Sinema
Bir Zamanlar Anadolu'da   Konuyu açan: candanag   İlk Mesaj: 01-13-2012 (14:34)   Son Mesaj: 01-22-2012 (12:02)    Cevap: 5    Gösterim: 3687  

Ağaç Şeklinde Aç10Beğeni
  • 1 gönderen candanag
  • 4 gönderen candanag
  • 2 gönderen pınaran
  • 1 gönderen alptraum
  • 2 gönderen azure

    01-13-2012

    Bir Zamanlar Anadolu'da

    Özet: Nuri Bilge Ceylan, son filmiyle kentsel kaygılarını bir kenara bırakıp, tekrar taşranın sıkıntılı dünyasına ama bu sefer bir cinayet hikayesinin gerilimi ile dönüyor... Yolların tek düzeliği ve kasabanın insana ...

    Film Puani: 3 üye puan vermiştir 5.33/ 10.00


    Özet: Nuri Bilge Ceylan, son filmiyle kentsel kaygılarını bir kenara bırakıp, tekrar taşranın sıkıntılı dünyasına ama bu sefer bir cinayet hikayesinin gerilimi ile dönüyor... Yolların tek düzeliği ve kasabanın insana yeni bir şey sunmamasının sıradanlığını fona alan Bir Zamanlar Anadolu'da adıyla da klasiklere gönderme taşıyor.

    Bir doktor ile bir savcının 12 saatlik gerilimli öyküsünün peliküle aktarıldığı filmin başrollerinde Muhammet Uzuner, Yılmaz Erdoğan ve Taner Birsel yer alıyor. Senaryoda Ebru ve Nuri Bilge Ceylan'ın yanı sıra Ercan Kesal'ın da imzası var.

    Bu sene Cannes'da Altın Palmiye için yarışan film, Nuri Bilge Ceylan'a Uzak ve Üç Maymun zaferlerinden sonra Cannes'da Büyük Jüri Ödülü'nü de kazandırdı.
    Bir Zamanlar Anadolu'da (2011) - Beyazperde

    Once Upon a Time in Anatolia (2011) - IMDb

    Nuri Bilge Ceylan iftiharla sunar: Bir Zamanlar Anadolu'da | film fecir

    Filmin Türü:

    Dram

    Diger Türleri:

    polisiye

    Yap?m Y?l?:

    2011

    Yapim Ülkesi:

    Türkiye

    Oyuncular:

    Muhammet Uzuner, Yılmaz Erdoğan, Taner Birsel....

    alptraum bunu beğendi.




    Bir Zamanlar Anadolu'da Filmiyle ilgili Yorumlar




      Permalink - Mesaj no 1  01-14-2012, 16:50

    → Bir Zamanlar Anadolu'da


    Ilk 45 dakikasinda nerdeyse hicbirsey göremedigimiz filmde ceceli köyüne gitmeleriyle beraber biraz da olsa konuya rastladigimiz 60. dakikalarda ve geri kalan 60 dakika da filmin bitisiyle beraber bir konu bu kadar uzatilarak anlatilir dedim. Filmde dakikalari uzatmak icin 2 saate sigdirmislar. Halbuki 60 dakika ya rahatlikla sigdirilabilecek bir film.

    Savci ile doktor arasindaki gecen muhabbetin Savcinin hanimi oldugu kanisina varmistim ve zannedersem dogruda cikti. Doktor ise muallakta kalan biri. Filmin sonundaki otopside düsünmesi ve son karari vermesi de muallakta kalan bir sonuc olarak aklimizda kaldi. Domuz bagi yapilmasida sadece arabaya sigmasi ile olacak kadar kücük dikkat edilmemesi gerekn birsey oldugunu zannetmiyorum. Siyasi bir mesajda olabilir Nuri Bilge Ceylan uzun metrajli film olarak cekmeseydi daha güzel olurdu.
    alptraum - ait Kullanıcı Resmi (Avatar) alptraum

      Permalink - Mesaj no 2  01-16-2012, 16:55


    Bir Zamanlar Anadolu’da ile ilgili düşüncelerim

    Uyarı: Aşağıda yazılı olanlar filmin içeriği ile ilgili birçok bilgi/alıntı içermektedir. İzlemeyenlerin okumamasını tavsiye ederim. İzlemek isterlerse, güzel görüntü ve ses kalitesi ile saniyesini kaçırmadan izlemelerini öneririm. Özellikle ayrıntı seslerin kaçırılmaması önemli olduğundan, iyi bir ses sistemi ya da sağlam bir kulaklık ile izlenmesi yerinde olur.


    “İnsan” bir zamanlar yoktu, “Anadolu” bir zamanlar yoktu. Toprağın varlığını, insanın varoluşu izledi. 2012’nin şu ilk günlerine değin insanlık kendini tanı(t)ma için farklı yollar denedi. 21. Yy.’da ise bunun en önemli araçlarından birisi olarak sinema karşımızda ortalama 100 yıllık geçmişiyle. Türler oluştu, bakış açıları zenginleşti, farklı saiklerle farklı kesimlere derdini anlatmak, farklı heyecanlara götürmek için bizleri, bu sektör olanca hızıyla büyümekte ve ürünler ortaya koymakta. Türk sineması ise geçirdiği büyük zorluklardan sonra dünya çapında konuşulan, ödüllere layık görülen filmlerin çekildiği bir yer haline gelmeye başladı. İzleyiciler olarak bizler de, kendi kıstaslarımıza göre beğenilerimizi oluşturduk, sanatın bir dalı olarak içselleştirdik. İnsan olmanın dayanılmaz göreceliliği sanat dallarına yansımakla birlikte sinemada bu çizgiler bazen soluklaştı bazen belirginleşti. İyi film şöyle olmalıdır, böyle olmalıdır, süper bir film bu kabilinden bilgilerimiz oluştu. Ortalama değerlere bakıldığında ise, özellikle Hollywood’un dayattığı belli bir süre dahilinde (ki ort. 90-100 dak. diyebiliriz) içerisinde yemeklere attığımız değişik baharatlar gibi aşk, dram, aksiyon katılması uygun görüldü. Bu çizgilerin dışına çıkan yönetmenler/filmler ya çok zor kabul edildi ya da zayıf gösterildi. Özellikle Amerika ve Avrupa sineması için farklı durumlardan bahsedilebilirken, Türkiye sineması için gerçekçi olmak gerekirse, aşağıda bahsedeceğimiz film, özellikle süresi bakımından, sahnelerin yavaş akışı, gelişme bölümünde ilginç hareketliliğe karşın beklenmedik şekilde sonlanması, genel Türk izleyicisinin yabancı olduğu durumlar.


    Nuri Bilge Ceylan (NBC) sineması diye bir gerçek oluştu artık Türkiye’de. Bazı yönetmenler için de aynısı geçerli. NBC’yi burada farklı kılan ise son birkaç filminin uluslararası ödüllere layık görülmesi, dolayısıyla da dünya sinema meraklıları tarafından bir izleyici kitlesi oluşturması. Kasaba ile başlayan uzun metraj macerası 2011 yılında Bir Zamanlar Anadolu’da (BZA) ile devam etti. Yönetmeni ve filmlerini klasik yorumlamada, sinema izleyeni açısından kabaca iki tür de oluşmadı değil: karakterlerin özel duruşları, fotografik sahneler, kırsalın dönüşümünde duran kentli yaşamının açmazları, kısacası az sözle çok şey anlatma ya da gösterme gücünü kendisinde bulan, yönetmeni göklere çıkaran kitle bir yanda, klasik modern sinema formuna daha yakın duran, izleyicinin senaryoları bayağı, akışı yavaş, rutini rahatsız, tipleri önemsiz bulmasından yola çıkarak fazlasıyla kötüleyenler ise diğer yanda. BZA ise bu keskin formları bir derece ortaya getirebiliyor ve daha fazla seyirciye hitap edebiliyor (aynı zamanda daha fazla gişe rakamı ile). Burada diyalogların daha fazla, tanıtımın daha geniş çevreli ve bir önceki filmi Üç Maymun’dan gelen olumlu etkilerin olduğu da bir gerçektir.


    Aşağıda okuyacaklarınızı basit tespitler, ya da “ne var bunda” diyerek yorumlayabilir, benzer görüşlere filme dair başka yorumlarda da karşılaşmış olabilirsiniz. Çok önemli bulup yazmadığım kısımlar da olabilir elbette…


    Açılış sahnesinde boğuk seslerin olduğu 3 kişilik bir sohbet ortamı görüyoruz, bu üçlünün ilişkisi filmin başından sonuna da bizi rahat bırakmayacak zaten. Anadolu denince akla ilk başta İç Anadolu Bölgesi gelir. Anadolu’nun farklı duyarlılıklarını ve görselliğini bir sinema filmiyle anlatmanın kolay olmadığını en iyi bilenlerden olan NBC, film öncesi keşifleri sonrasında senaristlerden Ercan Kesal’in (muhtar) de doktor olarak görev yaptığı Kırıkkale’nin Keskin ilçesini üs olarak belirliyor. Kıvrımlı taşra yolları, tenha topraklar, doğanın o sessizliği ve bir anda kendini gösterecek havası yanı başımızdadır artık. Doğanın kendine özgü sesi köpek sesleriyle raks eder bu havada filmin açılışında. Karakterler belirir sonra birer birer: Savcı, komiser, doktor, asker… taşra bürokrasisi kısmen bizimledir film boyunca. Bir cinayet olayı olduğu ve gömülen şahsın aranması hikayesi belirir yavaş yavaş. Hava kararmaya yakın başlar arama hikayesi ve sabah gün ağarıncaya kadar da devam edecektir. Film bize 12-14 saatlik bir zaman dilimini 2,5 saatte sunmaktadır. Uzun görünebilir ilk bakışta ama, o anı hissettirmek için ben güzel bir süre diye düşünüyorum. Anadolu, aşırı hızlı yaşanılan topraklar değildir, ağırdır burada yaşam, gün içerisinde yapılacaklar az buz bellidir, sürprizlere pek yer yoktur. Bunu hissettirmek, o rutin yaşamı izleyiciye anlatabilmek 90 dakikaya da sığdırılabilirdi ama, sevdiğiniz bir yemek ortamından 2-3 dakikada kalkma zorunluluğu gibi bir his yaratırdı bence.


    Dış mekan, gece sahneleri boyunca bürokrasinin dedikodularını, kendilerince sorunlarını dinliyoruz. Her karakterin ayrı bir hikayesi olduğunu da o bazı anlardaki duruşlarından, bekleyişlerinden çıkartabiliyoruz. NBC, benim de sevdiğim tarzda işin içine kara mizah dozunu düzeyli bir şekilde serpiştirmiştir bu arada. Eski-yeni neslin örnek olarak yoğurda bakış açısı, komiserin utanmadan yoğurt kaplarına kaymaksız diye yazabiliyor olmalarını eleştirmesi, “artık zararsıza güzel diyoruz, faydalıdan geçtik” tespiti…


    Çekimlerin çoğunun gece olduğu düşünülürse ışık açısından nasıl büyük bir zorluğun üstesinden gelinmesi gerektiği de bilinmelidir. Ve film boyunca sağlanan ışık (araba farları aracılığıyla özellikle) rahatsız etmiyor izleyenleri. Ay ışığı da görece yardımcı oluyor.
    İnsan olarak hoşumuza en çok giden konulardan biri de kadın-erkek meseleleridir. NBC, komiserin telefon görüşmesiyle güzel bir yaklaşım sergiliyor bu konuda, ayrıca yine komiserin ağzından “nerede bir karışıklık görürsen kadına bakacaksın” tespiti ile ayrı bir güzellik katıyor cinayet vs. sorgulama olayına.


    Türk izleyicisine özellikle de taşrada yaşayanlara garip gelmese de daha yüksek yaşam şartlarının olduğu yerlerde yaşayanlar için taşradaki Toros-Şahin gibi arabaların bürokrasi de kullanımı güzel bir detay olmuş kanımca. Bir de bu araçların şoförleri yol konusunda bir çekişme halindedir devamlı (yol-iz bilmezsin, adliyeye şoför olmayı bilirsin çemkirmesi)
    İnsan kusurludur. Sinemada çok fazla mükemmel karakter izledik şimdiye kadar. Ama burada tüm çıplaklığıyla baştan sonra kusurlu normal insanlar görmekteyiz. Görev anlamında dahi en yüksekten en düşüğe sorumluluk açısından eksiklerimiz basbayağı ortada. Komiser kazma-kürek diyor devamlı, iki kişi emre itaat babında koşturuyor, ama ne yazık ki ikisinin elinde de kürek…


    Anadolu kırsalının hane olmayan alanlarında (kamu jargonuyla mücavir alanda) geceyi geçiren insanlar gecenin o ürpertisini, insan olmanın zayıflığını iliklerine kadar hisseder. Buna rüzgar, yağmur-kar vs. gibi zorlu doğa koşulları da eklenirse hayat boyu unutamayacağınız anılar yaşatabilir bu topraklar size. Filmimizde doktor, ihtiyaç görürken hayatı boyunca unutamayacağı kabartmalara denk geliyor. Asıl absürtlük, bu sanat eserine oranın yerlisi Arap karakterinin “he vardır bizim buralarda” diyerek geçiştirmesi, normalleştirmesi..


    Kamu çalışanı için fazla mesai diye bir gerçek var, kabul edelim. Hayat bir yandan devam ediyor, biriktirilen paralarla bu topraklarda ya ev-araba alınır (kat çıkılır), çoluk-çocuk everilir vs. bordrodaki her ayrıntı önemlidir kamu çalışanı için, hayat şartları zor, malumunuz. Ayrıca Arap karakteri üzerinden belki birçok yabancının ve şu an kentte doğup büyüyenlerin anlayamayacağı, yaşadıkları stresten bir nebze kurtulmak için kovan kovan mermi boşaltmaları. Böyle bir gerçeklik var, Anadolu erkeği, ateş ederek rahatlıyor, o malum üçlemenin bir ayağını uygulamalı yerine getiriyorsa değmeyin keyfine.


    Başlarda bahsettiğim hayatın bir zamanlar olmaması bizler için, ve bir süre sonra yine olmayacak olması, filmin değişik yerlerine yedirilir hep. Ölüm aranırken hayat sorgulanır yolda hep, bu gel-gitin ortasında dışarıdan bakıldığında basit, ama bir insan için çok büyük muhakemeler... İşte bu insanların anlatacak hikayeleri oluyor, eskiden de vardı, bundan sonra kent hayatının anlatılacak hikayeleri daha bayağı kalacaktır diye düşünüyorum.


    Toros-şahin arabanın garip geleceğinden bahsetmiştik yukarıda, diğer garip gelecek olan ise kırsalı bilmeyenler için (Türkiye koşullarında kentli için de geçerli bu durum ne yazık ki) herkesin mazot/gaz alacak yerinin belli olması, detay belki ama kasabaya dair güzel bir ayrıntı.


    Kadın erkek ilişkilerinde artık Türkiye’nin de ciddi bir gerçeği olan boşanma konusunda da dem vurulur, hem de kallavi klişe üzerinden (iyiki çocuk yokken boşanmışsın muhabbeti), bunun devamı ise diğer bir klişe olan, bu dünyaya çocuk getirmemeye ilişkin olumlu bakış.
    Bir başka karakterin bambaşka bir hikayesi vardır; ya da halledemediği sorunu diyelim. Savcının, bir kadın üzerinden anlattığı ölüm hikayesi. Doktorun bakış açısına savcının delirircesine bakışları, kadınları anlayamayan erkekleri bir daha yüzümüze vurur. Önem verdiklerimiz, önemsizlermiş gibi algılarlarsa meseleleri nerelere varabiliyor hayat, son nefese kadar peşimizi bırakmadan, güzel soru, ama cevabı muğlak.


    Tek bizim milletimizde mi var bilemiyorum ama, ciddi şekilde bir ağaca dalma hastalığına tutulmuşuz. Arap karakteri üzerinden bunu rahatlıkla görüyoruz. Hemen bir boşlukta imkan varsa ağacın meyvesini iç etmesi söz konusu. Bu noktada elma metaforuna girmek gereksiz diye düşünüyorum. İnsan olarak emekleriz, yürürüz, sendeleriz ve bir noktada dururuz demekle yetiniyorum.
    Sorguya dair savcı-komiser diyalogunda CMUK’a (Ceza Muhakemeleri Usul Kanunu) ve Uyum Kanunlarına gönderme Türkiye’nin siyasal/sosyal hayatına dair bir başka dönüşümü ve bakış açısını da gözler önüne koymakta.


    Bir işi meslek edinen insanların zamanla tecrübelerinin oluşması çok normal karşılanacak bir durum. Ama ülkemizde o kişi asker ya da polis olursa bambaşka bir gerçeklik karşımıza çıkıyor. Bu noktada komiserdeki gerginlik, zanlıya dair düşünceleri, doktoru uyarması önemli ipuçlarıdır.


    Farklı izleyici kesimlerinden aldığım yorumlara dönük olarak söyleyebilirim ki, en beğenilen bölüm köyde geçen özellikle muhtarın performansına dair… bir kere daha fazla diyalogun olmasının etkisi büyük, oyunculuğa laf etmeye gerek yok. Anadolu kasabalarında/köylerinde sıklıkla karşılaşabileceğimiz muhtar profili var karşımızda, konuşmasının belli bölümlerinde tespihi cebe atıp çıkarması bile ayrı bir doğal. Filmin mizahi yönüne en büyük katkılardan birini bu bölümde eşekçi muhabbeti, Anadolu’da bilinen bir gerçekliğe ya da mite daha parmak basıyor, bilmeyenlerin gülemeyeceği kesin, yeni nesiller de uzak bundan tabi ki, eşek bile görmeyen nesiller yetişiyor artık. Olay eşekçilikle de kalmıyor lakaba dönüşüyor ki, artık kaybolmaya yüz tutmuş, önemli bir sosyal değere dem vuruluyor.


    Anadolu’da,küçük bir yerleşim yerine daha güçlü kamu kişilikleri gelirse acaba nasıl kar sağlayabilirim, nasıl bir hizmeti buraya getirtebilirim görüşü hakimdir ne yazık ki. Ama zordur dedik ya yaşam buralarda, her sınıftan insan için ayrı bir zorluk yönü var. Köylünün muhtara dair olumsuz bakış açısını ise arada yakalarız, yabancı olmadığımız bir durum daha.
    Eskiler çocuklarını numaralandırırdı. Yeni nesil bu jargona daha uzak sanırım. Bizim 1 numara şurda, 2 numarayı evlendirdik, 3 koca bekliyor vs. son çocuk için tekne kazıntısı tabiri ise sevdiğim sözlerdendir.


    Kent-kırsal hayatında edindiğimiz alışkanlıkların başında yeme-içme gelir. Sofrada bahsedilen kuzu eti meselesi buna güzel bir örnektir. Yeni nesiller kuzu eti kokuyor, ağır vs. türünden serzenişlerle reddedebiliyorlar, kuru-yağsız dana eti, fast-food köftesi en beğenilen olabiliyor ortamına göre. Allahtan son dönemlerde Vedat Milor gibi gastroturistler aracılığıyla halkımız, özellikle genç kesim bir nebze olsun bilinçleniyor.


    Anadolu’da elektriklerin iki de bir ya da kötü hava koşullarında gitmesi, belirsiz bir süre gelmemesi anormal bir durum değildir; alıştık bununla yaşamaya. Artık pek yapılmayan ise, muhtarın da yaptığı gibi, o boşluk anında içinden felak-nas surelerini okumasıdır.
    Filme dair ortak vurgu yapılan konulardan birisi de köylü güzeli kavramıydı. Böyle bir hayal vardır, filmde ise yansıması, gaz ocağında. Neler neler düşünüyor acaba o çayları dağıtırken diye, bir b.şehir de 3 senede nasıl bir değişime uğrayabilir diye düşündürten bir güzellik. Ve karakterlerimizin bu güzelliğe kayıtsız kalamamaları, doğal insan formatı yine film boyunca olduğu gibi.
    Arabayla yolculuklarda, sohbet ya da düşüncelere dalma dışında genellikle yapılan müzik dinlemektir. Film boyunca bu anlamda tek müzik olarak karşımıza günün ağarmasıyla birlikte arabada seyrederlerken çalan Allı Turnam parçası çıkıyor. Anadolu topraklarını müziğiyle başarılı bir şekilde temsil eden Üstad Neşet Ertaş, filmi bu anlamda fazlasıyla tamamlıyor.


    Filmin başında canlı gördüğümüz öldürülen kişiye ulaşıldığında köpeğinin başında durduğu görülmektedir ki, köpeklerin sahiplerine bağlılığı, iz sürmeleri vs. ile insanlardan artı yönlerine ilişkin güzel bir sahne olmuş. Ama komiserin köpeği kovalaması, .iktiri çekmesi ise tam Anadolu usulü, bravo
    Filmin basından beri gördüğümüz komiserin savcıya ilişkin tenkitleri ölü bulunduktan sonra doruk safhaya ulaşır: bu dünyada halay başı olacaksın, muhabbeti….

    Arabaya ölünün yerleştirilmesinde Arap’ın tarladan arakladığı kavunu umarsızca ölünün yanına atması ise hayat ve ölüm arası gel-gite, ölümün sıradanlığı yanında hayatın basitliğine güzel bir örnek yine….
    Filmin bu kısımlarında katilin, çocuğun babası olduğunu ileri sürmesi, hapisten çıkana kadar komisere çocuğu emanet etmesi diğer önemli anlar olarak belirtilebilir. Ayrıca zayıf karakterli 3. Şahıs olarak karşımıza çıkan küçük kardeşin bir yerde “ben öldürdüm” demesi Anadolu düşüncesinde, aile içerisinde güçlü karakterin güçsüz karaktere hamilik yapması olarak değerlendirilebilir.


    Filmin sonuna kaynaklık eden morg sahnesi ise muhtarın konuşmasıyla paralellikler sunuyor, kentli insan için çok önemsiz bir mesele gibi duran morg-gasilhane yapılanması muhtarın gözünden ve filmin sonunda otopsi görevlisinden güzel veriliyor. Hastanenin imkansızlıkları, saymanlıkla olan mücadele kasabalıların en önemli sorunu olarak hep vardı, daha da var olmaya devam edecek. Son olarak merak edilen konu diri diri gömme meselesine ilişkin ve doktorun bence meslek etiğine aykırı davranarak bunu tutanakta belirtmemesi, dedik ya herkesin bir kusuru/hatası vardır, yönetmen bence doktora ait insani hatayı sona saklamaya çalışmış. Hoş, doktorun kısa bir evlilik geçirdiğini filmin başlarında öğreniyoruz, boşanmanın sebeplerine girilmiyor ama normal olmayan bir şeylerin olduğu da sezinleniyor. Bence doktor, kadını ve çocuğu düşünerek, katil ne kadar az ceza alırsa o kadar daha iyi olur bu aile düşüncesinden hareket ediyor olabilir.


    Jenerik akarken alıntı olarak Anton Çehov’un ismine rastlarız. NBC’nin başucu yazarlarından olduğunu öğreniriz sonrasında. Rus edebiyatına meraklı olan bünyeleri daha da fazla meraklandıracaktır yazarın eserleri, ben şahsen Çehov’un hikayelerini okumamıştım şimdiye kadar, bundan sonra ucundan başlayacağımı düşünüyorum.
    Şimdiye kadar güldüğümüz, eğlendiğimiz, kendimize göre sonuçlar çıkardığımız yerli yapımlarla kıyaslamak doğru olmaz bu filmi. Ne daha önce gişe rekorunu elinde bulunduran filmlerle ne de gelecek ay vizyona girdikten sonra yeni gişe rekorunu alacak alan 1453 ile. Hepsinin ayrı birer yeri var, bu yapımın ise özel bir yerinin olacağı kesin Türk sinema tarihinde.


    “Yalnız ve güzel ülken”e bu armağan için teşekkürler Nuri Bilge Ceylan.
    alptraum, safinaz, p?naran ve 1 diğerleri bunu beğendiler..
    candanag - ait Kullanıcı Resmi (Avatar) candanag

      Permalink - Mesaj no 3  01-18-2012, 20:40

    → Bir Zamanlar Anadolu'da


    #candanag# Güzel yorumunuz ve ayrıntılı analizleriniz için çok teşekkürler..
    alptraum ve safinaz bunu beğendiler.
    pınaran - ait Kullanıcı Resmi (Avatar) pınaran

      Permalink - Mesaj no 4  01-19-2012, 03:54

    → Bir Zamanlar Anadolu'da


    Her izledigi filme böyle yorum yapsa candanag film elestirmenliginde ekol haline gelir
    p?naran bunu beğendi.
    alptraum - ait Kullanıcı Resmi (Avatar) alptraum

      Permalink - Mesaj no 5  01-22-2012, 12:02

    → Bir Zamanlar Anadolu'da


    Candanag,bende bu yorumu alıntı yapıyorsunuz sandım.Mükemmel bir değerlendirme yapmışsınız.Yorumunuz filmin önüne geçti.Teşekkürler
    alptraum ve p?naran bunu beğendiler.
    azure - ait Kullanıcı Resmi (Avatar) azure