Fecrin gönlümde aksettirdiği bir hicranla nazarımı sakladım
İstikamet ve hal vahasında sessiz adımlarımla bir nefesle hüznü yudumladım
Yol bir can emir, akıl o an cenahım için akmaya muhtaç olmuş aşkı emir kokladım
Sessiz ve sakin bir eda ile etrafımda işittiğim o senfoni ahengine şevkle adımladım




Ne kadar bir zaman geçmişse, henüz vakit var diyemedim
Aklımdan ve izanımdan ne kadar emindim nefsim için ne sefil bir halde iken dedim
Bir bir hüzünle kalbimin hicran sayfalarını açmayı düşündüm, titredim ve elendim
Neydi bu kadar yıldıran, hatta bilinmeyen bir haşyeti ruhuma yaşatan, fakirleştim




Gözler aranıyor, akıl ne kadar farkı fark ederek aklaşıyor
Zahir ve batın inhizarında hakikat vecdini bir lahza ile ruhuma sürurla koklatıyor
Umman yüreğimde neden ziyadesiyle manalaşıp, feza halimde umutla bedelleşiyor
Neden suallrın ardı arkası kesilmeden vaktin sükut eden halinde vidana sesleniyor




Bu hal ve ahval üzerine tefekkür etmek, elhak şart oluyor
Ermeyen bir akıl ne yapsın, tevhidi tedrisatı nasıl tarihin insicamından çıkartsın
Ecdadımın vecdini, fedayı aşk ile bedelleştiğini hangi çehreyle bu ruhuma anlatsın
Kuruyan kuyuların, yıkılan camilerin, katledilen nesillerin feryadını kim saklasın




İçimin titremeeye meyyal hali sudur etmeye başladı
Kim ne kadar haklıydı katledilen ve hunharca hukuku çiğnenen gönüller ne figandı
Yasama ve yardı tahakküm etmek için mi vardı, beyaz kanlılık ne kadar bühtandı
Hak ve hakikate bigane kalmış gönüller yıllarca nefsleri uğruna vicdanımı sızlattı



Mustafa CİLASUN