MUHAKEME.NET FORUMU
Ana Sayfa
Portal
Kisayol Linkler
Yeni Mesajlar:
Bugünkü Mesajlar
Konulari okundu isaretle
Bugünün son aktiviteleri
Kendi aktivite akisina bak
Forum
Forum
Quick Links
Yeni Mesajlar
Bugünkü Mesajlar
Konulari Okundu Isaretle
Bugünün Son Aktiviteleri
Galeri
Bilgi Yarismasi
Bilgi Yarismasi
Hizli Linkler
Bilgi Yarismasi
Çözdügüm Sorular
Liderler
Rekor Salonu
Oyun Oyna
Ruh Haliniz
Günlükler
Üyeler
Üyeler
Hizli Linkler
Kayitli Üyeler
Çevrimiçi Üyeler
Yöneticiler
Son Aktiviteler
Fotograf Galerisi
Gözat
Üye Albümleri
Forum Videolari
Forum Resimleri
Düsünce Meclisi
Albümlerim
Soru - Cevap
Sözlügümüz
Eglence Forumu
Giriş
Şifremi unuttum?
Şifremi unuttum?
Üye ol
Üye ol
Muhakeme
Portal
Forum
Islamiyet
>
Genel Islami Bölüm
>
Şu dağlar olmasaydı
>
Konu Cevaplama Paneli
Değerlendirme
İsterseniz bu Konuyu buradan değerlendirebilirsiniz.
Puanla degerlendir
10- Puan ver
9 - Puan ver
8 - Puan ver
7 - Puan ver
6 - Puan ver
5 - Puan ver
4 - Puan ver
3 - Puan ver
2 - Puan ver
1 - Puan ver
Konuyu Yanıtla
Şu dağlar olmasaydı
konusuna gelişmiş panelde (zengin editör) yanıt.
Kullanıcı isminiz:
Giriş yapmak için Buraya tıklayın
JavaScript is required for human verification.
[QUOTE=alptraum;19945][FONT=Times New Roman][CENTER][URL="http://www.kuran-ikerim.org/images/makaleler/daglar_1024.jpg"][img]http://www.muhakeme.net/forum/forumresimleri/2008/09/daglar_400-1.jpg[/img][/URL][/CENTER] [FONT=Arial][SIZE=3]KUR’ÂN’IN sıklıkla ibret nazarlarımıza sunduğu kâinat âyetlerinden biri de dağlardır. Yüce Kitabımızın düzinelerce âyetinde dağlara birer tevhid delili olarak gönderme yapılır. On iki âyet, dağların “sağlam” yapısına dikkat çeker. (1) Bu âyetlerin üçünde, yeryüzünün bizi sarsmaması için dağların dikildiği belirtilir.(2) Başka bir âyet de, yine bu anlama uygun şekilde, dağları birer “kazık” olarak niteler. (3) Yirmi üç sene boyunca, çeşitli zamanlarda, farklı yerlerde, farklı şartlar altında inen Kur’ân âyetleri, bu konuda da tam bir bütünlük teşkil edecek şekilde, sanki bir defada inmişçesine aynı vurguyu yapıyor, aynı anlamı destekliyor, aynı dersi veriyor. İş bu kadarla da bitmiyor. Kur’ân, bu dersleri verirken getirdiği tanımlarla, indiği zamanı aşıyor, asırları atlıyor ve insanlığın ancak on dokuzuncu yüzyılda yakalamaya başladığı bir anlayışa uygun resimler çiziyor. Şöyle de söyleyebiliriz: Kur’ân’ın indiği dönemde insanlığın kâinat anlayışı bugünkünden çok farklı olduğu gibi, dağlar konusundaki bilgi ve inanışları da farklı idi. O dönemde beşer eliyle yazılan bir kitabın beş on yerinde dağlardan söz edilecek olsaydı, bugün bizim yadırgayacağımız pek çok şey öyle bir kitapta karşımıza çıkardı. Oysa Kur’ân’ın dağlardan söz edişi, sanki bugün inmiş âyetlerin ifadesiymiş gibi bize âşinâ geliyor. Bu konuda henüz öğrendiğimiz bilgiler ışığında âyetlere kulak verdiğimizde, Kur’ân’ın bize hitap ettiğini ve bizim dilimizle konuştuğunu görüyoruz. Zamanımızda jeoloji kitapları da dağların köklerinden söz etmektedir. Çünkü yerkabuğunun kesitleri, dağların bulunduğu bölgelerde, toprağa kök salmış bir ağacı hatıra getirecek biçimdedir. Normal olarak karalarda 30 km civarında kalınlığa sahip bulunan yerkabuğu, dağların altında, daha azalmış bir yoğunlukla, derinlere inecek şekilde düşey olarak genişlemekte ve altındaki manto tabakasına bir ağaç kökü, yahut bir çadır kazığı gibi saplanmaktadır. Öyle ki, bir dağın yahut dağ silsilesinin yeraltındaki kısmı, bir buzdağını andırır şekilde, görünen kısmının on veya on beş mislini bulabilmektedir: 9 km’ye yakın yüksekliğine karşılık yerin 125 km derinine kök salmış Everest örneğinde olduğu gibi. Dağların bu yapısı ile yeryüzünün bizi sarsmaması arasındaki ilişki, bugün bizim de rahatlıkla görebildiğimiz bir gerçektir. Artık çok iyi biliyoruz ki, yeryüzünün kıt’aları, birbirine komşu levhalar halinde, kızgın kayalardan oluşan bir zemin üzerinde yüzmektedir. Diğer etkenlerden başka, Dünyanın kendi ekseni ve Güneş etrafındaki hareketleri de bu levhaları, altlarındaki kızgın ve yumuşak zemin üzerinde sürekli olarak harekete sevk etmektedir. İşte burada dağların sağlam bir şekilde yere tespit edilmiş ve manto tabakası üzerine birer kazık gibi çakılmış olması imdada yetişiyor. Eğer dağların bu işlevi olmasaydı, 7 veya 8 kuvvetindeki depremler, yerkabuğunun günlük olağan hareketleri arasında sözü bile edilemeyecek bir beşik sallamasına dönüşür, daha doğrusu, yeryüzünde böyle hareketleri ölçebilecek kimse olmazdı! Günlük hayatımızın sakin bir şekilde sürüp gitmesi, bizi “ülfet” adı verilen bir alışkanlık içine atıyor ve her taraftan bizi kuşatan İlâhî lütufları fark etmemize engel oluyor. Oysa biz kızgın kayalar üzerine serilmiş incecik bir kabuk üzerinde yaşıyoruz. Ve bizi bu incecik kabuk üzerinde sırtına alan gezegen, baş döndürücü hızlarla uzayda uçup gidiyor. Uzayın her tarafından da üzerimize taşlar ve öldürücü ışınlar yağıyor. Böyle bir dünyada, bu incecik kabuk üzerinde, biz gönlümüzce geziyor, yiyip içiyor, nefes alıp veriyor, mışıl mışıl uyuyoruz. Bazan da küçük, çok küçük bir sarsıntı bizi uykumuzdan uyandırmaya ve kimin lütuflarıyla bu gezegen üzerinde ağırlanmakta olduğumuzu hatırlatmaya yetiyor. Bunu hatırladığımız zaman ise, bu dünya üzerinde yaşamanın pek de o kadar keyifli birşey olmadığını düşünmeye başlıyoruz. Oysa Kur’ân’ın âyetleri, kâinatın âyetlerini, böyle haşin uyarılara gerek bırakmadan, üstelik tefekkür ve şükür lezzetleri içinde okutuyor: İbretle bakacak gözü olanlara.[/SIZE][/FONT] ------------------ (1) 13:3; 15:19; 16:15; 21:31; 27:61; 31:10; 41:10; 50:7; 77:27; 78:7; 79:32; 88:19. (2) 16:15; 21:31; 31:10. (3) 78:7. [RIGHT]Ümit Şimşek[/RIGHT] [/FONT][/QUOTE]
Trackback:
Send Trackbacks to (Separate multiple URLs with spaces) :
Diğer Seçenekler
Diğer Ayarlar
Linkleri otomatikmen URL´e cevir
Automatically retrieve titles from external links