde Türk müzigi ile tedavi çalismalari yapildigini kaydetti. Güvenç "Trakya Üniversitesi'nde bir bölümün açildigini 4 yabanci ögrencinin buradan mezun oldugunu, Avrupa'da endokrik sistemle Türk müziginin iliskisi de arastirilmaya baslandigini açikladi. Bu arastirma ile müzigin iç salgi bezlerini ne gibi degisiklige ugrattigi ortaya çikacak dedi. Gazete haberini su sekilde devam ettirmektedir: "Dinle iyiles: Rast :Felc, bas ve göz agrilarina Buselik: Kulunç ve bel agrilarina Ussak: Uykusuzluk Rehavî: Sirt agrisi Hüseynî: Kalp, karaciger, mide ve sitma Hicaz: Böbrekler Zirefkent: Mafsal agrilari Isfahan: Atesli hastaliklar Nevâ: Kadin hastaliklarina." Günümüz üniversitelerinde arastirmaya konu olan müzikle tedavi, XV. asir Osmanli dünyasinda uygulaniyordu. Nitekim Sultan II. Bâyezid, Kili ve Akkirman fethine giderken Edirne'de bir süre konaklar. Tunca Nehri'nin kenarinda 23 Mayis 1484 Cuma günü Câmi, Hastahane, Medrese, Imâret, Tophane, Hamam, Degirmen ve Köprüden ibâret büyük bir külliyenin temelini atar. O, bu külliye için de vakiflar tahsis eder. Müessesenin isleyisi için de bazi sartlar koyar. Buna göre: "Merhum ve magfur Bâyezid-i Veli, vakifnâmesinde hastalara deva, dertlilere sifa, divânelerin ruhuna gida ve def-i sevda olmak üzere on aded hânende (okuyucu) gulam tahsis etmistir ki, üçü hânende, biri nezyen, biri kemanî, biri musikarî, biri santurî, biri udî, olup haftada üç kerre gelerek hastalara ve delilere musikî fasli verirlermis. Yüce Tanri emriyle nicesi sarkidan ve sazdan yararlanir, hos hal olurlar. Hakka ki ilm-i musikîde Nevâ, Rast, Dügâh, Segâh, çargâh ve Suzinak makamlari onlara mahsustur. Ama makam-i Zengûle ile makam-i Bûselikte Rast karar kilsa âdeme hayat verir. Cümle saz ve makamlarda ruha gida vardir."[/QUOTE]
Trackback:
Send Trackbacks to (Separate multiple URLs with spaces) :
Diğer Seçenekler
Diğer Ayarlar
Linkleri otomatikmen URL´e cevir
Automatically retrieve titles from external links