Rükâne bin Abd-i Yezid, müşriklerin sırtı yere getirilemeyen emsâlsiz pehlivanlarından biri idi. Önüne geleni yere çalan Rükâne, ne yazık ki, Allah Resûlüne karşı beslediği şiddetli kin ve düşmanlığını yenip, hakiki pehlivan olma şerefine ermeyi bir türlü istemiyordu.
Bu meşhur pehlivan, günün birinde Hazret-i Resûlullah ile Mekke'nin bir vadisinde karşılaştı. Gözleri husûmet kıvılcımları saçıyordu.
Allah Resûlü,
"Ey Rükâne," dedi, "sen, kendisine îmâna dâvet ettiğim Allah'tan korkmaz mısın?"
Rükâne,
"Eğer sözünün gerçek olduğuna kanaat getirseydim, sana tâbi olurdum" cevabını verdi.
Resûl-i Ekrem,
"Eğer seni yere vurursam, söylediklerimin hak olduğuna inanır mısın?" diye sordu.
Rükâne,
"Yâ Muhammed," dedi, "eğer beni yıkacak olursan, sana îmân ederim."
Bunun üzerine Server-i Kâinat Peygamber Efendimiz,
"Kalk, haydi güreşelim" dedi.
Güreşmek için kalktılar. Mağrur Rükâne, daha ilk tutuşta kendini yerde buldu. Neye uğradığının farkına varamadı ve şaşkındı. Derhal ayağa kalktı ve Resûlullah Hazretlerine bir daha güreş teklif etti. Allah Resûlü kabul etti ve Rükâne ikinci defa kendisini yerde buldu.
Hayret ve şaşkınlığı biraz daha artan Rükâne üçüncü defa Resûlullaha güreş teklifinde bulundu. Peygamber Efendimiz yine kabul etti ve onu tuttuğu gibi yere vurdu.
"Beni yıkarsan, söylediğinin hak olduğuna inanırım" diye Resûlullaha söz veren Rükâne, üç sefer sırtı yere geldiği halde, yine şirkte inad etti ve
"Yâ Muhammed," dedi, "Şüphesiz sen bir sihirbazsın. Benimle yaptığın bu güreşe doğrusu şaştım kaldım."
Böylece Resûlullahtan gördüğü mu'cizeyi sihir ithamıyla perdelemeye çalıştı.

Bir Başka Mu'cize
Küfürde direnen Rükâne, bu sefer Allah Resûlünün bir başka mu'cizesine şahid oldu.
"Doğrusu, ben, seninle yaptığım bu güreşe şaştım kaldım" deyince, Allah Resûlü,
"Bundan daha çok şaşılacak olanı da var. İstersen sana onu da göstereyim de, Allah'tan kork, dâvetime tâbi ol" dedi.
Rükâne,
"Nedir, o şaşılacak şey" dedi.
Allah Resûlü,
"Şu semûre ağacını çağırayım. Bana geldiğini gör" dedi.
Rükâne,
"Haydi, çağır da gelsin" dedi.
Allah Resûlü, azılı müşrikin gözü önünde semûre ağacına emretti:
"Allah'ın izniyle bana gel!"
Ağaç emre uyarak, yeri yara yara gelip Fahr-i Kâinatın karşısında durdu.
Gözleri faltaşı gibi açılan Rükâne'nin kalb gözü hâlâ kapalı duruyordu. Bu açık mu'cizeler karşısında yine küfürde inat etti ve
"Doğrusu ben bugünkü gibi büyük bir sihir, hayatımda görmedim" dedi.
Sonra da ağacın tekrar yerine gitmesi için emir vermesini, Peygamber Efendimizden istedi.
Allah Resûlü, ağaca,
"Allah'ın izniyle yerine dön" diye emretti. Ağaç, derhal yerine döndü.
Bundan sonra Resûlullah Efendimiz, Rükâne'yi tekrar Müslüman olmaya dâvet etti. Ancak, o küfürde inad etti ve dâvete icabet etmedi. Bunun üzerine Resûlullahın kendisine son sözleri şunlar oldu:
"Yazıklar olsun, sana!"
Hayret ve şaşkınlık içinde kavminin yanına dönen Rükâne, başından geçenleri ve gördüklerini anlattıktan sonra,
"Ey Abd-i Menâfoğulları," dedi, "adamınızla bütün dünyayı sihirleyebilirsiniz. Vallahi, şimdiye kadar ondan daha maharetli bir sihirbazı görmedim."1
Hak ve hakikatı kabul etmemekte herşeye rağmen inad edenler, bu inadlarında kendilerini teselli edebilmek için her zaman çeşitli iftira ve ithamlarla İslâm dâvâsını küçük düşürmek istemişlerdir. Ama, her seferinde küçülenler yine kendileri olmuştur.
Bir rivâyete göre, Rükâne, Mekke'nin fethine yakın Müslüman olmuştur.2
Evet, misâlde görüldüğü gibi ağaçlar da Resûl-i Kibriyâ'yı tanıyor, risâletini tasdik edip, emirlerini dinliyorlar. Acaba, buna karşılık kendilerine insan adını veren bir kısım kimseler, o Resûl-i Zîşan'ı tanımazsa, ona îmân etmezse, kuru ağaçtan daha ednâ, odun parçasından daha ehemmiyetsiz ve kıymetsiz olarak Cehennemin ateşine lâyık olmazlar mı?

1. İbni Hişâm, Sîre: 2/31; Belâzurî, Ensâb: 1/155; İbni Hacer, İsâbe: 1/506
2. İbni Abdi'l-Berr, İstiâb: 1/51

Salih Suruc