Yazar Ali HÜSREVOĞLU

TASARIM VE HAT: Ali HÜSREVOĞLU

ZEMİN TASARIMI: Ali HÜSREVOĞLU/Salih YAĞMUR

YAZI TÜRÜ: Kûfî, ta‘lik ve sülüs.

ÖZELLİĞİ: Türünde ilktir.

BİLGİ VE SUNUŞ

Üst tarafta Allâh’ın sevdikleri, alt tarafta da sevmedikleriyle

ilgili Kur’ân-ı Kerim’den seçilmiş sekizer âyetin özel bir

zemin tasarımı üzerinde istifi.

Zemin; büyük bir denizde oluşmuş, güçlü bir dalganın akisli

görünümünden oluşmakta; dalgaların tasarımından sevgi,

sever, sevmezïš· kelimelerinin baş harfi olan «S» harfini

andırmaktadır.

Cenâb-ı Hakk’ın sevdiği ve sevmediği sıfattaki insanların,

yani iyiler ve kötüler, sâlihler ve fâsıklar, âdiller ve

zâlimlerin yön, istikamet ve seviye farkıyla birlikte aynı

âlemde yaşadıkları, fakat denizlerin kavuşum noktalarında

tatlı sularla acı sular yan yana akıyor görünseler de

aralarındaki bir engel ile birbirlerine karışmamaları gibi

(Bkz. Rahmân, 19, 20), bu zümrelerin de aslında birbirinden

çok farklı oldukları, deniz ve dalga zemininde, ayrı iki zümre

istifiyle anlatılmıştır.


ALLÂH’IN SEVDİKLERİ

1. Allah tevvâbları, yani tevbe edenleri sever.
(Bakara, 222)

2. Allah mutatahhirleri, yani yerine göre titiz ve duyarlı

davrananları / temizliğe özen gösterenleri sever.
(Bakara, 222)

3. Allah muttâkîleri, yani kendisine tam itaat ederek

koruması altına girenleri (muttakîleri) sever.

(Âl-i İmrân, 76)

4. Allah muhsinleri, yani yaptığını güzel/en güzel yapanları /

Allâh’ı görür gibi ibadet edenleri sever.

(Bakara, 195)

5. Allah sabredenleri sever.

(Âl-i İmrân, 146)

6. Allah mütevekkilleri, yani kendine güvenip dayananları
sever.

(Âl-i İmrân, 159)

7. Allah muksit olanları, yani ölçülü/adaletli olanları sever.

(Mâide, 42)

8. Allah muttahhirleri, yani iyice temizlenenleri sever.

(Tevbe, 108)


ALLÂH’IN SEVMEDİKLERİ

1. Allah mûted olanları, yani haddini aşanları / haddi

aşanları /saldırganları sevmez.

(Bakara, 190)

2. Allah fesâdı / düzen bozukluğunu / bozgunculuğu sevmez.

(Bakara, 205)

3. Allah kâfirleri, yani inkârcı ve nankörleri sevmez.

(Âl-i İmrân, 23)

4. Allah zâlimleri, yani nefsine ve başkalarına zulmeden,

haksızlık yapanları sevmez.

(Âl-i İmrân, 57)

5.Allah müsrifleri, yani savurganları / ölçüsüz davrananları sevmez.

(En’âm, 141)

6. Allah hâinleri, yani verdiği söze ve aldığı emanete hıyânet edenleri sevmez.

(Enfâl, 58)

7. Allah müstekbirleri, yani kibirlenmek isteyenleri /

büyüklük taslayanları sevmez.

(Nahl, 23)

8. Allah ferihleri, yani uçarıları/şımarıkları sevmez.

(Kasas, 76)


HAZRET-İ MEVLÂNÂ BU KONUDA ŞÖYLE DEMEKTEDİR

Bütün dünya, kafadan atma benzetmeler yüzünden karma

karışık oldu. Allâh’ın bilinmeyen dostlarını çok az kimse

tanıyabildi. Nice aşağılık kimseler peygamberlerin dengi

olduklarını iddia ettiler. Niceleri de velîleri kendileri gibi

zannettiler.

Dediler ki:

“İşte biz de insanız, onlar da insan.

Bizim de yemeye ve uyumaya ihtiyacımız var, onların da.”

Fakat kör olduklarından şunu anlayamadılar ki aralarında

sonsuz fark bulunmaktadır.


O'nun Sevdiği ile Sevmediği BİR OLUR MU?

Eşek arısı da aynı yerden yer, bal arısı da.

Ama birinde sadece iğne bulunur, diğerinde bal.

İki tür ceylânın ikisi de ot ve su ile beslenir.

Ama birinden yalnız gübre çıkar, diğerinden miskin en iyisi.

Kamışın iki çeşidi de aynı dereden beslenir.

Ama birinin içi boştur, diğeri şekerle doludur.

Böyle yüz binlerce misal söyleyebiliriz ki bu iki dış görünüş

itibarıyla birbirine benzeyen nice şeyler birbirinden fersah

fersah uzaktır.

Biri yer, yediği dışkı olarak kendisinden ayrılır.

Diğeri yer, her yediği nur olur.

Yine biri yer, yediği hasislik, cimrilik, haset olur.

Diğeri yer, yediğinden Allah nûru hâsıl olur.

Bunlardan biri, yani mü’min, tertemiz toprak gibi;

kâfir de pis ve çorak toprak gibidir.

Yine mü’min melek gibi tertemiz, kâfir ise şeytan ve

canavardır.

Bu ikisi kalıp olarak birbirlerine benzeyebilirler.

Acı suyun da duruluğu vardır, tatlı suyun da.

Ama acı su ile tatlı suyu birbirinden ayırt edecek kimse ikisini de tadan bir kimsedir.

Sihri mûcizeye benzetirler.

Her ikisinin de temelinin hile olduğunu iddia ederler.

Musa ile imtihan olmaya kalkışan sihirbazlar,

ellerinde O’nun asâsı gibi birer değnek tutmuşlardı.

Bu asâ ile onların değnekleri arasında derin bir fark

bulunuyordu.

Musa’nın yaptığı ile sihirbazların yaptığı arasında uzun

mesafeler vardı.

Sihir yapmanın sonunda Allâh’ın lâneti,

mûcizenin sonunda ise Allâh’ın rahmeti bulunuyordu.

Kâfirler münakaşa ve tartışmalarında inatçı ve maymun

tabiatlıdırlar. Asıl âfet, göğüsleri içindeki tabiatlarının

bozukluğudur. İnsanın yaptığını kendine göre maymun da

yapar. Ondan gördüğünü taklit eder. Hem de insandan

gördüğünün aynını yaptığında şüphe etmez.

Bu inatçı hayvan aradaki farkı nasıl anlayabilir?

Mü’min, yaptığını Allâh’ın emrine itaat etmek için yapar.

Kâfir de inat ve gösteriş olsun diye yapar. Böyle maymun

tabiatlıların yüzüne toprak saç.

Münafık da namazda mü’minle beraber durur.

Ama bu

ikiyüzlü aşağılık kimse ibadet için değil gösteriş için

gelmiştir. Namazda, oruçta, hac ve zekâtta mü’minler

münafıklar yüzünden ne kadar meşakkat çekerler...

Mü’minler işin sonunda münafıklara üstün gelirler.

Münafıklar ise âhirette mat olurlar, sonucu kaybederler.

Dünyada acı denizler de vardır, tatlı denizler de.

Ama aralarında birini diğerine karıştırmayan bir engel

vardır.

Bilmelisin ki bu iki deniz tek kaynaktan meydana gelir.

Sen her ikisini de bırak geç,

ana kaynağa ulaşıncaya kadar git. (Mesnevî 1/265-299)