BEDÜİZZAMANIN ELLERİ

Tilloya Gidiş “Kılıç kesmez el keser” Molla Said Tilloya gider… Yine ilimle meşgul olur… Bir gece rüyasında Abdülkadir Geylani hazretlerini görmüştür… Hazret kendisine hitaben: “Molla Said! Miran aşiret reisi Mustafa ...


Ağaç Şeklinde Aç1Beğeni
  • 1 gönderen Unnecessary

  1. Alt 07-16-2009, 23:50 #1
    Unnecessary Mesajlar: 726
    Tilloya Gidiş “Kılıç kesmez el keser”



    Molla Said Tilloya gider…

    Yine ilimle meşgul olur…

    Bir gece rüyasında Abdülkadir Geylani hazretlerini görmüştür…

    Hazret kendisine hitaben:

    “Molla Said! Miran aşiret reisi Mustafa Paşa’ya gidiniz…

    Kendisini hidayet yoluna davet ediniz…

    Yaptığı zulümden vazgeçmesini,

    Namaz kılmasını tavsiye ediniz…

    Aksi takdirde öldürünüz…” der…

    Molla Said uyanınca gerekeni derhal yapmak için yola düşer…

    Miran aşiretinin mahalline gider…

    Mustafa Paşa’nın çadırına girer…

    Paşa içerde değildir…

    Birazdan Paşa gelir çadırına…

    Herkes de bir saygı, bir izzet, bir çaba…

    Fakat Molla Said oturduğu yerden kımıldamaz…

    Paşa Molla Said'e: “Neden geldin?” diye sorar…

    Molla Said cevap verir:

    "Seni hidayete getirmeye geldim. Ya zulmü terk edip namazını kılacaksın,

    Veyahut seni öldüreceğim."

    Mustafa Paşa Molla Said’in kılıcını işaret ederek, alay etmek ister...

    “Bu pis kılıçla mı?”

    Molla Said cevabını, kulaklara çiviler…

    “Kılıç kesmez, el keser…”

    Mustafa Paşa Molla Said’in Alimlerle münazara etmesini ister…

    Kazanırsa o zaman istediklerini yapacağını söyler…

    Molla Said bütün alimleri ilzam eder…

    Mustafa Paşa iddasını kaybedince namaz kılmaya başlar…

    Ve yaptığı zulümden vazgeçer…



    Mardin’den Bitlis’e Gidiş



    Bediüzzaman on sekiz yaşında bir delikanlıyken,

    Takvimler henüz bin sekizyüzlü seneleri sayarken,

    Mardin’de hürriyetle ilgili fikirlerini herkese anlatmış.

    Bazıları anlayıp hak verirken,

    Gönül gözü kapalı bazı kimseler söylenenleri anlayamamış…

    Vali Bey’i almış bir telaş, bir evham…

    Gitsin istemiş Bediüzzaman Mardin topraklarından…

    Ardı sıra askerler, önde Bediüzzaman…

    İstendiği için değil bu gidiş…

    Milletin karışıklığa düşmemesi için her zahmet…

    Öğle ezanı okunmuş yolda…

    Ama… Bediüzzamanın elleri kelepçeli…

    Bediüzzaman, ellerinin çözülmesini istemiş…

    Bütün çabası namaz kılmak içinmiş…

    Askerleri almış büyük bir evham…

    “Açamayız, emirdir”, demişler…

    Bediüzzaman’ı hiddete getirmişler…

    “Alın size kelepçe” der gibi değil,

    Nazik bir edayla açılmış kelepçeler…

    Düşüvermiş askerlerin ayak dibine...

    Bediüzzamanın elleri dua için açılmış bu kez…

    Fakat O yine de, nefsine pay vermez…

    Namazın kerametidir der…

    Çünkü ne olursa olsun O,

    Namazını geçirmez…



    Kastamonu Sürgününe Gidiş



    Bediüzzaman’ı bu defa Kastamonu’ya götürmekteler…

    Suçu malum… İman, Kur’an hizmeti…

    Karakola getirirler Bediüzzaman’ı…

    Merdiven altında bulunan bir yere hapsederler…

    Üzerine koca bir Alman kilidi vurup,

    Bir polise emrederler…

    “Bunu zehirle öldür, ne yaparsan yap!”

    Emir çok zulümlüdür…

    Fakat polis, imanlı bir kuldur…

    Kalbi Üstad’a hemencecik ısınmıştır…

    Bir seher vaktidir…

    Polis, Bediüzzaman’ı kontrole gelmiştir…

    Gel gör ki, yatak boştur, oda boştur…

    Kocaman kilit sökülmüş, demir parmaklıklar açılmıştır.

    Can korkusu polisi esir almıştır…

    Büyüklerine ne diyecek, suçunu nasıl affettirecektir…

    Hem Bediüzzaman nasıl ve nereye gitmiştir?

    Biraz sonra polis, bir sesle irkilir…

    Arkasındaki onu bir hayli sevindirmiştir…

    Bediüzzaman ellerinde bir ibrikle çıkagelmiştir…

    Anlaşılan Bediüzzaman abdest almaya gitmiştir…

    İşi bittiğinde de hemen hücresine geri dönüp:

    “Korkma Mehmet! Bu zalimler ne sana, ne de bana dokunamayacaklar”

    Diyerek, polisin gönlüne su serpmiştir…

    Bediüzzamanın elleri…

    Allah’ın izniyle demir parmaklıkları da geçmiştir…



    Denizli Mahkemesine Gidiş



    Yine bir hapis yılıdır…

    Mekân Denizli ilidir…

    Yeni bir mahkeme günü gelmiştir…

    Nur Talebeleri ikişer ikişer birbirlerine kelepçelenmiştir…

    Mahkemeye götürülenler içinde, Bediüzzaman en öndedir…

    Onun da elleri Mehmet Fevzi ağabeyin elleriyle kilitlenmiştir…

    Yol üzerinde bir kabristana rast gelinir…

    Bediüzzaman için ne gidilen yerin telaşı vardır,

    Ne de içinde bulunduğu durumun vahameti…

    O yalnızca yapması gereken vazifelerin peşindedir…

    Bediüzzaman ellerini açar semaya…

    Fatihasını okuyup, bitirir…

    Âmin derken ellerini yüzüne götürür…

    Fakat…

    Mehmet Fevzi ağabeyin elleri kalkmamıştır…

    Şaşılacak şey değil, çünkü…

    Mehmet ağabeyle kelepçelenen, onun, bunun değil,

    Bediüzzaman’ın elleridir…



    Emirdağ’a İlk Gidiş



    Bediüzzaman, Emirdağ’a götürülmüştür…

    Emir gelmiş…

    Bediüzzaman’a karakolun karşısında bir ev tutulacakmış…

    Ev sahibi alkolik bir insan olduğu için itiraz etmek istemiş:

    “Ben sarhoş, O hoca, nasıl geçiniriz?”

    “Olsun” demiş Bediüzzaman: “Varsın sarhoş olsun.”

    Bediüzzaman eve taşınmış…

    Ev sahibini yanına çağırmış…

    Alkolik adam ezile büzüle gitmiş Üstadın yanına…

    “Sen içer misin” diye soran Bediüzzaman’a,

    “Sabah akşam demez içerim Efendim” diye cevap vermiş…

    Tebessüm etmiş Bediüzzaman…

    Elleriyle adamın sırtını üç kez sıvazlayarak…

    “Haydi oğlum! Sen de bundan vazgeçersin” demiş…

    Alkolik adam bir daha ağzına hiç içki almamış…

    Sabah namazını Bediüzzaman’ın yanında kılmış…

    Bediüzzaman’ın elleri…

    Hem şifa, hem merhamet dağıtmış…



    Bediüzzamanın Elleri



    O eller ki…

    Mis kokardı…

    Abdest, namaz nuruna banmış,

    Pamuk, pamuktu…

    O eller ki…

    Kalem, kâğıt tutar,

    İlim saçardı…

    O eller ki…

    Duaların kabulüne vesileydi…

    O eller ki…

    Hürriyet sembolüydü…

    Topkapı’dan, Bayezid meydanına kadar giderken

    “Zalimler için yaşasın cehennem” diye bağıran Bediüzzaman’ı

    Semayı yumruklayarak onaylıyordu…

    O eller ki…

    Cumhuriyetçiydi…

    İnsanlara cumhuriyet dersi verdiklerin için,

    Karıncalarla rızkını paylaşıyordu…

    O eller ki…

    Her daim Allah’ı tesbih ediyordu…

    On binlerce risalenin tashihini yapıyor,

    Hakikatten başka hiçbir şey yazmıyordu…

    O eller ki…

    Bediüzzaman’ındı…

    On dört yaşında dediği gibi,

    Kılıcıyla değil…

    Küfrün belini, o mübarek elleriyle kırmıştı…

    Bediüzzaman’ın elleri kalem ve kâğıt tuttu sadece,

    Kılıçla vatanını müdafaa ettiği de oldu bazen…

    Fakat o eller ki…

    Bu aciz insanlığa, Risale-i Nur gibi bir kurtuluş ışığı bahşeden…

    Yüce ve bin defa öpülecek ellerdi…

    Söylenecek söz çok olsa da

    Aslında tek cümle yeterdi…

    O eller… O’nun, Bu’nun değil…

    Bediüzzaman’ın elleriydi…
    NURDAN HUYUT

    3rd eng bunu beğendi.
  2. Alt 07-17-2009, 00:24 #2
    3rd eng Mesajlar: 675
    bunun bende flv formatında olanı var ama nasıl yulıcem bılmıyorum

Kullanıcı isminiz: Giriş yapmak için Buraya tıklayın

Bu soru sistemi, zararlı botlara karşı güvenlik için uygulamaya sunulmuştur. Bundan dolayı bu kısımı doldurmak zorunludur.