Simalardaki Çeşitlilik   Konuyu açan: kipchak   İlk Mesaj: 05-31-2008 (22:30)   Son Mesaj: 05-31-2008 (22:30)    Cevap: 0    Gösterim: 1237  

Ağaç Şeklinde Aç1Beğeni
  • 1 gönderen kipchak

    05-31-2008

    Simalardaki Çeşitlilik

    Simalardaki Çeşitlilik
    Dr. Yavuz FERHATOSMANOĞLU


    "Eğer gözün varsa, insanın simasına bak, gör ki: Zaman-ı Âdem'den şimdiye kadar, belki ebede kadar, bu küçük simada, âzâ-yı esasîde ittifakla beraber, her bir sima umum simalara nisbeten, herbirisine karşı birer alâmet-i farikası var olduğu kat'iyen sabittir. Bunun için, her bir sima ayrı bir kitaptır. Yalnız san'atın tanzimi için ayrı bir yazı takımı ve ayrı bir tertip ve te’lif ister. Ve maddelerini hem getirmek, hem yerleştirmek ve hem de vücuda lâzım olan herşeyi derc etmek için, bütün bütün başka bir tezgâh ister."

    * Aynı anne-babadan dünyaya gelen kardeşlerin simalarındaki farklılıkların sebepleri nelerdir ve bu anne-babadan aynı simaya sahip yavruların meydana gelme ihtimali nedir?

    * Bizim tanımakta zorlandığımız, “Çinli, Japon” diye tabir ettiğimiz insanlar, birbirlerini nasıl tanımaktadır?


    Orta okul yıllarımda, Trabzon'a gelen Çinli turistlerle tanışmıştım. Bana göre hepsi aynıydı. Hiçbirini diğerinden ayırt edemiyordum. Ama onlar için problem yoktu. Birbirlerini şaşırmadan tanıyorlardı. Daha sonra 'Çinli' dediğim insanların, ‘Japon’ olduğunu öğrenince, farklı milliyetteki insanları bile ayırt edemediğimi anladım. Acaba bu insanlar birbirlerini nasıl tanıyorlardı?

    Aradan seneler geçti. Biyoloji Olimpiyatı sebebiyle Ukrayna'nın Artek şehrine gitmiştik. Kaldığımız yer, Karadeniz sahilinde bir tatil köyü idi. Çok güzel ve güneşli bir temmuz günüydü. Sahilin her tarafı panayır gibi kalabalıktı. Etrafta turistlerin çocuklarının eğlenebileceği lunapark gibi bir yer kurulmuştu. Sahili gezerken insanların bu bölgede sıra bekler gibi toplandıklarını gördük. Merak edip oraya gittiğimizde, yirmi kadar ressamın, toplanan bu insanların yüzlerinin resimlerini yapmakta olduğunu gördük. Önlerinde önceden çizmiş oldukları bir iki örnek resim vardı. Kimi ressamlar renkli; kimisi de siyah beyaz, onların resimlerini çiziyordu. Bir-iki ressam da bu insanların simalarına bakarak karikatür çiziyordu. İnsanların bazıları kendi resimlerini, bazıları çocuklarının resmini çizdirtiyordu. Birkaç arkadaşımız da resmini çizdirmek istedi. Resimlerimizi önce hangi ressama çizdireceğimize karar verdik. Sırada beklerken, nasıl olacak diye merak ediyorduk. Ressamların kalem vuruşları arttıkça, arkadaşlarımızın simaları da yavaş yavaş ortaya çıkıyordu. Şekillenen resim hakkında, kimimiz, 'çok benzedi' derken, kimimiz de 'daha yaşlı gösteriyor' veya 'daha genç gösteriyor' şeklinde yorumlar yapıyordu. Hiç benzemiyor dediğimiz anda, ressamın attığı bir-iki kalem darbesi, arkadaşların yüz hatlarını tamamen ortaya çıkarıyordu. Böyle bir şeyle ilk defa karşılaştığım için, o gün benim açımdan değişik bir gündü.

    Dört yıl biyoloji bölümünde okumama rağmen, yüz hatlarının herkeste bu derece farklı olduğunu ancak orada derinlemesine fark etmiştim. Aynı kişiye ait olan sima bile, çocuklukta, gençlikte, yaşlılıkta ne kadar farklı olabiliyordu. Aynı anne-babadan dünyaya gelen kardeşlerin bile simaları ne kadar farklıydı. Bu farklılık nasıl ortaya çıkıyordu? Dünyada altı milyar insanın hepsinin simaları farklıydı. Ama farklı sima sayısı, bununla sınırlı değil. Dünyada yaşamış ama aramızda olmayan insanları da düşünürsek, farklı yüz sayısı, trilyonlara yaklaşacak. Akıl almaz bir şey bu kadar sima çeşidinin, temelde iki çeşit simadan yani Hz. Âdem (as) ile Hz. Havva'dan çoğalarak yaratıldığını düşünmek, beni daha fazla hayrete düşürüyordu. Nasıl oluyordu da iki çeşit simadan, milyarlarca farklı sima meydana getirilebiliyordu.

    Sima deyince akla neler geliyor, şöyle bir düşünelim. Simada göz, kaş, kulak, burun, dudak, yanak, alın, çene, bıyık, sakal, cilt gibi unsurlar var. Acaba bu kadar mı? Elbette değil. Her birini ayrı ayrı ele almak lâzım. Meselâ deriyi ele aldığımızda; kimi insanın esmer, kiminin beyaz, kiminin siyahî, kiminin kızıl olduğunu görürüz. Deri bile sadece bunlardan ibaret değil. Derinin yağlı, kuru, ince, kalın, gözenekli olması bile görüntüsünü değiştiriyor. Deriye şekli veren elbette sadece üst deri değil; alttaki kas ve bağ dokusu, salgı bezi, kemik şekli gibi yığınla faktörü unutmamak gerekir. Çene yapısının şekillenmesinde büyüme hormonunun az veya fazla salgılanmasının oynadığı rolü bilmeyenimiz yoktur. Bir de üzerine şiirler yazılan gözü ele alalım. Göz dendiğinde akla ilkin, rengi geliyor ve o rengin ortaya çıkışında vazifeli göz içindeki kas ve bağ dokusu, kan-damar yapısı gibi faktörlerin, melanin isimli renk pigmentinin, gözün şekillenmesinde oynadığı roller göz ardı ediliyor. Ayrıca gözün yeri, şekli, büyüklüğü vb. birçok faktör de gözün şekillenmesinde rol alıyor. İnsan simalarının şekillenmesinde yüz yapısındaki faktörlerin karşılıklı münasebetleriyle birlikte başka bölgedeki yapıları da rol alır. Tiroit hormonunun salgılanmasının, gözün yüzdeki yerleşim yerine tesiri gibi faktörleri de hesaba katarsak; insan simasının çok kompleks bir sistemin işleyişiyle ortaya çıkarıldığı görülecektir.

    İki çeşit sima kalıbından (Hz. Âdem ve Hz. Havva) trilyonlarca yüz çeşidinin sebepler dünyasında genetik seviyede işletilen mekanizmalarla yaratılabileceği apaçık bir şekilde ortaya konulmuştur. Vücudumuzdaki her yapı gibi, simanın da temel arketipine (ilk örnek) ait bilgi, 'gen' denen hususî dizilişe sahip DNA polimerlerinde kodlanmıştır. İnsanda her özelliğin genetik bilgisinden iki kopya bulunur ve bunlardan birisi anneden, diğeri de babadan gelir. Genler, hücre çoğalması esnasında proteinlerle katlanarak, kromozom adı verilen, düzenli, sistematik yapılar vasıtasıyla yavru hücrelere aktarılır. İnsanın çekirdek ihtiva eden her bir hücresinde, 23 çift veya 46 adet kromozom bulunur. Üreme hücrelerinde mayoz bölünmeyle, 23 çift kromozom yarıya indirilir. Üreme hücrelerinde gerçekleştirilen mayoz bölünmenin birinci safhasında, kromozom sayısının yarıya indirilmesinin yanında, çeşitlilik üretiminde rol alan krosing-over isimli genetik rekombinasyon (çeşitlenme) hâdisesi de gerçekleştirilir. 23 çift kromozomun değişik kombinasyonları ve aynı özelliği kodlayan genlerin farklı allelleri (sürümleri) krosing-over mekanizmasıyla yaratılır. Oluşan milyonlarca farklı allellerin herhangi ikisi döllenme esnasında birleşebilir. Meselâ, anne bir çocuğuna birinci kromozomun birinci allelini aktarırken, diğer çocuğuna aynı kromozomun ikinci allelini aktarabilir. Bütün kromozom çiftlerinin birbirinden farklı olduğunu ve her özelliğin şekillenmesinde vazife alan iki farklı allelin, iki farklı kromozomda yerleşmiş olduğunu kabul edelim: Bunu bütün kromozomlar için düşünecek olursak mayoz bölünme sonunda 223 formülüne göre 8.388.608 çeşit üreme hücresi yaratılma ihtimali vardır. Yavru, annesinden farklı çeşitliliğe sahip 23, babasından da farklı çeşitliliğe sahip rekombinant 23 kromozom alarak, ebeveynleri gibi, 46 kromozoma sahip olur.

    Her bir üreme hücresinin farklı bir üreme hücresiyle birleşip bir yavru oluşturabilme potansiyelinde olduğunu düşünürsek, genetik seviyede en fazla 70.368.744.180.000 (yaklaşık 70 trilyon) çeşit yavru meydana gelebilir. Bir başka ifadeyle, aynı anne-babadan aynı simaya sahip yavrunun meydana gelme ihtimali, genetik açıdan yetmiş trilyonda birdir. Embriyonel gelişme dönemindeki anatomik, fizyolojik değişiklikleri hesaba katmadan sadece krosing-over mekanizmasıyla ürettirilen genetik çeşitlilik hesabına göre, Hz. Âdem'den (as) günümüze 70 trilyon farklı simanın oluşması, sebepler açısından mâkûl ve normaldir. Yukarıda yüze ait bir özelliğin, sadece iki farklı gen tarafından belirlendiği şeklinde bir ön kabul yaptık. Ama gerçek şu ki, genellikle bir özelliğin meydana gelmesinde ikiden fazla gen vazifelendirilmiştir. Bir özelliğin belirlenmesinde iki gen değil de en az dört genin vazife aldığını kabul edersek, genetik çeşitliliğin miktarı, yaklaşık olarak 140 trilyona çıkar.

    Mayoz bölünmede sadece kromozom çiftleri farklı kombinasyonlarda aktarılmıyor. Aynı zamanda her kromozom üzerindeki farklı genler, farklı kombinasyonlarda aktarılabiliyor. Krosing-over hâdisesinde, bir kromozomun üzerinde taşıdığı genlerin çeşidi kadar kromozom çeşidi yaratılabilir. Şu ana kadar farklı bilim adamları, farklı sayıları telâffuz etmelerine rağmen, insan genomunda, en az 30 ile 100 bin arasında gen olduğunu tahmin etmektedirler. Bir kromozom üzerinde yaklaşık 6.000 gen bulunduğunu ve her kromozom çiftinin herbirinde aynı genin farklı allellerinin bulunabileceğini (kahve göz, mavi göz gibi) kabul edelim. Muhal farz, insan genomu, sadece bir çift kromozomdan yapılmış olsa bile, üzerinde taşıdığı ortalama 6.000 genin rekombinasyonel çeşitliliği ile meydana gelebilecek haploit üreme hücresi sayısı 26.000 olmaktadır. Hakikatte haploid genomun 23 kromozom ihtiva ettiğini düşünecek olursak (26.000)23 gamet (üreme hücresi) çeşidi teorik olarak üretilebilir. Krosing-over hâdisesinde, her bir genin allellerinin karşılıklı yer değiştirdiğini düşünürsek, sayısını dile getiremeyeceğimiz kadar çeşitlilikte üreme hücresi yaratılır. Bir de bu haploit üreme hücrelerinin, karşı cinsten gelecek olan aynı çeşitlilikteki haploit üreme hücreleri ile birleşme ihtimalini hesaplarsak, zigottaki (döllenmiş yumurtadaki) çeşitlilik sayısını, hesap makinelerinde bile yazamayacağımız kadar büyük rakamlara ulaşırız. Hz. Âdem (as) ile Hz. Havva'dan günümüze gelmiş sima çeşidi sayısı bile oluşabilecek sima çeşidi yanında çok az kalır. Farklı genetik çeşitlilikteki üreme hücrelerinin farklı kombinasyonlarda birleştiğini hesaba katarsak, geçmiş ve gelecek bütün insanların simalarının yüzlerce katı büyüklüğünde genetik seviyede sima çeşidi yaratılabilir. Bu genetik seviyede çeşitliliğin üretiminde vazife alan birinci biyolojik işlemdir.

    Ayrıca, zigotun gelişmesiyle şekillenen anne karnındaki fetüste, hususî rekombinant genlerin okunma ve kullanılma sıklığı da değişebilir. Renk üretiminde vazifeli allel genlerden birinin ürünü (enzim) kahve göz renginin oluşmasına vesile olurken, diğer allelin ürünü de mavi renk teşekkülünde rol alabilir. Allellerin okunma veya kullanılma tercihliliği ve sıklığı olarak bilinen bu ikinci mekanizma da ilâve çeşitliliğin sebebidir.

    Netice olarak diyebiliriz ki, iyi ki simalarımız hep birbirinden farklıymış. Hep aynı simalı insanlar etrafımızda olsaydı, her zaman karışıklıklar meydana gelir ve birbirimizle sağlıklı münasebetler kuramazdık. Bu karışıklıklar olmadığına göre, simaların yaratılışında bir intizam, ölçü ve hikmet var demektir. Vahidiyet içindeki ehadiyet tecellilerini açıkça gösteren insan simasındaki benzerlikler ve benzerlik içindeki farklılıklar, her kişiye has sima mühürleri, Allah'ın varlığına, birliğine, Rububiyetine, Rahmaniyetine, açık işaretlerdir.

    [SES]http://www.sizinti.com.tr/dosyalar/sesler/64kbps/318/1035.mp3[/SES]

    themadwarrior bunu beğendi.



    Simalardaki Çeşitlilik Yorumları