MUHAKEME.NET FORUMU

MUHAKEME.NET FORUMU (https://www.muhakeme.net/forum/)
-   Siirler (https://www.muhakeme.net/forum/siirler/)
-   -   Sözlerin Bugünki Ruhunu Yansıtsın (https://www.muhakeme.net/forum/siirler/8959-sozlerin-bugunki-ruhunu-yansitsin.html)

el_feta 10-21-2008 19:38

Annemi özledim...

Ana!!! Sen bu kadar sene nasıl çekmişsin beni.Nedir bunun sırrı?..Sen gibi olmak istiyorum...

Yoksa...Anaların kaderimidir bu?,,,Kıymeti bilinmemek...

Çok defa demiştin de ,abartıyorsun demiştim...haklısın anacım...

Haklısın...

Haklısın...

Henna 10-21-2008 20:03

Hacer'siniz.
Adınız hicret
Soyadınız teslimiyet.
Kimliğiniz insan.
Sıfatınız şefkat,merhamet ve muhabbet.
Göreviniz sa'y ü gayret.

*************************
"insan için yalnızca çabasının karşılığı vardır" Necm ,39

Henna 11-01-2008 16:25

"Der tarîki nakşibendi lâzım âmed çarı terk.TerK-i dünya ,terk-i ukbâ,terk-i hesti terk-i terk!"

RİSALE-İ NÛR

el_feta 11-01-2008 17:27

en güzel sensin,çok tatlısın,bir numarasın!!!
Fesubhanalaaahhh!!!
Bu nasıl nefs yaa!!!

Tesettürlü falan değil,örtülü artist bunlar!!!

Henna 11-01-2008 20:05

<TABLE width="100%" border=0><TBODY><TR><TD vAlign=center></TD><TD vAlign=center>Meryem’ in iffeti libasında ar
</TD></TR></TBODY></TABLE>

kıyamıyorum ama uyuma
mükâfatlandır bu gece lime lime ruhumu
doğudan doğamıyorum / batıdan batamıyor
kuzeyden üşüyor ruhum / güneye uçamıyor...
içimde bir ukde: dar can ile düşerim de yollara
efkârımdan çakır yapraklar kurur
bastığım yerde adımlarım hışırdar / görme... ufanırım...
yalvarırım ahu nisa
bu gece bana yaşmak çekmeyi öğret
etrafımda kâbusun / katran rengi rakkaslarına
rızaya giden istikameti göster
seni de bir zamanlar sana getiren o an / neydi?

Sen! ....Âdem’ in şefkat kaburgasından düşen Havva
……….Meryem’ in iffeti libasında ar
……….Kutsanmış Âmine’ nin saadeti fırkasıydın
……….Asiye’ nin sabrı otları
……….Hatice’ nin sorgusuz inancında yeşeriyordun
……….Şereflendiriyordu Fatıma’ nın müjdesi
……….Sümeyye’ nin ilk şehit kanında mihr-i gül yaşıyordun
………………….Ve yaşadıkça sen / ben öksüz kalmıyordum...

hadi bir anlık aç gözlerini görmüyor musun
şiirlerim ciğerlere batan çöl kaktüsleri...
susma! cevap ver sualime! ..
neden yalpa omurgalarım böylesine kırık
ve neden sökülmüş yelkenimin dikiş tutmaz yamaları..
bambu cundalarından sarkan halatlardayım
yakamozların titrek ışıklarında asıyorum kelimeleri...
yoksa şişlerimde atkı niyetine ördüğüm yalnızlık
çeyizlerimin arasında yabancı olmadığım bir yazgı mı,
değişmez miydi makûs talihim? ....
delirmiş topaçlar gibi döndüğünde akrepler
hınç alır gibi takır takır vurulduğunda zaman
hurricane rüzgârlarına kapılırım,
üşürüm göz yaşlarımın suyunda hem de çok üşürüm
ararım da bulamam bir türlü huzurun o ipeksi mendilini...

/ şavkı hüzün,şakaklarımdan her gün taze gelinler düşüyor /

ey saba melikesi ya sen? ..
günler omzuna asılıp baygın düşerken
yine de kin hanedanından geçmezdi adımların
fırtınalar kasnağı gerilirdi yokluk gergefine de
ketum kuşlar gibi susardın...
kerameti neydi sırrının?
kendine çizgilerden ölüm bağışlayarak
her gün bir gün doğuruyordun
vefanda kırlaştıkça zülfün de siyahlar eriyor
bir tarihten ödünç alıp bir satıra gömüyordun
kibrin o baş eğmez granit devleri
mütevazı bakışların görkeminde nasıl da devriliyordu
hani umudun şimaline tutunur bir nebze serinlerdi de kan
ya suya kanmayan gözlerinde öfken nasıl gülümserdi
ey ay peri; seni tutan o an / neydi? ..

Sen! ....Kör kuyularda Züleyha’ nın tutuşturduğu ışık
……….Gizi çözülmemiş Aslı’ nın düğmeleriydin
……….Leyla’ nın çölde kavrulan ayak izlerine
……….Kuvvet veren bileğin sırrıydın
………./ Bisutun dağlarında mecrası ak Şirin’ e
……….Tahir’ in Zühre’ li mabedinde yedi düvel yaşıyordun
………………..Ve yaşadıkça sen / ben öksüz kalmıyordum
.
beni duyuyor musun gül dalı,
sol kolun düştü / ürperdin / sanki açtın gözlerini bir ara
ılık ılık yine daldın
kim bilir hangi devirlerden hangi sisli koylara
eyvah! .. hatırladın mı yoksa bahtı kehribar günleri? ..
yüreklere yıldırım gibi düşen ihanetler gördük
iyi niyetlerin su-i istimâl edildiği günlerde içimiz kıyılırdı
ızdırap muhafızı şerri meşhur acılarda
kanardı gece gözleri kızıl şakayıkların
çoğu zaman gelmezdi gözlerin kor iniltisine uykular...

/ zaaflar cehennemin korkuluksuz basamaklarıydı /

bir çala hatırlıyordum eski gramofonda hüznü ay çehreni
fildişi taraklardan süyüm süyüm dökülürken gece saçların
musıkî şimşirde garipsenmiş
nihavent bir hüzün duyuyordum

“ kimseye etmem şikâyet ağlarım ben halime
titrerim mücrim gibi baktıkça istikbalime”

ey beyza bakarken o ciğeri istikbalin
yüreğin nasıl bir mangal ki kayıtsız yanıyordu
gözlerinde görmediğim fokurdayan semaver
sol göğsünün altına sıkıştırdığın vefan bir gram eksilmiyordu
âh o mihenk taşı nasıl bir istikrardı? ..
verimi toprağından mı ki dimdik duruyordun
ve yeşeriyordu avuçlarında yaprakları köknarların
her dem bereketinde verim; o an / neydi?

Sen! ....Mavi dehlizinde Zübeyde’ nin yürüdüğü şerefli ülke
……….Gözündeki uysal kara Tarsuslu Fatma’nın
……….Binbaşı Ayşe’ nin, onbaşı Halide’ nin çakan yıldızı
……….Gördesli Makbule’ nin Alemdar Süreyya’sında al kan
……….Nene Hatun’ un kasaturasındaki cesarette yaşıyordu
………………….Ve yaşadıkça sen / ben öksüz kalmıyordum

âh ruh-u gül,
kaç bahar konakladım asude gözlerinde
hafiflerdi ah dediğim yerde ağır yüküm
bir bağır ki miskinde rayiha-ı cennet,
ıtır kokulu rüyalarda peygamber çiçekleri toplardım…
sense “yüreğinin firdevssinden'' sararmış sayfalara fatiha
altın sayfalara “yasin suyu” serpiyordun,
sancısını sevdiğin yorgunluklar
ikiyüzseksen gün
tuz yükü puslu seferinde son buluyordu da
çetin varoluşa yüreğinden izbarço düğümleri atıp
gönül kuşağından sonsuza bağlıyordun
ve mührünü açıyordu dudaklarımın
vuslat renginde süt kokulu gecelerine,
itinayı küçümsüyordum feza gördükçe şefkatini…

heyhât! .. şimdi karşımda sessiz bir efsane uyuyordu
ömrünün çizgilerine yazıyordum şiiri
zincir baklalarından kopalı
ne kadarda özlemişim evcimen sobasında kül ekmeği
kestane kokulu ay ışıklı gecelerde ebru düşlerini...
yalnızlıkta hayalin yağına bandırırken kandil güllerini
derme çatma ak badanalı duvarlarımız ağlardı...
koşulsuz sevginin ılığından yine de sıcacıktı her lokmamız
kâbuslarımız dar etse de
korkuya kepenk öğrettiğin inanç dualarımız
ve donmuş ayaklarımızı ısıttığımız yumuşacık bir karnımız vardı
hileyi şeytan çarmıhına geren gözü pek cihangir...
hissin değirmenlerinde döndükçe zaman, öğüdün bitmezdi
yorulmaz mıydın,
fıtratın gereği miydi şahika boyu sabrın..
sedef ellerinden an be an doğru şekilleniyordu
sabırla sabrı öğreten sana o an / neydi? ..

Sen! ...İlâç kokulu gecelerin fedakâr hemşiresi
……….Alfabesi iki hece pembe dudağında büyümeyen bebeğin
……….Kasveti boğan havalarda huzur sığınağıydın
……….Sıcak ekmeğimin kokusunda son lokma dua
……….Yüce Yaratan’ ı en kutsal“Rahim” isminde yaşıyordun
.............................Ve yaşadıkça sen / ben öksüz kalmıyordum…

ey Azize... hatırlıyor musun kainatın başına yıkıldığın günü
kırk göbek soyumda görmemiştin böyle tahribat,
hoyrat esiyordu ağıdı zemheri gecede çığlıkların
zengin bahçelerinde
/cami avlusunda sabi çiçekler gibi ağlıyordun
durulan Elifin ayaklarında son durak…
ve aynı anda birbirimizin gözlerine bakıyorduk
omzumu dayanak eylemiştim titreyen ellerine
sen, besteli ağlarken bana
”sen ağlama” diyordun
o nasıl bir asaletti yıkılan mihrabında? ..
elemle demleyip imbiğinden süzüldüğüm şiirde
son durakta fersude-i bir nihavent ağlıyordum

“perde-i zulmet çekilmiş korkarım ikbalime
titrerim mücrim gibi baktıkça istikbalime”

son kuble gitmesinden korktuğum o an / neydi?

bir ses ver,el ayak çekilmeden gideceğim
yine yalnızlığın silsilesi çökecek odana
yoksa uyandırayım mı sukutun en güzel yerinde seni
uzuyor şiir,uykun kadar uzuyor
sığmıyor ki hiç bir çizgin kelâma
deryasında çırpınır zümre-i imge
küçülür yazarken seni cümle şair…
ey zühre! .. med/cezir hüzünlerle yormadan saadetimi
mükâfatlandır bu gece lime lime ruhumu,
meryem kandili, ıtri şahi çiçekler gibi beraberiz şimdi
refakat et bana, sil içimdeki katre katre efkârı
bilenir özüm / kırık aynalarda hazin bin parça yüzüm
ciğerlerimde otağı kurmuş ölüm süvarileri

lütûf eyle o vakur ellerinden bir yudum Ab-ı kevser
durma ey kutlu bilge nefesin keskin eser
arafdayım al beni…

nihayet döndün işte, gözlerini açmadan başını sallıyorsun
duyuyorum iki dudak arası sessiz çığlıklarla fısıldıyorsun

”önce şükür...
hayatın demirini,hırsın kızgın örsüne yatırırsan...
savurursan ardı sıra isyan çekilerini
bilesi ki,ellerinde şekillenen kılıç ilk senin boynun uçurur.

eyvah ki ey vah! ..
desene bitmeyecek usul-ü curcunada / nihavend-i hüznü ah! ..

“bitecek mutlak inan / umut her attığın adımda vardı,
yavaş ol...
beşerin kanatları ateşe hızla koşarken düşer
sadece zaman...
sabret; senin de adımların bastığım yerden geçer“diyorsun...

o zaman davran ey kutsî sevgili
dökülsün hak helalin iksiri dudaklarından
kasılan gururum kemikleştirmeden ruhumu
çözülüversin veliahdın bu karmaşık ESRA / RI
kaldır o mukaddes arş-ı azam ayaklarını / başıma taç eyle
sonra yavaş yavaş indir yüzüme / çek perdeyi değdir gözüme
bir defa cennete oradan bakayım, bir defa cenneti ...


Alıntı

Henna 11-03-2008 11:47

"ALLAH'ım!
Kanadı kırık bir kuş gibiyim..
Uçsam uçamıyor,göçsem göçemiyorum.
Yarım bırakılmış bir düş gibiyim..
Yardan da serden de geçemiyorum
Menzile erememe korkusu sardı benliğimi
Kolum kanadım kırık gönlüm bin pare!
Ey kalpleri evirip çeviren,ey gönüller sahibi!
Yaraları saran,dağılanı toplayan Sensin!
Varlığım Senin varlığının şahidi!
Varlığım senin rahmetinin şahidi!"

MUSTAFA İSLAMOĞLU

Henna 11-06-2008 00:23

Orta Asyada, savaşın ok ve yay ile yapıldığı
dönemlerde Türk savaşçılar, arkalarından gelebilecek bir saldırıyı önlemek
için, sırtlarını önceden bu amaçla hazırlanmiş bir TAŞ'a dayarlardı.
Bu taş "ARKA-TAŞ" veya Azerbaycan'daki telaffuzuyla "ARKA-DAŞ"
olarak adlandırılırdı. Dostluk kavramının zaman içinde,insanın arkasını
yaslayabileceği ve kendisini olabilecek kötülüklerden koruyacağı fikri ile
özleştirilmesi sonucu "arkadaş" kelimesi "dost"
anlamında Türkçedeki yerini buldu. Sırtınız "arka taş" sız
kalmasın..

gizemli 11-06-2008 08:44

aciz... aciz... aciz...
Her daim aciz.. hmm

YoK 11-06-2008 12:00

Pişmanlık Gideni Geri Getirmiyor....

ayışığı 11-06-2008 12:10

ahhh hayat senmısın bıse acı veren bızmıyız acıya gelen...


Bütün Zaman Ayarları WEZ +3 olarak düzenlenmiştir. Şu Anki Saat: 08:24 .

2000- 2025
Tüm bağışıklıklar ve idelerden bağımsız olan sözcükleri sarfetmeye mahkumdur özgürlük