Ebû Leheb ile Karısının Hazret-i Peygamber’e Karşı Tavır Alışları

Fahr-i Kâ­inât Efen­di­miz’in hâ­ne-i sa­âdet­le­ri, iki ebe­diy­yet fu­ka­râ­sı Ebû Le­heb ile Uk­be bin Ebî Mu­ayt’ın ev­le­ri ara­sın­da idi. Bun­lar, her tür­lü pis­li­ği ge­ti­rip Al­lâh Ra­sû­lü -sal­lâl­lâ­hu aley­hi ve sel­lem-’in ka­pı­sı­nın ...


  1. Alt 03-16-2009, 22:35 #1
    beyza Mesajlar: 2.053
    Fahr-i Kâ­inât Efen­di­miz’in hâ­ne-i sa­âdet­le­ri, iki ebe­diy­yet fu­ka­râ­sı Ebû Le­heb ile Uk­be bin Ebî Mu­ayt’ın ev­le­ri ara­sın­da idi.

    Bun­lar, her tür­lü pis­li­ği ge­ti­rip Al­lâh Ra­sû­lü -sal­lâl­lâ­hu aley­hi ve sel­lem-’in ka­pı­sı­nın önü­ne atar­lar­dı. Fahr-i Kâ­inât Efen­di­miz’in ra­kîk ve te­miz gön­lü, kom­şu­la­rı­nın bu çir­kin mu­âme­le­sin­den in­ci­nir:

    “–Ey Ab­di Me­naf Oğul­la­rı! Bu na­sıl kom­şu­luk?!” di­ye si­tem eder, pis­lik­le­ri ka­pı­sı­nın önün­den ya­yı ile uzak­laş­tı­rır­dı. (İbn-i Sa’d, I, 201)

    Ebû Le­heb, bir­gün yi­ne ay­nı men­fur ha­re­ke­ti­ni yap­mak üze­rey­ken Haz­ret-i Ham­za onu gör­dü.

    Pis­li­ği elin­den alıp ba­şı­nın üze­ri­ne dök­tü. Ebû Le­heb, bir ta­raf­tan pis­lik­le­ri te­miz­ler­ken, di­ğer ta­raf­tan da Haz­ret-i Ham­za’ya ha­kâ­ret edi­yor­du.162

    Ebû Le­heb’in ka­rı­sı Üm­mü Ce­mîl de Al­lâh Ra­sû­lü’ne ezâ ve ce­fâ et­mek­te ko­ca­sın­dan ge­ri kal­maz, her ge­ce di­ken­li ağaç dal­la­rı­nı bü­yük bir de­met ya­par, boy­nu­na bağ­lar, ge­ce­le­yin aya­ğı­na bat­ma­sı için

    Ra­sûl-i Ek­rem Efen­di­miz’in ge­çe­ce­ği yol­la­ra atar­dı. Ra­sû­lul­lâh -sal­lâl­lâ­hu aley­hi ve sel­lem- ise, ipek üze­ri­ne ba­sar gi­bi on­la­rın üze­ri­ne ba­sar ge­çer­di.163

    On­la­rın bu zu­lüm­le­ri se­be­biy­le hak­la­rın­da Teb­bet Sû­re­si nâ­zil ol­muş­tu.

    Üm­mü Ce­mîl bu­nu du­yun­ca, eli­ne bü­yük­çe bir taş ala­rak
    Pey­gam­ber Efen­di­miz’i ara­ma­ya çık­tı. Al­lâh Ra­sû­lü, o es­nâ­da Haz­ret-i Ebû Be­kir ile bir­lik­te Kâ­be’de bu­lu­nu­yor­du.

    Ebû Be­kir -ra­dı­yal­lâ­hu anh-, onun gel­di­ği­ni gö­rün­ce Var­lık Nû­ru’na:

    “–Yâ Ra­sû­lal­lâh! Bu Üm­mü Ce­mîl’dir. Çir­kef bir ka­dın­dır. Siz’i gö­rüp ezi­yet et­me­sin­den kor­ku­yo­rum. Keş­ke bu ka­dın Sa­na bir za­rar ver­me­den kal­kıp git­miş ol­say­dın!” de­di.

    Fahr-i Kâ­inât Efen­di­miz:

    “–O be­ni gö­re­mez!” bu­yur­du.

    Ha­kî­ka­ten de Üm­mü Ce­mîl yan­la­rı­na gel­di­ği hâl­de Al­lâh Ra­sû­lü’nü gö­re­me­di. Ebû Be­kir -ra­dı­yal­lâ­hu anh-’ın ya­nın­da bâ­zı he­ze­yan­lar sa­vur­duk­tan son­ra çe­kip git­ti.164

    a
    Nü­büv­vet­ten ön­ce Pey­gam­ber Efen­di­miz’in ke­rî­me­si Haz­ret-i Üm­mü Gül­süm, Ebû Le­heb’in oğ­lu Utey­be ile, Haz­ret-i Ru­kıy­ye de di­ğer oğ­lu Ut­be ile ni­şan­lan­mış olup he­nüz ev­len­me­miş­ler­di. Teb­bet Sû­re­si nâ­zil olun­ca Üm­mü Ce­mîl, oğul­la­rı­na:


    “–Ru­kıy­ye ve Üm­mü Gül­süm din­den çık­mış­lar­dır. On­lar­dan ay­rı­lın!” de­di.

    Ebû Le­heb de:

    “–Mu­ham­med’in kı­zı­nı bo­şa­maz­sa­nız, ba­şım ba­şı­nı­za ha­râm ol­sun!” di­ye­rek ye­min et­ti.

    Bu­nun üze­ri­ne Al­lâh Ra­sû­lü’nün ya­nı­na ge­len Utey­be:
    “–Ben, Sen’in dî­ni­ni ta­nı­mı­yo­rum.

    Kı­zın­dan da ay­rıl­dım. Ar­tık ne Sen ba­na gel ne de ben Sa­na ge­li­rim!” de­dik­ten son­ra Âlem­le­rin Efen­di­si’nin göm­le­ği­ni yırt­tı!

    Ra­sû­lul­lâh -sal­lâl­lâ­hu aley­hi ve sel­lem-, Utey­be’nin yap­mış ol­du­ğu bu ter­bi­ye­siz­lik kar­şı­sın­da:

    “–Al­lâh’ım! Kö­pek­le­rin­den bir kö­pe­ği ona mu­sal­lat et!” di­ye­rek bed­duâ et­ti.

    Bir müd­det son­ra Utey­be bir ti­câ­ret ka­fi­le­siy­le yo­la çık­tı. Zer­kâ di­ye bi­li­nen bir yer­de ko­nak­la­dı­lar. O ge­ce bir ars­lan ge­lip çev­re­le­rin­de do­laş­ma­ya baş­la­yın­ca Utey­be:

    “–Vay anam! Val­lâ­hi Mu­ham­med’in de­di­ği gi­bi bu be­ni yi­ye­cek! Ken­di­si Mek­ke’de, ben Şam’da ol­sam da be­nim kâ­ti­lim İbn-i Ebî Keb­şe’dir!”165 de­di.

    Ars­lan o ge­ce çev­re­le­rin­de do­laş­tık­tan son­ra dö­nüp git­ti. Ar­ka­daş­la­rı Utey­be’yi or­ta­la­rı­na alıp uyu­du­lar. Ars­lan ge­ri gel­di. Ara­la­rın­dan geç­ti. Ya­vaş ya­vaş ve kok­la­ya kok­la­ya Utey­be’nin ya­nı­na ka­dar var­dı, ba­şı­nı ya­ka­la­yıp öy­le bir ısır­dı ki, Al­lâh düş­ma­nı ölüm­le bu­run bu­ru­na ge­li­ver­di.

    Utey­be:

    “–Ben si­ze «Mu­ham­med, in­san­la­rın en doğ­ru söz­lü­sü­dür.» de­me­dim mi?” di­ye­rek ölüp git­ti.

    Ebû Le­heb, oğ­lu Utey­be’nin fe­cî âkı­be­ti­ni ha­ber alın­ca:
    “–Ben si­ze «Mu­ham­med’in oğ­lum hak­kın­da­ki bed­du­âsın­dan kor­ku­yo­rum.» de­me­miş miy­dim?” de­di.166

    Var­lık Nû­ru -aley­his­sa­lâ­tü ves­se­lâm- Efen­di­miz, bu dö­nem­de Ebû Le­heb gi­bi da­ha ni­ce müş­ri­ğin pek çok ezi­yet­le­ri­ne mâ­ruz kal­dı. On­la­rın hep­si­ne sa­bır ve ta­ham­mül­le mu­kâ­be­le ede­rek teb­lî­ği­ne de­vâm et­ti.


    Osman Nuri Topbaş Hocaefendi

    Konu beyza tarafından (03-16-2009 Saat 22:50 ) değiştirilmiştir.
Kullanıcı isminiz: Giriş yapmak için Buraya tıklayın

Bu soru sistemi, zararlı botlara karşı güvenlik için uygulamaya sunulmuştur. Bundan dolayı bu kısımı doldurmak zorunludur.