Su Devr-i Dâimi   Konuyu açan: kipchak   İlk Mesaj: 05-31-2008 (19:48)   Son Mesaj: 05-31-2008 (19:48)    Cevap: 0    Gösterim: 4139  

    05-31-2008

    Su Devr-i Dâimi

    Su Devr-i Dâimi
    Ali KURTOĞLU


    Canlıların yapısındaki temel unsurlardan biri sudur. Su, canlılar için hayatî bir önem taşır. Nitekim Allah (cc); "Hakkı inkâr edenler görüp bilmediler mi ki, göklerle yer bitişik (bir bütün) idi, onları Biz ayırdık, hayat sahibi olan her şeyi sudan yaptık. Hâlâ inanmayacaklar mı?" (Enbiya, 30) beyânıyla suyun canlılar için önemini bildirmektedir.

    Su; okyanuslara, denizlere, göllere, akarsulara, yer altına ve atmosfere çeşitli formlar (katı, sıvı veya gaz) halinde depolanmıştır. Yerkabuğunda sıvı halde bulunan su kitlesine, hidrosfer (su küre) adı verilir. Yeryüzündeki suyun % 97'si deniz ve okyanuslarda tuzlu olarak, % 2,2'si de kutuplarda buz halinde bulunur. Geriye kalan % 0,8'i ise, yer altı ile göl ve nehirlerdeki tatlı sulardır. Eğer her yıl tatlı suyun eksilen kısmı kadar, yağışlarla yeni tatlı su verilmeseydi, yeryüzünde kuraklık hâkim olur ve bundan canlılar büyük zarar görürdü.

    Allah'ın (cc) ilâhî icraatına perde olan kanunlarla, okyanus ve denizlerdeki su buharlaştırılır
    ve bulut halinde karaların üstüne taşınır; sonra onlardan yağmur hâsıl edilip ihtiyaç sahiplerine ulaştırılır. İşte deniz ve okyanuslardaki suyun buhar halinde atmosfere, atmosferdeki suyun yağışlarla yeryüzüne, yeryüzündeki suyun akarsularla tekrar denizlere ulaşması şeklinde devam eden ölçülü, dengeli ve dinamik su hareketine 'hidrolojik devr-i daim' (su çevrimi) adı verilmektedir

    Su Devr-i Dâimi

    Okyanus ve denizlerde sıcaklığın 0,1 °C'lik yükselmesiyle, buharlaşmada % 2,4'lük bir artış
    meydana gelebilmektedir. Atmosfere taşınan buharın % 88'i okyanuslardan kaynaklandığından, karalara düşen yağış miktarı da önemli derecede okyanuslardaki buharlaşmaya bağlıdır. Diğer yandan denizlerin % 71'inin tropik kuşakta bulunması sebebiyle, buradaki değişmelerin tesiri dünya çapında hissedilmektedir. Nitekim atmosfere bırakılan karbondioksitin artması neticesinde, aşağı atmosferin genel ısınmasına bağlı olarak, son yıllarda yaşadığımız anormal iklim değişiklikleri sebebiyle görülen sel ve kuraklıklar, yeryüzünün hassas dengeler üzerine kurulduğunu açık olarak göstermektedir.

    Atmosfere dönen buharın diğer kaynakları ise, akarsu, göl ve topraktan kaynaklanan buharlaşma ile bitkilerden çıkan terlerdir. Bitkilerden terleme sebebiyle saniyede 16 milyon ton su, yeryüzünden atmosfere geri dönmektedir.

    Dünya üzerine yılda ortalama 1.000 mm yağış düşmektedir. Bu miktar yılda 505 trilyon ton suya tekabül etmektedir. Suyu, sürekli bir denge içinde, bir ölçüye göre döndüren Allah (cc); "Biz gökten, belirlediğimiz bir ölçüye göre su indirir ve onu yerde dinlendiririz. Ama dilersek, onu yerden gidermeye de kâdiriz." (Mü'minun, 18) beyânıyla dikkatimizi su devr-i dâimine çekmektedir. Âyetin ifadesinden de anlaşıldığı gibi yeryüzündeki sular, Allah'ın (cc) rahmet hazinelerinden indirilmekte, inen suların bir kısmı yer altında depolanmakta, bir kısmı da pınar ve nehirlerle göl ve denizlere ulaştırılmaktadır.

    Havada buhar halinde daima su bulunmaktadır. Bu şekilde tutulan su ise, ancak 24 mm yağış verebilecek miktardadır. Buna göre bir su molekülü atmosferde ortalama dokuz gün kalmakta ve atmosferde tutulan su yılda yaklaşık 40 defa yenilenmektedir. Buharlaşan bir su molekülü günde 100-1.000 km uzaklığa taşınmakta, buna karşılık denizlerdeki su molekülü ortalama 3.000 yıl kadar denizde tutulmaktadır.

    Su devr-i dâiminde insan faktörü
    Su devr-i dâiminin karalardaki basamağında, sulak alanlar ve ormanlar önemli bir vazife görmektedir. Tarım alanlarının çoğaltılması, turizmden para kazanma ve buna benzer bazı yaklaşımlar sebebiyle, sulak alanların tahrip edilmesi ve ormanların azaltılmasıyla su devr-i dâimindeki denge bozulmuştur.

    Ormanlardaki ağaçlar, yağmur damlacıklarını karşılayarak, onların yaprak-dal-gövde üzerinden toprağa yumuşak bir geçiş yapmasına vesile olur. Sonbaharda, toprağı örten yaprak tabakası ise, yağmur damlacıklarının vurucu gücünü azaltan diğer bir unsurdur. Ayrışarak humus formuna dönüşmüş bu yaprak tabakası, kendi ağırlığının 9-10 katı su tutma kapasitesine sahip kılınmıştır. Yağış sularının arazi eğimi yönünde akıp gitmesi, bu yaprak tabakasıyla engellenerek, suların yer altına sızması sağlanır. Yağış esnasında toprağa süzülen su ne kadar fazla olursa, yağıştan faydalanma da o kadar artar. Uzun bir süre yağış olmasa bile, zengin yer altı su kaynakları ihtiyacımız olan suyu karşılayabilir.

    Su, toplumların ekonomik ve sosyal yönden gelişmesinde de önemli bir faktördür. Ancak coğrafî konum (dağlık ve ovalık alan farklılıkları), denize olan mesafe, hava akımları, enlem ve iklim gibi çeşitli faktörlere bağlı olarak dünyanın bazı bölgeleri diğer yerlere nazaran daha az yağış alabilmektedir. Bugün dünya nüfusunun 1/4'ünün yeterli miktar ve kalitede su bulamadığı bilinmektedir. Suya olan talep, 20. yüzyıl boyunca, nüfus artışı ve sanayileşmeye bağlı olarak yaklaşık 8 kat artmıştır. Gelişen dünya, kalkınma programlarını tatlı su kaynaklarının sürdürülebilirliğiyle uyum içinde yürütmediği takdirde, tabiata verilen zararda artış, bunun neticesi olarak da kullanılabilir su miktarında azalma olabilir.

    Bilindiği gibi, bir ülke veya bölgedeki su varlığı sadece yağış miktarına bağlı değildir. Yağış kadar önemli bir başka husus da, bu yağıştan ne kadar istifade edilebilindiğidir. Yağıştan faydalanma nispeti üzerinde, arazinin şekli, jeolojik yapısı, toprak özellikleri, bitki örtüsü; yağışların şekli, mevsimlere göre dağılışı; sıcaklık ve buna benzer faktörler önemli roller oynamaktadır. İnsan; bitki örtüsü ve arazi kullanım şekli gibi faktörlere kolayca müdahale edebilmektedir. Bu müdahale yağıştan faydalanmayı artırma yönünde olduğu gibi, aksi yönde de olabilir. Ne yazık ki, insanoğlu kendisine rahmet olarak indirilen yağmurdan yeterince yararlanamamaktadır. Buna örnek olarak ülkemizi gösterebiliriz. Türkiye'ye yılda ortalama 642,6 mm yağışla toplam 501 milyar m3 su indirilmektedir. Fakat sulak alanlarla ormanlar tarım ve turizm alanlarına dönüştürüldüğünden, ülkemize indirilen yağmurun büyük kısmı toprağa süzülme imkânı bulamadan akıp gitmektedir. Tahrip edilen sulak alan büyüklüğünün, Van Gölü'nün 3 katından daha fazla olduğu, yıllar öncesinde Türkiye'nin % 72'si ormanlarla kaplıyken bugün bunun % 26'lara kadar düştüğü dikkate alınırsa, ülkemizi kuraklığa kendi elimizle nasıl sürüklediğimiz gayet iyi anlaşılır. Su çevrimi, stoğun ve akış süreçlerinin iç içe geçtiği bir rahmet tablosu gibidir. Bu tablo; insanın dünya hayatında canlı, sağlıklı ve temiz kalabilmesi için, su gibi bulanmadan ve donmadan sürekli hareket halinde olması gerektiğini göstermektedir.

    Kâinatta canlı-cansız bütün varlıklar, yaratılış gâyeleri doğrultusunda bir saatin çarkları gibi uyum içinde çalışır. İnsan bu hassas düzenin işleyişine dikkatle baktığında, ne bir kusur, ne de bir israf bulur. Su devr-i dâimiyle; kutuplarda buz halinde tutulan, okyanus ve denizlerde dinlendirilen, ırmaklarda akıtılan, yer altında depolanan, gökyüzüne yükseltilen ve sonra bulutlarla tekrar yere indirilen su kütlelerinin dinamik denge hareketinde tefekkür edilecek birçok husus olduğunu görürüz. Yağmurun kültürümüzde neden "rahmet" olarak isimlendirildiğini bu çerçevede daha iyi anlayabiliriz.

    [SES]http://www.sizinti.com.tr/dosyalar/sesler/64kbps/315/988.mp3[/SES]







    Su Devr-i Dâimi Yorumları