ölen kişinin arkasından üç ihlas bir fatiha veya yasin okumak

1. KAYNAKLAR AÇISINDAN: A. Kur'an'da: Müslümanın bir numaralı kaynağı vahiy, ölünün üzerine veya ölünün ardından Kur'an okumaya dair hiçbir şey söylemez. Kur'an ölmüş olan mümin yakınlarımız, aile fertlerimiz ve iman ...



  1. Alt 10-15-2008, 01:26 #1
    Ziyaretci
    zeynep_hearty Mesajlar: n/a
    1. KAYNAKLAR AÇISINDAN:
    A. Kur'an'da: Müslümanın bir numaralı kaynağı vahiy, ölünün üzerine veya ölünün ardından Kur'an okumaya dair hiçbir şey söylemez. Kur'an ölmüş olan mümin yakınlarımız, aile fertlerimiz ve iman kardeşlerimiz için dua ayetleri barındırır. Buradan onlara dua etmemiz gerektiğini çıkarırız. Bu kadar.
    B. Sünnette: Efendimizin ölünün üzerine veya ardına Kur'an okuduğuna dair hiçbir sahih ve dahi zayıf riyavet bulunmamaktadır. Aynı şey sahabe efendilerimiz için de geçerlidir.
    C. Hadiste: Tirmizi'nin tahriç ettiği garib bir hadis vardır: "İkrau'l-yâsîn 'alâ mevtâkum". Bu rivayet -in sahha'l-hadis- tüm otoriteler tarafından ölümün arkasından değil "ala" harf-i cerrinin de delalet ettiği gibi "ölmek üzere olan sekerat halindeki birinin yanında okumayı emreder." Efendimizin kastı budur, hadisin tüm şarihleri bunu söyler ve İslam tarihindeki selim uygulama da budur.
    MAKSADI Yasin suresinin muhtevasında aranmalıdır. Yasin ahireti kişinin gözünde canlandırır. Ölmek üzere olan insanı ahirete hazırlama amacı taşır. Aslında bu bir telkin olmaktan çok, mü'mince yaşanmış hayatın hafızasında kayıtlı olan, bilincinde mevcut bulunan, bilinçaltında saklı olan "ahirete iman" hakikatini tüm çıplaklığıyla tedavüle sürmek maksadını taşır.

    2. ÖRF AÇISINDAN:
    Mevcut 3 ihlas bir fatiha ve yasin suresini okuma uygulaması örfidir. Esasen avamın ahiretle zihni bir bağ kurmak için geliştirdiği bir formüldür. Buna ses çıkarmayan ulema "ölüye faydalı olmasa dahi okuyanın kendine duygusal bir faydası olur" gerekçesiyle ses çıkarmamıştır.

    3. MODERN MUHATAP AÇISINDAN:
    Dinin şekillendirdiği "ma'ruf örf" (münker örf de var) şu veya bu gerekçeyle yok sayıldığında, yerini çok daha zararlı seküler hurafeler, icatlar, kutsallıklar almaktadır. Cenazelerden tekbiri kaldırınca yerini alkış saçmalığının alması gibi. Ölümüzün arkasına Kur'an okumayacağız da gazel mi okuyacağız" diyen de kendine göre haklıdır.

    Bu örfi uygulamanın mahzurları: İnsanı diriltmek ve hayat vermek için inmiş olan Kur'an'ı ölülere okumaya mahkum ederek vahyi amacından saptırmak. Şişe içinde "okunmuş yasin" satmak gibi sapkınlıklara yol açmak. Kur'an okuyuculuğu gibi paralı bir sektörün doğmasına yol açmak. İnsana delilsiz mesnetsiz sahte bir tatmin hissi vermek.

    Artıları: Cahil insanların ahiretle bağ kurmak için bir bahane olması. Avamın Kur'an ile irtibatının kopmaması için bir vesile olması. Halk dindarlığının daha kötüye yönelmemesi için oluşan psiko-sosyal açığın Kur'an tilavetiyle kapatılması. Hepsi elde edilemeyenin hepsini terk etmenin akıl karı olmaması.

    TAVSİYE: Üç ihlas okunmamalı. Zira Tevhid/İhlas suresinin muhtevasının olayla bir alakası yoktur.
    Ölülere dua edilmesi Kur'an'ın talimidir. Fatiha hem sena hem duadır. Dolayısıyla ölülerimize (mü'min olanlara) Fatiha suresi dua kastı ve niyetiyle okunabilir. Hatta bu konudaki açık ve ihtiyaç göz önüne alındığında, işin törensel tarafı hatırlandığında, aksi durumun doğuracağı mahzurlar düşünüldüğünde rahatlıkla şunu söyleyebiliriz: FATİHA OKUNMALIDIR.
    Yasin'in okunması ise yukarıda yer almıştır.


    ALINTI

    hayr ile...

    alptraum, gizemli ve Henna bunu beğendiler.
  2. Alt 02-05-2009, 01:26 #2
    alptraum Mesajlar: 38.107
    Blog Başlıkları: 28
    Bu durum su asagida aciklayacagim sekilde olabilir mi?

    Herhangi bir yerdeyiz ya da sohbetteyiz ve bir durumun hasil olmasi neticesinde bizde ettigimiz sohbetin geregi ve makbul olmasi ile neticelenmesi düsüncesiyle üc ihlas ve bir fatiha okumamiz, yine ayni sekilde bu durumun herhangi bir ölünün arkasindan okunmasi. Belki tesiri olmaz, belki duamizin kabul olmasinda zerre kadar yakinligi yoktur ama dedigimiz gibi bunlar belkilerdir. Örnegin ;

    Gazali derki;

    Bir dua ya baslamadan önce salavati serife getiriniz ve duanizi ya da tebe istigfrainizi yapiniz ve sonrasinda bir salavati serife daha getiriniz cünkü ilk salavati serifte Allahu Teala der ki; kulum dogru söylüyor ve duanizin ardindan bir salavati serife daha getirdiignizde yine kulum dogru söylüyor der ve Allahu teala iki salavatin ortasindaki duayi kabul eder inanci ile bu ihlas suresini okumaktaki fazilette bu olabilir mi?

  3. Alt 02-05-2009, 11:29 #3
    emirahmedyasin Mesajlar: 1.121
    selamun aleykum
    Kardeşimizin ellerine sağlık.Rabbim tüm mümin kardeşlerimizin ölmüş mümin akrabalarına rahmet eylesin.Bizlerede dünyada ve ahirette rahmeti ile muamele eylesin.
    Bir kaç şeyide ben paylaşayım Kur an ve sünnet ışğında

    (sorularla islam)
    Mu'tezile mezhebi, ölüye dirilerin yaptıkları hiç bir şeyin fayda vermeyeceğini iddia eder.(7) Onlar iddialarına delil olarak da "İnsana çalışmasından başka bir şey yoktur",(8) "Siz, ancak yaptıklarınızın cezasını çekeceksiniz".(9) ve "Herkesin kazandığı hayrın sevabı kendine, yaptığı fenalığının zararı da yine kendinedir."(10) gibi ayetleri gösterirler. Halbuki Ehl-i Sünnet alimlerinin hepsi, hangi amelin fayda verip, hangisinin fayda vermeyeceği meselesinde ihtilaf etmişler ise de, ölüye başkalarının yapacağı amellerin fayda vereceği hususunda ittifak etmişlerdir. Çünkü bu konuda, bazı amel ve iyiliklerin fayda vereceğine dair, apaçık ayet ve hadisler vardır. Mesela, dua ve istiğfarın faydalı olacağına "Onlardan, sonra gelenler şöyle derler: Ey Rabbimiz, bizi ve bizden önce imanla geçmiş olan kardeşlerimizi bağışla; kalplerimizde iman edenlere karşı bir kin bırakma"(11) ayet-i kerimesi delalet etmektedir. Bu ayet-i kerimede Cenab-ı Hakk, daha önce iman edip de göçmüş olan kardeşleri için istiğfar eden mü'minleri övmüştür. Eğer istiğfarın ölülere bir faydası olmasaydı, Allah Teâlâ onları övmezdi.(12)

    2- Dua ve istiğfar: Ölmüş birisi için yapılabilecek en büyük iyiliklerden birisi onun için dua etmek ve istiğfarda bulunmaktadır. Nitekim; "Ey Allah'ın Resulü, anne ve babamın vefatlarından sonra da onlara iyilik yapma imkanı var mı, ne ile onlara iyilik yapabilirim?" diye soran Ebû Ubeyd Mâlik İbn Rabîa es-Sâidî (r.a)'ye Peygamber Efendimiz (s.a.v): "Evet vardır. Onlara dua, onlar için Allah'tan istiğfar (günahlarının affedilmesini) talep etmek, onlardan sonra -vasiyetlerini yerine getirmek, anne ve babasının akrabalarına karşı da sıla-i rahmi ifa etmek, anne ve babasının dostlarına ikramda bulunmak."(21) cevabını vermiştir.

    Yine "Onlardan sonra gelenler şöyle derler: Rabbimiz, bizi ve bizden önce iman eden kardeşlerimizi bağışla..."(22) gibi ayetler, cenaze namazı, dua ve istiğfarın ölülere fayda vereceğini ispat etmektedir.(23)

    Bu mevzudaki ayet ve hadis-i şerifleri(24) göz önünde bulunduran ilim adamları, ölü için yapılan dua ve istiğfarın ölüye fayda vereceğinde. Ancak kendisi için dua edilen kimsenin mü'min olması şarttır.(25) Zira imanı olmayanlara hiçbir şey fayda vermez. Zaten onlar için dua etmek de meşru değildir.(26) İmam Eş'ari'ye göre, "Hadisçiler ile Ehl-i Sünnet'in çoğunluğu, dua ile sadakanın, Müslümanlar için ölümlerinden sonra fayda vereceğini kabul ederler.(27) Öyleyse dua meşru ve faydalıdır.(28)

    Bu mevzuda bilinen en meşhur hadis-i şeriflerden biri olarak Müslim'de Ebu Hüreyre (r.a)'den rivayet edilen bir hadis-i şerifte: "insan ölünce bütün amelleri kesilir. Ancak üç şey (bunları yapan üç kişi) müstesna: Sadaka-i cariye (bırakan) veya istifade edilen bir ilim (bırakan) veya kendine dua edecek salih evlat (bırakan)"(29) buyurulmaktadır.

    Bu hadis-i şeriften anladığımıza göre:

    a- Sadaka-i cariye denilen, insanların istifade edebileceği yol, köprü, cami, çeşme, mescit, ve vakıf müesseseleri ile bunları en verimli ve hayırlı şekilde kullanacak nesillerin yetişmesi içinde okul ve öğrencilerin barınabilecekleri yurt gibi müesseseler yapmak gibi salih amellerde bulunmaktır ki, arkada bırakılan bu türden bir müessese hayatta kaldığı müddetçe, -Peygamber Efendimiz'in (s.a.v) beyanları çerçevesinde- iyi bir çığıra vesile olunduğu için kıyamete kadar orada yetişenlerin kazandıkları sevapların bir misli de bu müesseseleri kuranların amel defterlerine kaydedilecektir.

    b- İlim erbabının bıraktığı eserler de sadaka-i câriyedendir. Alim, kapasitesine göre bunlardan mükafatını alır. Ayrıca ilim erbabına sahip çıkma ve onların kitap, defter, yiyecek ve giyeceğini temin etme şeklinde yapılan çalışmalar da, hayır cihetinde kapanmaz birer sadaka-i cariye sayılmaktadır.

    c- Ölen kişi giden ruh, ardından hayırlarda bulunacak ve hayırlı nesiller yetiştirecek hayırlı bir evlat ister. Ancak bıraktıkları böyle bir nesildir ki, ahiret hesabına onlara yararlı olacaktır. Yoksa ölü ne helva, lokma yemek; ne yedinci, kırkıncı ve elli ikinci gece, ne mevlit, ne paralı hatim, ne telkin, ne devir, ne de duvara asılacak eski bir resim bekler.

    3- Sadaka vermek: Sadakanın da ölen kişiye faydası olduğu mevzuunda Ehl-i Sünnet âlimleri ittifak etmişlerdir. Peygamber (s.a.v)'in buna delalet eden hadisleri(30) vardır.(31)

    İbn Abbas (r.a)'ın rivayet ettiği bir hadis-i şerifte ise şöyle buyurulmaktadır: "Bir adam gelerek: "Ey Allah'ın Resulü! Annem vefat etti. Ben onun için tasaddukta bulunsam ona faydası olur mu? diye sordu. Peygamberimiz: "Evet" deyince, adam; "Benim bir meyveliğim var. Sizi şâhid kılıyorum, onu annem için tasadduk ediyorum" dedi.(32) Verilen sadaka ister kişinin evladı gibi birinci derecede bir yakını isterse başkaları tarafından verilsin, sadakanın sevabının ölüye ulaşacağında ittifak olduğu bildirilmektedir.(33)

    Sa'd İbn Ubâde hadisinde ise, ölünün arkasından yapılacak sadakanın hangisinin daha efdal olduğu beyan edilmektedir. Sa'd (r.a) şöyle anlatır: "Ey Allah'ın Resulü dedim, annem vefat etti, (onun adına) yapacağım sadakanın hangisi efdaldir?" Peygamber Efendimiz (s.a.v), "su" buyurdular. Bu cevap üzerine Sa'd bir kuyu kazdı ve: "Bu kuyu Sa'd'ın annesi için dedi."(34)

    Bu hadis-i şerif de, ölü adına hayır yapılabileceğini gösteren delillerdendir. Nesâî'nin rivayetinde Sa'd, önce vefat eden annesi adına sadaka verip veremeyeceğini sorar. Cevap müspet olunca hangi sadakanın efdal olduğunu sorar. Bunun üzerine, "su" cevabını alır.(35)

    Nafile olarak sadaka vermek isteyenlerin bütün inananlara (mü'min ve mü'minelere) niyet etmesi en faziletlisidir. Çünkü bunun sevabı onlara ulaşır, kendisinin sevabından da herhangi bir şey eksilmez.(36)
    (sorularla islam)

    Konu emirahmedyasin tarafından (02-05-2009 Saat 11:36 ) değiştirilmiştir.
  4. Alt 02-05-2009, 17:23 #4
    altun Mesajlar: 885
    anlamadım ölülere yasin okunmazı yani bide her perşembe yasin okunuyo diye biliyorum onuda acıklarsanız sevinirim

  5. Alt 02-09-2009, 17:47 #5
    emirahmedyasin Mesajlar: 1.121
    altun´isimli üyeden Alıntı
    anlamadım ölülere yasin okunmazı yani bide her perşembe yasin okunuyo diye biliyorum onuda acıklarsanız sevinirim

    selamun aleykum
    Her ZAMAN Allah(c.c) a dua ve merhamet dileyin.Ölmüş MÜMİN yakınlarınızı hatırlayın.Sadece onlara değil cümle ümmeti Muhammedin ölmüş MÜMİN akrabalarını da unutmayın.Bir sıkıntı yok Yasini şerifide okuyun.Ama en nihayetinde belirleyici olan Kişinin dünyada kendisi için ne kadar azık hazırladığıdır.
    selam ve dua ile.

  6. Alt 02-09-2009, 18:48 #6
    Ziyaretci
    Henna Mesajlar: n/a
    izninizle firkrimi beyan edeyim...
    ..Kuran ,yalnız okunması ile de ibadet edilen tek kitabtır.Ve Kuran okuyunca hasıl olan ve umulan sevabın ölüye ulaşması; bu okumaya bize vesile olduğu ve eğer evlad isek ardından Kuran okuyan nesil yetiştirdiği için...oluşan sebep ve ecir de sözkonusu.Bazı kardeşlerimiz sırf ölüleri için okuyor.Hatta örfi durum genelde ölülere okumakdan bugüne kadar içler acısı hale de dönüştü ne yazık...M.Akifin dediği gibi..Kuran diriyi irşad eder....Ölüyede ulaşan sizlerin hayrıdır...Nuru geçmiş ve bizden sonra gelecek olan tüm ümmeti sarsın sabitlesin efendim...
    Acizane tavsiyem...her daim okuyun ölüye de niyet etseniz diriye de.. çok okuyun....ki Okumaların sonunda bize vahyin nurları açılsın...
    Bir gün düşünün içinde ne kadar Kelamı ilahiyi okuğumuzu...manasını ve emrince amel etmemizi hiç demiyorum daha...'O'nun kelamı ile O'nu zikretmek yine emridir...Ve ölü diri maddi manevi kulların şifasıdır...
    bir rivayette ashabı kiramdan bir zatın;"devemin bağını kaybetsem onu kuranda arar bulurum" diyerek hayatımızın kuran üzerine inşa edilmesi gerçeğini yansıtıyor bize...Zikrullahın en güzeli olan Kuran ziyafetinden Rabbim cümlemizi nasipdar eylesin..
    selam ve dua ile...

    Konu Henna tarafından (02-09-2009 Saat 18:55 ) değiştirilmiştir.
  7. Alt 02-09-2009, 19:58 #7
    alptraum Mesajlar: 38.107
    Blog Başlıkları: 28
    Kur’an-ı Kerim’in sadece bir ciheti yoktur. Bediüzzaman Hazretlerinin ifadesiyle, “İnsana hem bir kitab-ı şeriat, hem bir kitab-ı dua, hem bir kitab-ı zikir, hem bir kitab-ı fikir, hem bütün insanın bütün hacatı maneviyesine merci olacak çok kitapları tazammun eden tek, cami bir kitab-ı mukaddestir. (Sözler. S.340)

    Yani Kur’an-ı Mübin hayatımızı tanzim eder. Allah’a olan mesuliyetlerimizi gösterir, dünyaya geliş gayemizi, neler yapmamızı, nasıl ibadet edeceğimizi öğretir ve her şeyin hikmet ve mahiyetini anlatır. Hülasa Kur’an-ı Kerim bir zikir, fikir, dua ve davet kitabıdır.

    Kur'ân-ı Kerimin tesir sahası sadece dünya ile sınırlı değildir. Onun mü'min ruhlara verdiği feyiz hayatta iken kalmaz, aynı şekilde kabir âleminde de devam eder, orada iken de ruhlarımızı şenlendirir, kabrimizde nur ve ışık olur.

    Geçmişlerimizin ruhuna Kur'ân'dan nelerin okunması gerektiği hususunda Peygamberimiz (a.s.m.) şu tavsiyelerde bulunur: "Yasin, Kur'ân'ın kalbidir. Onu bir kimse okur ve Allah'tan âhiret saadeti dilerse, Allah onu mağfiret buyurur. Yâsin'i ölülerinizin üzerine okuyunuz." (Müsned, 5:26)

    Bu hadis-i şerif, Yasin Sûresinin hem ölüm döşeğinde olan hastaya okunmasına, hem de ölmüş mü'minlerin ruhuna bağışlanmak üzere okunabileceğine işaret etmektedir.

    Hz. Ebû Bekir'in (r.a.) rivayet ettiği şu hadis-i şerif de meseleyi açıklığa kavuşturmaktadır:

    "Kim babasının veya anasının veya bunlardan birisinin kabrini Cuma günü ziyaret ederek orada Yasin Sûresini okursa, Allah kabir sahibini bağışlar." (İbni Mace Tercemesi, 4:274)

    İslâm âlimleri, ölünün ruhuna Kur'ân okunduğu zaman peşinden bir dua ile ruhlarına bağışlanmasını tavsiye etmişler, Sahabiler de bu şekilde yapmışlardır. İmam-ı Beyhakî'nin bir rivayetinde, Abdullah bin Ömer'in ölülerin ruhuna Bakara Sûresinden okunabileceğini tavsiye ettiği anlatılmaktadır.(Beyhaki, 4:56)

    Bir Fâtiha'nın veya okunan bir Yâsin'in bütün ölülerin ruhuna aynı şekilde hiç eksilmeden nasıl ulaştığını da Bedüzzaman'dan bir nakille öğrenelim:

    "Fâtır-ı Hakim nasıl ki, unsur-u havayı; kelimelerin, berk (şimşek) gibi intişarlarına ve tekessürlerine (yayılma ve çoğalmalarına) bir mezraa (tarla) ve bir vasıta yapmış ve radyo vasıtasıyla bir minarede okunan ezan-ı Muhammedi (a.s.m.) umum yerlerde ve umum insanlara aynı anda yetiştirmek gibi; öyle de okunan bir Fatiha dahi, meselâ, umum ehl-i imanın emvâtına (ölülerine) aynı anda yetiştirmek için hadsiz kudret ve nihayetsiz hikmetiyle manevî âlemde, mânevî havada çok manevî elektrikleri, manevî radyoları sermiş, serpmiş; fıtri telsiz telefonlarda istihdam ediyor, çalıştırıyor.

    "Hem nasıl ki, bir lamba yansa, mukabilindeki binler aynaya, her birine tam bir lâmba olur. Aynen öyle de, Yâsin-i Şerif okunsa, milyonlar ruhlara hediye edilse, her birine tam bir Yâsin-i Şerif düşer. (Şualar, s.576)

    Zaten kabirdeki yakınlarımız devamlı surette bizden yardım beklemektedir. Bizden gelecek bir dua, bir Fatiha, bir İhlâsla nefes alabileceklerini bilmektedir. Çünkü kabir o kadar çetin şartlarla iç içedir ki, en küçük bir mânevî yardım dahi onun ruhunu serinletecektir. Bir hadiste Peygamber Efendimiz şöyle buyururlar:

    "Ölen kimse kabrinin içinde boğulmak üzere olup da imdat isteyen kimse gibidir. Babasından yahut kardeşinden veya dostundan kendisine ulaşacak duayı beklemektedir. Nihayet dua kendisine ulaştığında bu duanın sevabı ona dünya ve dünyada bulunan her şeyden daha kıymetli olur. Muhakkak ki, hayatta olanların ölüler için hediyeleri dua ve istiğfardır." ( Mişkatü’l- Mesabih, 1:723)

    - Hanefî mezhebine göre de, bir insan akrabasının veya yakın dostunun kabri başında Kur’an okusa güzel olur(V. Zuhaylî, el-Fıkhu’l-İslamî, 8/49).

    Şu ifadeler de Hanefî alimlerine aittir. “Ehl-i Sünnet ve cemaate göre, bir insan namaz, oruç Kur’an’ın okumak, zikir, hac gibi işlediği güzel amellerinin sevabını başkasına hediye edebilir(bk. Fethu’l-kadîr, 6/132; el-Bahru’r-Raik,7/379- Şamile-; Reddu’l-Muhtar, 2/263).

    - Malikî mezhebinde ise –şartsız olarak- kişinin, kendi kabri üzerinde Kur’an okunmasını tavsiye etmesi caizdir(V. Zuhaylî, el-Fıkhu’l-İslamî, 8/51).

    - Şafii ve Hanbelî mezhebine göre, kişinin kendi kabri üzerinde Kur’an okumayı vasiyet etmesi caizdir. Çünkü, şu üç durumda Kur’an okumanın sevabı ölüye ulaşır: Kabrin yanında okumak, okumadan sonra dua etmek, sevabını ölünün ruhuna niyete ederek okumak(bk. V. Zuhaylî, el-Fıkhu’l-İslamî, 8/51).

    İmam Nevevî’nin el-Memuunda da(15/521-522) şu bilgilere yer verilmiştir: Şafii mezhebinde daha çok şöhret bulmuş görüşe göre, Kur’an’ın sevabı ölüye ulaşmaz. Ancak, tercih edilen görüşe göre bu sevap –özellikle arkasından dua edildiği zaman- ölüye ulaşır.

    - Bazı Şafii alimlerine göre, kabrin sahibi, -arkasından dua okunsun, okunmasın- kabri üzerinde okunan Kur’an sevabından faydalanır(Yusuf el-Erdebilî, el-Envar, 1/399).

    - “Bir mezarlıkta okunan ve oradaki bütün ölülerin ruhuna hediye edilen Kur’an’ın sevabı, bölünerek mi, yoksa bölünmeden mi onların ruhuna gider?” şeklindeki bir soruya karşılık, Şafii alimlerinden İbn Hacer; “Her ölüye okunan Kur’an’ın sevabı bölünmeden tam olarak ulaşır, bu Allah’ın geniş rahmetine en uygunudur” diye cevap vermiştir(bk. Buğyetu’l-musterşidîn, s.97).

    Mehmed PAKSU

    gizemli, Henna ve altun bunu beğendiler.
  8. Alt 02-09-2009, 22:53 #8
    Ziyaretci
    Henna Mesajlar: n/a
    Allahım nihayetsiz razı olsun Alptraum...

    alptraum bunu beğendi.
  9. Alt 02-09-2009, 23:03 #9
    alptraum Mesajlar: 38.107
    Blog Başlıkları: 28
    Amin ecmain insaallah. Bende bu vesile ile konuyu detayli bir vaziyette ögrenmis oldum.

    Henna bunu beğendi.
  10. Alt 03-18-2009, 12:01 #10
    beyinsel Mesajlar: 1
    Bir kaç kelime de ben eklemek isterim aziz dostlarım,

    Konuyu başlatan alıntı kime ait bilmiyorum ama bazı bölümlerine soru işareti koyup konuyu başka yerlerden de incelemek herkes için daha faydalı olur görüşündeyim.

    Biz Peygamber efendimiz(s.a.v.)'in ve Ashabı'nın yolu olan Ehl-i Sünnet vel Cemaat itikatını takip ederiz.

    Biz de ölünün ardından dua etmek vardır ve ölüye gider...Ölüye faydası vardır (Tabiiki Allah'ın(c.c.) dilediği ve taktir ettiği ölçüde)

    Mesela Vehhabiler'de bu inanç yoktur, onlar bunu kabul etmezler, onlar şefaati'de kabul etmezler.

    Bu ise bizi ilgilendirmez...

    Ayet ve Hadis'lerle ölülere gideceği kolaylıkla ispatlanır...
    Zaten bir bölümünü'de arkadaşlar yazmış...

    Bunu yapmak konuyu açıklayan kişinin dediği gibi örf ya da törensel bir şey değildir...Bu olayı küçümsemektir...Biraz da rahatsız edicidir.

    Aşağı'da bizim tabii olmamız gereken ve kıyamette tek kurtularak fırka olan Ehl-i Sünnet itikatımız ile ilgili kısa (özet) bilgi vardır.

    Sonuç olarak siz okuyun aziz kardeşlerim, hem de ihlas vs..dua ayırd etmeden...
    Her okuduğunuzu, her yaptığınız iyiliği önce Peygamber efendimiz(s.a.v.) başta olmak üzere, herkese ve ölülerinize hediye edin...Bunu yapmak çok faziletli bir iştir...Ve Cenab-ı hak merhamet edene merhamet eder..Çünkü kabirdekiler garibdir.

    Nasıl olsa onlara gönderdiğinizde sizin sevabınızdan bir şey eksilmiyor (yani bölünmüyor)...size ne kadar sevap verilecekse yine aynısı veriliyor, ve onlara da bölünmeden gidiyor.


    Allah'a Emanet olun...
    -------------------------------------------------------------------------
    Ehl-i sünnet vel cemâ'at ne demektir?
    Hadîs-i Şerîfte, (Ümmetim 73 fırkaya ayrılır, 72'si Cehenneme gider, yalnız bir fırkası kurtulur. Bu fırka, benim ve Eshâbımın yolunda gidenlerdir) buyuruldu. Bu fırkaya, Ehl-i sünnet vel cemâ'at, kısaca (Ehl-i sünnet) denir. Ben ehl-i sünnet i'tikâdındayım demek, Peygamber efendimiz ve Eshâbı nasıl îmân etmiş ise, nasıl inanmış ise ben de öyle inandım demektir.

    O hâlde, Cehennemden kurtulmak için her müslümanın ilk önce Ehl-i sünnet i'tikâdını öğrenmesi, daha sonra da dînimizin emir ve yasaklarına riâyet etmesi lâzımdır.

    Ehl-i sünnet olmak için lâzım olan i'tikâd bilgileri nelerdir?
    Ehl-i sünnet olmak için lâzım olan i'tikâdlardan ba'zıları şunlardır:

    - Îmânın altı şartına, ya’nî Allahü teâlânın varlığına ve birliğine, eşi ve benzeri olmadığına, Meleklerine, Kitaplarına, Peygamberlerine, Âhıret hayatındaki hâllere, hayr ve şerrin, iyilik ve kötülüğün Allahü teâlâ tarafından yaratıldığına inanmalıdır. (Bunlar (Âmentü) de bildirilmiştir.)

    - Kur'ân-ı kerîmin Allahü teâlânın kelâmı olup, mahlûk [yaratık] olmadığına inanmak. Eshâb-ı kirâmın tamamını sevmek, hiçbirini kötülememek.

    - Cennetten Allahü teâlânın görüleceğine inanmak. Ehl-i kıble'yi tekfîr etmemek, ya'nî namaz kılan müslümana işlediği günâhlardan dolayı kâfir dememek. İbâdet îmândan parça değildir. Günâh işliyen mü'mine kâfir denmez. Îmân artıp eksilmez.

    - Mi'râc rûh ve bedenle birlikte olmuştur. Tasavvufu inkâr etmemek.

    - Peygamberlerin mu'cîze ve evliyânın kerâmet göstermeleri haktır. Bugün için dört hak mezhebden birine uymak, mezhepsiz olmamak.

    - Dört büyük halifenin, halîfe olduğuna ve üstünlüklerinin halîfelik sırasına göre olduğuna inanmak. Kabir ziyâreti, peygamber ve evliyâdan yardım istemek câizdir.

    - Okunan Kur'ân-ı kerîmin ve verilen sadakanın sevâbını ölülere göndermenin câiz olduğuna, bu sevâbların ve duâların ölülere ulaştığına, azâblarının azalmasına sebep olacağına inanmak.

    - Kabir suâli haktır. Kabir azâbı rûh ve bedene olacaktır. Sırât köprüsü vardır. Şefâ'ate, hesâba ve mîzâna inanmak.

    Henna ve mus'ab bunu beğendiler.