![]() |
ilah Åžirki ve tevhidi tam deÄŸerlendirmek için iyi bilinmesi gereken kavramlardan biri de "ilâh" kavramıdır. Bu kavram iyi bilinmeden ÅŸirk de yeterince anlaşılmaz. Tevhid kelimesinin içinde yer alan bu kavram, iman ile ÅŸirk (ortak koÅŸma) arasındaki farkı ortaya koyar. Sözlük anlamı; ısınmak, alışmak, birisine aşırı sevgi ile yönelinen, kulluk edilen, mâbud haline getirilen, alışılan, düşkün olunan demektir. Kendisinden türediÄŸi 'elihe' fiili; yönelmek, düşkün olmak, kulluk yapmak, örtmek, gizlemek, alışmak gibi anlamlara gelmektedir. Kavram olarak; "kendisine ibâdet edilen, mâbud sayılan her ÅŸey, her ÅŸeyden çok sevilen, ta'zim edilen kutsal varlık" anlamında kullanılmaktadır. Tapınılan, kendisine ibâdet edilen, üstün sayılan bütün mâbudların ortak adı "ilâh"tır. Türkçede bunu "tanrı" kelimesi ile karşılarız. İslâmî istılahta ilâh; tapınılan, kendisine ibâdet edilen demektir. İlâh; ibâdet edilmeye lâyık, yani kudret ve kuvveti önünde huşû ile boyun eÄŸip ibâdet ve itaat etme gereÄŸi duyulan, herÅŸeyin O'na muhtaç olduÄŸu bir varlık demektir. İlâh kelimesi, gizlilik ve esrârengizlik mânâlarına da gelir ki, böylece ilâh, görülmez ve ulaşılmaz bir varlıktır. İlâh, İslâmî ıstılahta ÅŸu anlamlara gelir: "Otorite sahibi, kanun koyan, ibâdet edilen, rızık veren, hesaba çeken, kendisine ihtiyaç duyulan." İlâhlık ve otorite birbirini gerektirir. İlâh denildiÄŸinde, aklımıza, hayatımız için kanun koyan, nizam ve hukuk belirleyen ve kayıtsız ÅŸartsız hâkimiyet sahibi Allah (c.c.) gelmelidir. İnsanın fıtratında kendinden üstün bir varlığa yalvarma ve tapınma ihtiyacı yatar. Her insan bir ÅŸeye tapar. İnsanlar fıtrattan gelen ilâh edinme ihtiyacını sadece Allah'a yöneltmezse, baÅŸka ilâhlara tapar ki, bu da insanı ÅŸirke ve küfre sokar. Kur'ân-ı Kerim'de öncelikle Allah'ın ilâhlığı üzerinde durulur. Tek ilâh Allah'tır, yani kendinden baÅŸka kulluk edilecek, tapınılacak, yönelinecek baÅŸka bir ilâh yoktur. Câhiliyye döneminde, gerek Mekke müşrikleri gerek yahûdi ve hristiyanlar Allah'a inanıyorlardı; fakat Allah'ın ilâhlık vasıflarını baÅŸkalarına da vererek, Allah'a karşı en büyük yalan olan ÅŸirke düşmüşlerdi. İlâh tektir ve O da Allah'tır. Allah; her ÅŸeyi yaratan, insanları bir gün bir araya toplayacak olan, öldüren ve dirilten, kendisine güvenilen, yalvarılan, sığınılan, kendisi için zaman ve mekân sınırı olmayan ve varlıkların eksikliklerinden bütünüyle uzak olandır. O halde, sadece bütün bunlara gücü yeten "ilâh" tır ve O da bir tanedir. Birden fazla ilâh olması mümkün deÄŸildir. Birden fazla ilâh inancı, kâinatın var oluÅŸu ve iÅŸleyiÅŸindeki nizam ile ters düşer. Evrenin varlık ve nizamındaki mükemmellik, Allah'ın tek ilâh olmasının bir delilidir. Allah bu konuda şöyle buyurur: "Allah hiç evlât edinmemiÅŸtir. O'na ortak hiç bir ilâh da yoktur. Aksi takdirde her ilâh kendi yarattığını sevk ve idâre eder ve bir gün mutlaka onlardan biri diÄŸerine gâlip gelir, üstün çıkıp büyüklenirdi. Allah Onların (müşriklerin) bütün isnatlarından münezzehtir." (23/Mü'mi-nûn, 91) Yani, her ilâh baÅŸka bir ÅŸey dilerdi. Her ilâh diÄŸerinden farklı bir ÅŸey yapmak, bağımsız olduÄŸunu ve egemenliÄŸini göstermek isterdi. Bunun sonucunda da bütün kâinat yerle bir olurdu. Halbuki kâinatta muazzam bir düzen vardır. Öyleyse bütün kâinata hükmeden ilâh tekdir ki, O da Allah'tır. Bütün evren, içindeki varlıklarla birlikte, gücü her ÅŸeye yeten, bilgisi her ÅŸeye ulaÅŸan bir İlâh'ın kontrolündedir. İnsanlar bu İlâh'a yönelirler, O'na duâ ederler. Korkuları bu İlâh'tandır, güvenleri de bu İlâh'adır. Bu İlâh'a her ÅŸeyiyle baÄŸlıdırlar, O'nu her ÅŸeyden çok severler. Elbette bu ilâh âlemlerin Rabbı olan Allah'tır. "Lâ ilâhe illâllah" kelimesinde belirtildiÄŸi gibi, Allah'tan baÅŸka hiç bir ilâh yoktur. İlâhlık vasıflarının en önemlisi, Allah'ın hayatımız için kanun koyan, nizam ve hukuk belirleyen olmasıdır. EÄŸer kanun koyma, insanlar için hukuk belirleme Allah'tan baÅŸkalarına verilirse, bu onlara ilâhlık vasıflarını da vermek olur ki, bu da ÅŸirktir. Bu mânâda kanun koyucu olarak ilâhlık taslayan tâğutlar tarih boyunca çıkmıştır ve çıkacaktır. Günümüzde ve tarihte en çok görülen ÅŸirk çeÅŸiti budur. "Kim tâğutu reddedip Allah'a iman ederse, muhakkak ki, kopması mümkün olmayan sapasaÄŸlam kulpa yapışmış olur." (Bakara, 256) Kur'ân-ı Kerim bize bütün Peygamberlerin tevhid akidesiyle gönderildiÄŸini bildirir. Âyet-i kerimede şöyle buyurulur: "Ey Muhammed! Senden önce gönderdiÄŸimiz her Peygambere; Benden baÅŸka ilâh yoktur, Bana ibâdet/kulluk edin diye vahyetmiÅŸizdir." (Enbiyâ, 25) İnsanoÄŸlu her zaman bir ilâha inanma, sığınma ve ondan yardım istemeye muhtaçtır. İnsan, bazı ÅŸeylerden korkar, bazı ÅŸeylere gücü yetmez de baÅŸkalarından yardım ister, bazı ÅŸeylere sığınır, bazı ÅŸeyleri kendinden üstün görür. Bütün ümitlerinin bittiÄŸi yerde, görmediÄŸi, tanımadığı, hayal etmediÄŸi bir gizli 'ilâh'tan yardım ister. Çevresinde gördüğü bütün olayların kendi gücünün dışında olduÄŸunun farkındadır. Bu olayları bir gücün yaptığına inanır. Bunlara benzer daha birçok sebepten dolayı insan sığınacak bir melce, sığınak arar. Peygamberlerin tebliÄŸ ettiÄŸi Allah inancından uzaklaÅŸan toplu-luklar ve insanlar, yaratılışlarında ve pratik hayatlarındaki bir ilâha baÄŸlanma ihtiyacını baÅŸka ÅŸekillerde giderirler. Tarihte ve gün-ümüzde gerçek anlamda dinsiz insan olmadığı gibi, ilâhsız insan da yoktur. Kimileri, hiç bir tanrıya inanmadığını söylese bile onun içerisinde, sığındığı, baÄŸlandığı, yardım istediÄŸi, her ÅŸeyden çok sevdiÄŸi, her ÅŸeyden çok büyük saydığı bir 'ÅŸey' mutlaka vardır. İşte o 'ÅŸey' onun için bir tanrıdır. Kur'ân-ı Kerim çok ilginç bir örnek veriyor: Bir takım insanlar kendi görüşlerini, kendi isteklerini, kendi emirlerini en üstün ve doÄŸru görürler. Bırakın bir dinin emrine uymayı, toplumda geçerli olan hiç bir kural onları baÄŸlamaz. Bu tip insanlar, kendi keyiflerine uyarlar. Kendi hevâlarından (arzularından) baÅŸka kutsal, kendi isteklerinden ve görüşlerinden üstün güç ve doÄŸru kabul etmezler. İşte bu tür insanlar için Kur'ân-ı Kerim; "Gördün mü o kendi hevâsını (istek ve arzularını) ilâh/tanrı edinen kimseyi. Åžimdi onun üzerine sen mi bekçi olacaksın?" (Furkan, 43) demektedir. İlâh zannedilen ÅŸey, insan üzerinde var sayılan 'güç'tür. Bu kimilerine göre ateÅŸ, kimilerine göre güneÅŸ, kimilerine göre gökler, kimilerine göre yıldızlar, kimilerine göre madde, kimilerine göre ataların ruhu, kimilerine göre tabiat (doÄŸa), bazılarına göre devlet erki, kimilerine göre iyilik ve kötülük tanrılarıdır. Hatta kimi insanlar ve toplumlar, baÅŸlarındaki yöneticileri, kralları ilâh, ya da yarı ilâh saymışlardır. Nitekim Firavun, elinin altındakilere "ben sizin en büyük rabbınızım/ilâhınızım" (79/Nâziât, 24) diyordu. Japon kralları, güneÅŸin/tanrının oÄŸlu, bir çeÅŸit Budist dini olan Lamaların büyüğü Dalay Lama yarı tanrı sayılıyor. Bir çok ülkede diktatörler, tanrı gibi algılanmış, karşı konulmaz üstün güce sahip, her dedikleri yapılması gereken, kızdığı zaman gazabıyla herkesi cezalandırabilen tanrılar gibi düşünülmüştür. Hatta birçok yerde bu diktatörler adına dikilen heykellere insanlar secde edercesine saygı göstermektedirler. Tarihte, Tevhid Dininden uzaklaÅŸmış bütün toplumlarda farklı ilâh düşünceleri geliÅŸmiÅŸtir. Kimileri inandıkları ilâhlar adına putlar ve mâbetler/tapınaklar yapıp o putlara tapınmışlardır. Bu putların taÅŸtan, tunçtan veya ahÅŸaptan yapılmasının fazla bir önemi yoktur. İnsanlar, ilâhları adına kendi elleriyle heykeller yapıp, sonra da buna, ilâhımız veya bizi ilâhımıza götürecek aracımız diyorlar ve o heykellere tanrı diye tapınıyorlardı. Kur'ân-ı Kerim'e göre, yer, gök ve ikisinde olan her ÅŸey, bir olan Allah'ındır. Yoktan var eden yalnızca O'dur. Bütün nimetler O'nun elindedir. Sonsuz güç ve kuvvet yalnızca O'nundur. Bütün iÅŸler yani kader O'nun elindedir. Yerde ve gökte olan her ÅŸey isteyerek veya istemeyerek O'na boyun eÄŸer. Her ÅŸey O'nu tesbih eder (O'na ibâdet eder, O'nu zikreder). Yerde ve gökte yalnızca O'nun hükmü geçer. O'nun bir benzeri ve eÅŸi yoktur. Hiç bir ÅŸey O'nun dengi olamaz. O'nun RabliÄŸinin, ilâhlığının, hükmünün, yaratıcılığının ortağı ve yardımcısı yoktur. O hiç bir ÅŸeye muhtaç deÄŸildir. Mutlak anlamda yardım edici O'dur, mutlak anlamda ceza verici yine O'dur. O, gerçek ve mutlak olan yegâne 'ilâh'tır ve O'ndan baÅŸka ilâh yoktur. İslâm, bu sıfatları taşıyan Rabbe, Allah demiÅŸtir. Bu isim ilâh kavramından farklıdır. Benzeri, eÅŸi, ortağı, çoÄŸulu, olmayan bir Allah kavramı. Bu, kâinatın sahibi, mutlak yaratıcı ve azamet sahibi 'ilâhın' özel adıdır. İnsanlar bir çok ilâhlar düşünmüşlerdir, düşünebilirler de; ama 'Allah' birdir ve O'nun hakkında baÅŸka türlü düşünmek de mümkün deÄŸildir. Allah, hem ilâhlık (ulûhiyet), hem rablık (rubûbiyet), hem hâkimlik (hâkimiyet), hem de meliklik (mülûkiyet) sıfatlarına, iÅŸlevine sahiptir. İlâh'ın Kur'an'daki Iki Mânâsı: Kur'an'da 'ilâh' daha çok iki anlamda kullanılmıştır: Birincisi, hak olsun bâtıl olsun, bütün insanların kendisine ibâdet ettikleri ma'bud; İkincisi, gerçek ibâdete lâyık olan, âlemlerin Rabbi olan Allah. İlâh Düşüncesi: Hz. Âdem'den belirli bir zaman sonra insanlar, Tevhid inancının dışına çıkmaya baÅŸladılar ve ikinci Âdem Hz. Nûh'tan sonra da yaptıkları heykelleri ilâh haline getirip onlara tapındılar. Daha sonradan gelen birçok kavmin arasında ve günümüzde dünyanın çeÅŸitli yerlerinde bu bâtıl inanış devam etmektedir. KiÅŸinin inandığı ilâh, onun ihtiyaçlarını karşılayan, duâlarına karşılık veren, sıkıştığı zaman imdadına koÅŸan ve her bakımdan üstün (müteâl) olmalı. Bu ilâh, insanın sahip olmadığı birçok özelliÄŸi taşır. Ülûhiyet (ilâhlık), aynı zamanda ulaşılamayacak yüce bir makamdır. Kimileri bu ilâhlarını somut bir ÅŸekilde, put halinde cisimleÅŸtirmiÅŸlerdir. BirçoÄŸu da insana ait birtakım özellikleri onlara vermiÅŸlerdir. Eski yunan tanrıları, insanlar gibi kavga ediyorlar, birbirlerinin hanımlarına göz koyuyorlardı. Eski İran dini Mazdeizm'in iki tanrısı vardı ve sürekli kavga ederlerdi. Birisinin kötülükleri, diÄŸerinin iyilikleri yarattığına inanılırdı. Eski Azteklerin ilâhı zâlim bir savaşçıydı. Kimileri birtakım hayvanları, kimileri zamanı, kimileri ruhları, kimileri yerleri kutsal sayıp, onlara bir ilâh gibi saygı göstermiÅŸlerdir. GeçmiÅŸte bu tür acayip ve sapık ilâh inançları çoktu. İslâm, bütün peygamberler vâsıtasıyla bu tür ilâh düşüncelerini kaldırmış ve insanlar hakkında hakk olan Allah inancını getirmiÅŸtir. Çünkü bu inanç, insanların kendi kafalarından ve eksik görüşlerinden deÄŸil; bizzat insanların Rabbi Allah'tan gelmiÅŸtir. Böylece, Tevhid dinine inanan insanlar 'ilâh' konusundaki düşüncelerini ve inançlarını düzeltebilmiÅŸlerdir. Ancak buna raÄŸmen tarihte olduÄŸu gibi günümüzde de aklını kullanmayan, Kur'an'a kulak vermeyen insanlar, hâlâ yanlış ilâh inancını sürdürmektedirler. Allah'a ait bir sıfatı veya sıfatları bir baÅŸka varlığa veren, onu ilâh gibi düşünmüş olur. Dinimizde bunun adı ÅŸirktir. Allah'ın yaratma, öldürme, diriltme, affetme, azab etme, yoktan var etme, kutsal olma, nimet verme, hüküm koyma gibi sıfatları, baÅŸka ÅŸeylerde, baÅŸka varlıklarda var sayılırsa, onlar 'ilâh' haline getiriliyor demektir. Bu baÄŸlamda bir kimse; bir kiÅŸinin, bir kurumun veya bir baÅŸka ÅŸeyin, tıpkı tanrı gibi olduÄŸunu kabul etmesi, "tıpkı tanrı gibi yaratıyor" diye düşünmesi, onu ilâh saymasıdır. Günümüzde bu tür ilâh fikrini çokça görmek mümkündür. Üzülerek söylemek gerekirse, bilimin bu kadar ilerlemesine raÄŸmen insanlar hâlâ, geçmiÅŸteki câhiller gibi sapık ilâh inancını terketmemiÅŸlerdir. Bugün kimileri, atalarının ruhunu, kimileri devlet yöneticilerini ve kahramanları, kimileri devlet örgütlerini, kimileri uluslararası kuruluÅŸları tıpkı ilâh gibi görmektedirler. Bunların gücü çok büyüktür ve bunlara asla karşı gelinmez diye inanılmaktadır. Gazete sayfalarında görülen 'futbol ilâhı', 'müzik ilâhı', 'sanat ilâhı', 'seks tanrıçası', 'ey falanca ÅŸarkıcı sana tapıyorum', 'ey sevgili sana tapıyorum' gibi ifadeler iÅŸte bu yanlış ilâh fikrinin çok çirkin görüntüleridir. Kimileri bir spor yıldızını, kimileri bir müzik ve film yıldızını kendisi için en üstün örnek sayar, onun peÅŸinden gider, onu taparcasına sever, ondan baÅŸka üstün ve kutsal bir ÅŸey düşünmez. İşte bu yanlış fikir onu sapık ilâh fikrine, yani ÅŸirke sürükler. Rejimlerin, devlet adamlarının, diktatörlerin, partilerin, meclis-lerin koydukları ilkeler ve kanunlar, yaptıkları iÅŸler, uygulamalar, 'karşı gelinemez, deÄŸiÅŸtirilemez, itaat edilmesi zorunlu ilkelerdir' düşüncesi, onları ilâh saymanın çaÄŸdaÅŸ görüntüleridir. İnsanlar bu gibi otorite sahiplerinde olaÄŸanüstü bir güç var sanmaktalar, dolaysıyla onlarda ilâhlık sıfatları görmekteler. Bazılarının, 'birtakım kiÅŸilerin veya grupların fikirleri, ilkeleri, kanunları en üstündür, onların üzerinde güç ve otorite yoktur' ÅŸeklindeki düşünce ve inançları, onların dinleridir. Aynı konuda âlemlerin rabbi Allah'ın insanlar için indirdiÄŸi hükümlere aldırmamak, onları reddetmek, ya da onların yerine kiÅŸilerin ve kurumların hükmünü kabul etmek; onları ilâh haline getirmenin göstergesidir. Diyelim ki, herhangi bir konuda Allah'ın koyduÄŸu bir ölçüsü veya bir hükmü var. Buna karşın aynı konuda bir kiÅŸinin, siyasÃ* bir otoritenin, devletin veya baÅŸka bir gücün tam aykırı bir görüşü veya ölçüsü bulunmaktadır. Bir insan Allah'ın hükmüne raÄŸmen onları benimser, inanır ve peÅŸinden giderse; iÅŸte o kabul ettiÄŸi hükmü veya ölçüyü koyan kaynağı ilâh haline getirmiÅŸ demektir. ÖrneÄŸin, Allah (c.c.), Kur'an-ı Kerim'de içki içmeyi yasaklıyor, fâiz alıp vermeyi haram sayıyor, kadınlara örtünmeyi emrediyor, ama birtakım yöneticiler veya yetki sahipleri, içki içmeyi normal görüyor, fâizsiz ekonomi olmaz diyor, ya da birileri kadınların örtünmesini çaÄŸdaÅŸ kıyafet deÄŸil diye yasaklıyor. Bazıları, 'Allah'ın ölçülerinin geçerliliÄŸi yoktur, bu zamanda uygulamak zordur, ama yöneticilerin koyduÄŸu hüküm daha doÄŸrudur, zamana daha uygundur, biz onları tercih ederiz' derlerse, iÅŸte bu inanç baÅŸkalarını ilâh haline getirmedir. Kim herhangi bir ÅŸeyi Allah'tan fazla severse, bir ÅŸeye Allah'tan fazla saygı gösterir, Allah'tan korkar gibi ondan korkarsa, kim Allah'ın dışında herhangi bir ÅŸeye veya insana tapınırsa, kim Allah'ın hükmüne aykırı olarak baÅŸkalarının ilkelerini daha üstün sayarsa, iÅŸte o insan, bütün bunları ilâh haline getiriyor demektir. Farklı ilâhlara inananlar, bu inançlarını zaman zaman ortaya koyuyorlar. 'Falanca devletin, filanca uluslararası kuruluÅŸun, falan adamın ilkeleri her ÅŸeyin üstündedir' diyen kimse, Allah'ı deÄŸil onları ilâh tanıyor demektir. İslâm'ın ezelî, ebedî, deÄŸiÅŸmeyen ve evrensel ilkesi ÅŸudur: "Lâ ilâhe illâllah, Muhammedü'r Rasûlullah" Yani, "Allah'tan baÅŸka ilâh yoktur; Hz. Muhammed Allah'ın rasûlü, elçisidir." "Allah ile birlikte baÅŸka bir ilâh edinip tapınma. O'ndan baÅŸka hiç bir ilâh yoktur." (28/Kasas, 88) |
Bütün Zaman Ayarları WEZ +3 olarak düzenlenmiştir. Şu Anki Saat: 19:36 . |
2000- 2025
Tüm bağışıklıklar ve idelerden bağımsız olan sözcükleri sarfetmeye mahkumdur özgürlük