MUHAKEME.NET FORUMU
Ana Sayfa
Portal
Kisayol Linkler
Yeni Mesajlar:
Bugünkü Mesajlar
Konulari okundu isaretle
Bugünün son aktiviteleri
Kendi aktivite akisina bak
Forum
Forum
Quick Links
Yeni Mesajlar
Bugünkü Mesajlar
Konulari Okundu Isaretle
Bugünün Son Aktiviteleri
Galeri
Bilgi Yarismasi
Bilgi Yarismasi
Hizli Linkler
Bilgi Yarismasi
Çözdügüm Sorular
Liderler
Rekor Salonu
Oyun Oyna
Ruh Haliniz
Günlükler
Üyeler
Üyeler
Hizli Linkler
Kayitli Üyeler
Çevrimiçi Üyeler
Yöneticiler
Son Aktiviteler
Fotograf Galerisi
Gözat
Üye Albümleri
Forum Videolari
Forum Resimleri
Düsünce Meclisi
Albümlerim
Soru - Cevap
Sözlügümüz
Eglence Forumu
Giriş
Şifremi unuttum?
Şifremi unuttum?
Üye ol
Üye ol
Muhakeme
Portal
Forum
Akademik mevzuular
>
Tarih Bölümü
>
Islam Tarihi
>
Büyük Islam Tarihi
>
Konu Cevaplama Paneli
Değerlendirme
İsterseniz bu Konuyu buradan değerlendirebilirsiniz.
Puanla degerlendir
10- Puan ver
9 - Puan ver
8 - Puan ver
7 - Puan ver
6 - Puan ver
5 - Puan ver
4 - Puan ver
3 - Puan ver
2 - Puan ver
1 - Puan ver
Konuyu Yanıtla
Büyük Islam Tarihi
konusuna gelişmiş panelde (zengin editör) yanıt.
Kullanıcı isminiz:
Giriş yapmak için Buraya tıklayın
JavaScript is required for human verification.
[QUOTE=Sarax;20469]ENDÜLÜS'E DOĞRU - Endülüs'ün fethi M.İsmail Çolak Bindik katranlanmış gemilere, Allah; nefislerimizi, mallarımızı ve ailelerimizi cennet karşılığında bizden alır diye... Bu uğurda birşey istersek kolaylaşsın bize, Hiç aldırmayız kanlarımızın akıp gittiğine, Şayet kavuşursak kavuşulması yüce olan şeye... Tarık b. Ziyad Sekizinci yüzyılda müslümanlar fetihlerde zirveye ulaşarak, doğuda ve batıda en uzak noktalara kadar ilerlemişlerdi. Kısa zamanda büyük zaferlere imza atarak, kitlelere kurtuluş yollunun açılmasına vesile olmuşlardı. Bu uğurda canlarını vermek, müminler için en büyük mutluluk kaynağıydı. Bu fetihlerde İslâm orduları, Kuzey Afrika’nın Atlas Okyanusu kıyılarına kadar ilerlemiş, sıra Akdeniz’i Atlas Okyanusu’na kavuşturan dar boğazdan geçerek Avrupa içlerine doğru ilerlemeye gelmişti. Komutanlığını Tarık b. Ziyad’ın yaptığı İslâm ordusu, işte bu hedefe yönelmişti. Hicrî 92, miladî 711 yılında, aralarında Sahabe-i Kiram’ı görmekle şereflenmiş Tabiun’dan zatların da bulunduğu İslâm ordusu, gemilerle Endülüs (İspanya) kıyılarına geçiyordu. Geri dönüş yok Tarık b. Ziyad dört gemiyle, daha sonra kendi ismiyle anılacak olan Cebel-i Tarık boğazından ordusunu karşı kıyıya geçirdi. Bu nakil işi hiçbir zorlukla karşılaşılmadan tamamlandı. Çünkü bu iş için kullanılan gemiler ticaret gemileri idi ve halk bu gemilerden inen insanların yeni tüccarlar olduğunu zannediyordu. Kimse bu gemilerin İspanya’yı asırlar boyunca hakikatle diriltecek, dünya tarihini etkileyecek kuvvetleri taşıdığını bilmiyordu. Tarık b. Ziyad, bütün askerlerini karşı kıyıya geçirdikten sonra son seferde gemiye binerek kendisi de Endülüs kıyılarına geçti. Ordusunu biraraya toplayıp, önce üzerinde bulundukları dağın stratejik konumunu inceledi ve ani saldırılara karşı hazırlıklı olmak için ordugâhın etrafına tarihçilerin “Arap Surları” diye adlandırdıkları surları çektirdi. Ve buram buram kahramanlık kokan, ilahî çoşkuyla dolu emrini verdi: “Şimdi gemileri yakın!” Artık dönüş yoktu. Önde düşman, arkada deniz. İspanyolların “ülkemize gökten mi indiklerini yoksa yerden mi çıktıklarını bilemediğimiz bir kavim geldi” dedikleri İslâm ordusu, kılıçtan başka silahı ve düşmandan ele geçirecekleri yiyecekten başka erzakları olmamasına rağmen, tevhidi şanına layık şekilde yüceltip yaymak uğruna canlarını ortaya koymuşlardı. Tarık b. Ziyad, öncü birlikleri keşif için ileri mevzilere göndererek ilerleyecekleri yolların güvenliğini sağladı. Daha sonra kendisi bütün ordusuyla birlikte deniz sahili yoluyla kuzeye, Kurtuba’ya yöneldi. Müslümanlar burada İspanyol kralı Rodrich’in yeğeni Bencio komutasındaki bir orduyla karşılaştılar. Bencio’nun öldürülmesine kadar direnen İspanyollar’ı dağıtan İslâm ordusu, İspanya içlerine doğru ilerlemesine devam etti. Müslüman güçlerin zaferlerle kuzeye doğru ilerlediği haberleri kendisine ulaşan Rodrich, ülkesinin bütün kuvvetlerini toplamaya başladı. Ülkenin ileri gelenlerine bütün kuvvetleriyle gelmeleri için haberciler çıkardı. Kısa zamanda yüzbin kişilik bir ordu toplayarak güneye doğru harekete geçti. Tarık b. Ziyad’ın emrindeki çoğunluğu piyade olan onikibin kişilik ordu da kuzeye doğru ilerliyordu. İki ordu Guadalete (Bekka) vadisinde karşılaştılar. İki taraf da savaş vaziyeti aldı. Komutanlar askerlerine cesaret vermeye çalışıyor, moral kazandırıcı sözler söylüyorlardı. Rodrich, düşman karşısında tek vücut olarak ülkeyi korumak için bütün eşraf ve ileri geleni bu savaşta bulunmaya çağırmıştı. Çünkü ülkenin geleceği bu savaşa bağlıydı. “Kahramanlar içinden siz seçildiniz” Tarık b. Ziyad da askerlerine heyecanlı konuşmalar yapıyor, zafer kazanmakla elde edecekleri sevap ve ganimetten bahsediyordu: “Askerlerim! Görüyorsunuz ki, arkanızda deniz, önünüzde düşmanlar ve kaçacak hiçbir yeriniz yok. Vallahi, sabır ve sebattan başka yapacağınız bir şey de yok. Düşmanımızın bütün gücüyle üzerimize geldiği apaçık ortada. Üstelik yiyecek ve techizatı da bol. Halbuki bizim kılıçtan başka silahımız ve düşmanın elinden alacağımız yiyecekten başka erzağımız da yoktur. Hiçbir şey yapmadan şu durumumuz birkaç gün devam etse kuvvetten kesiliriz. Bizden korkan düşman da halimizi görüp bize karşı cesaretlenir. Bu kötü akıbete düşmekten kendinizi koruyarak şu azgın düşmana karşı görevinizi gereğince yapınız. Müstahkem şehirler ve güçlü düşman karşınızdadır. Ölümden korkmazsanız bu fırsatı değerlendirmek ve zafere ulaşmak mümkündür. Şunu kesinlikle biliniz ki, bu savaşta ben de sizden daha fazla emniyette değilim. Yine iyi biliniz ki, eğer şu zorluklara biraz sabrederseniz daha müreffeh bir hayata kavuşursunuz. En ucuz malın can olduğu bu pazara sadece sizi sürmüyor, bilâkis önce kendi canımdan başlıyorum. Canınızı düşünerek benden yüz çevirmeyiniz. Siz de benden daha fazla bir zorluğa katlanmayacaksınız. Sizin payınıza da bana düşenden fazlası düşmeyecek. Hepimiz aynı kaderi paylaşıyoruz. Müminlerin emiri, kahramanları içinden sizi seçti. Çünkü sizin savaştan korkmadığınıza, kahramanları ve süvarilerle çekinmeden vuruşacağınıza ve sizin bu yaptığınız cihattan gayenizin İlây-ı Kelimetullah olduğuna, dolayısıyla bu uğurda sevap kazanacağınıza güveni sonsuzdur. Böylelikle İslâm dinini bu ülkeye yerleştireceğinize inanıyor. Elde edeceğiniz ganimetin tamamı sizindir. Allah yardımcınız olsun. İki cihanda sizin bahadırlığınız anılacaktır. Biliniz ki, sizi davet ettiğim şeye ilk icabet eden ben olacağım ve kesinlikle bilin ki iki ordu savaşa başlayınca bizzat kendim Rodrich denilen azgına hücüm edip inşaallah onu öldüreceğim. Siz de benimle birlikte saldırın. Eğer onu öldürdükten sonra ben de ölürsem sizi ondan kurtarmış olurum. Başınıza itaat edeceğiniz bir kahramanı getirmekten aciz değilsiniz. Eğer ona yetişemeden ölürsem, bu arzumu terk etmeyin ve onun üzerine yüklenin. Onu öldürmek suretiyle bu ülkenin fethini tamamlayın. Düşman askerleri o öldükten sonra dağılırlar ve bir daha toparlanamazlar.” İki ordu birbiriyle karşılaştığı zaman gece olmak üzereydi. Tarık b. Ziyad, ordusuna ihtiyatı elden bırakmadan gece istirahat etmelerini söyledi. Sabah olunca iki ordu savaş vaziyeti aldı. Rodrich, tacını giydi ve bütün ziynetlerini taktı. Tahtına oturup, uşaklarına kendisini savaş meydanına götürmelerini emretti. İpek gölgelikler altında bayrak ve sancak ormanını andıran bir kalabalıkla, önünde savaşcılarıyla müslümanlara doğru ilerledi. Tarık b. Ziyad ise atına binmiş, ordusundaki herhangi bir asker gibi harekete geçmişti. Müslümanların büyük kısmı piyadeydi. Zırhlı asker azdı. Başlarında beyaz sarık, ellerinde yay, kılıç ve mızraklar bulunuyordu. İlk hücum müslümanlardan geldi. Kendilerden kat be kat büyük orduya saldırırken, İspanya’nın tarihini değiştirecek savaşı başlatmış oluyorlardı. Sekiz gün süren şiddetli çatışmalar oldu. Müslümanlar bu ölüm-kalım savaşında büyük kahramanlıklar gösterdiler. Her iki tarafın da kayıpları büyük oldu. Savaşta ölenlerin cesetleri uzun süre ortada kaldı. Sonunda İspanyol ordusu dağıldı. Kral Rodrich, geri kalan az sayıda askeriyle kaçtı. Ancak kaçarken düştüğü bataklıkta boğularak öldü. Bu savaş sonunda Endülüs yolu müslümanlara açılmış oldu ve uzun bir süre İslâm’ın nuruyla aydınlandı bu topraklar. Onların hedefi Allah’ın rızasıydı ve bir kez daha anlaşıldı ki, zafer geri dönmemek üzere azmedenlerindi. Şimdi o mübarek komutanın aziz hatırası, o meşhur emrinin deyime dönüşmesiyle dilimizde yaşamakta: “Gemileri yakmak.” Ya kalbimizde?.. Kaynak: Semerkand dergisi, 09/2000[/QUOTE]
Trackback:
Send Trackbacks to (Separate multiple URLs with spaces) :
Diğer Seçenekler
Diğer Ayarlar
Linkleri otomatikmen URL´e cevir
Automatically retrieve titles from external links