Orjinal boyutu icin tiklayin 960x540px.
Hak Ve Hakikatin Sahibi








Nasıl cüret ederim
Miskin ve sefil bir haldeyim
Acziyet ve nedamet benim, rahmet senin
Mağfiretin için ümit ederim, yoksa dünyayı neyleyim
Hali perişanlığımla hadsiz ve zafiyet içinde niyaz eylerim

Hangi âleme baksam
Gözlerin kararıyor nasıl anlatsam
Güven ve samimiyet için hangi kapıyı çalsam
Yitik sevdaların ibretine kansam, aşkı Huda için el açsam
Ne kadar dert ve çilem varsa bir lahza unutsam ve adansam

Sözüm olmaz dervişlere
Senin pak zatı celalini zikredenlere
Ecir ve inayet için gece gündüz kendinden geçenlere
Her sır, hikmette sabırla, metanetle, basiretle hamt edenlere
Sende var olan, varlığından arınan, o gönül münevverlerine

Arifi ne çok severim
Senin hududunu koruduğu için güvenirim
Dünya ve nimetleri için avutan şeyhleri neyleyim
Kendi ve efradına dokunulmazlık zırhı giydirenleri bilirim
Senin kullarını aldattıkları, avuttukları için şikâyet ederim

Kendi halinde fakirim
Ne kadar cemiyet ve cemaat tanıdıysam
Sohbet ve irşatlarından nasiplenmek arzusundaysam
Mürit ve şeyhlerin zehap ve zafiyetleriyle karşılaştıysam
Taaccüp ettim, cehaletime verdim, sükûta çekilmekle kaldım

Anlayışta bir yanlışlık vardı
Tasavvur denilen irfan ve izan çok uzaktı
Rengârenk kıyafet, sünnet diye tercih edilenler tuhaftı
Bir dönemin geleneksel örf ve adetlerini yaşatmak farktı
Akide ve İbrahim’i bir inancın müntesibi olmak çok uzaktı

Sualler boşlukta kaldı
Her hoca veya şeyh kendi zaviyesinden baktı
Farklı düşüne ve fikrini söyleyenleri tekfir ederek dışladı
Ümmet şuuru, vahdet hassasiyeti artık çöl bedevilerine kaldı

Mustafa Cilasun