Sen anka kuşu sürgünüsün. Umutlarını kaf dağının ardında bırakıp, çaresiz bir yenilginin pençesinde yalvardıkça, dimağına acının tadı yapışır..

Kimler küstürdü seni anka?

Gücenmek en çok senin hakkın bilirim. Gölgenle çeliştiğin tüm gündüzlerde bencil bir yalnızlığa itilsen de, güneş hasmın değildir yanılıyorsun anka… dağlara yüklenince kalbin, göğe cisminin silüeti yansır..

Gitme anka bu diyardan; aşkın sonu muamma, sevdanın avuntu…

BAŞına gelenlerle BAŞına gel(e)meyenlerin bileşkesidir seni ârafta koyan. Yukarıdan aşağıya bir göz var üzerinde, nazar değil, belki buyruk. Bu kurak ellerde toprak kokusuna hasret kalsam da, verme gözyaşlarını anka, ben hasretime galibim…

Farkında mısın anka? Henüz ruhuna giydirebileceğin bir parça libasın bile yok! Tutturmuşsun bir nakarattır gidiyor, gittikçe ölüyorsun. Madem bir kıyamet böler uykularını, neden hep âraftasın anka?

Köprüleri yıktın sebeplerin hakimiyetinde. açma avucunu anka! Ağlamadan kına yakmaz bizimkiler!

Ne badereler atlattın, ne baldıranlar tattın hatırlama..

Gönlünde derebeyliğini kuramayan tüm selef topluluğu baruta kin güdüyor. İnan anka en çok sana yakışıyor; silah, sebep ve siyah…

Sınırlı sabrını esneterek uzak tutamazsın acını, uzatırsın anka…

Çatlarken geceler orta yerinden, sen gözü açık ölmekten, gözü kör ben gitmenden korkuyorum…

Bir gece ansızın inşa edilmeyen kalbine tapusuz diye yıkma emri veremezsin anka! Kendinle konuşmak ayıp sayılalı duvarlar ördün bilmeden kalbinle arana…
Haydi ifşa et kalbini; şifa bulsun ruhun…


alıntı