Ölümden ibret almalıyız.

Bazı evlerde bazı işyerlerinde levhalarda şunlar asılıdır. Dost istersen Allah yeter, Arkadaş istersen Kur'an yeter, Mal istersen kanaat yeter, Düşman istersen nefsin yeter, Öğüt istersen Ölüm yeter. Allah Resulü(sav)buyuruyor; ölmeden ...



  1. Alt 06-07-2012, 15:32 #1
    (cennet) Mesajlar: 113
    Bazı evlerde bazı işyerlerinde levhalarda şunlar asılıdır.

    Dost istersen Allah yeter,

    Arkadaş istersen Kur'an yeter,

    Mal istersen kanaat yeter,

    Düşman istersen nefsin yeter,

    Öğüt istersen Ölüm yeter.

    Allah Resulü(sav)buyuruyor; ölmeden önce ölünüz.
    Bir başka hadisinde buyuruyorki; eğer hayvanlar ölüm hakkında insanların bildiğini bilseydi,onlardan semiz et yiyemezdiniz.

    Hergün ölüm tehlikeleri atlatıyoruz,biz göremesekte Azrail hergün sık sık yanımıza gelip,yüzümüze bakıyor.Ayağımıza birşeyler takılıyor, kafamıza birşeyler düşüyor, başımıza türlü türlü belalar geliyor, öleceksin öleceksin deniliyor ama biz hiç aldırış etmiyoruz.

    Ölenleri kendi ellerimizle gömüp geliyoruz,üzerlerini kara toprakla dolduruyoruz,mezarları görüyoruz yanlarından geçiyoruz; ama bizde hiç bir değişiklik olmuyor, hayat aynı şekilde devam ediyor,bizlerde birgün ölücez orada yatanlarda dün bizim gibiydi demiyoruz desekte bir an düşünüp geçiyoruz.

    Ölüm sohpetleri yapıyoruz veya dinliyoruz ama ölmeyecekmiş gibi davranıyoruz.

    Öleni gören, göz kapatan, çene bağlayan, yıkayan, kefenleyen, mezarı kazarn, mezara koyanlarda ibret almıyor.

    Peki neden?
    Bu geçici dünyaya düşkünlüğümüzden, ahirete hazırlığımız olmadığından, kalbin kararması ve katılığından olsa gerek ölümü aklımıza bile getirmek istemiyoruz,nezaman ölüm konusu açılsa konuyu kapatmaya çalışıyoruz içimizi karartmayalım diye;aslında o konuyu açıp bir an önce içimizi aydınlatma imkanı varken, nekadar düşündürücü değil mi?

    Mezarlığa gittiğimiz zaman yada yanlarından geçerken; nice paşalar, beyler, zenginler, fakirler ver değilmi ama; ne götürebilmişler kefenden başka , orada ne mallarının ne evlatlarının faydasını göremiyorlar, sadece amel , hatta doğru yollarda harcamadılarsa mallarından , doğru yolu göstermedilerse evletlarından zarar görüyor, azap çekiyorlar.
    Mallarını doğru yollarda harcayıp, hayırlı evlat yetiştirmişlerse ne mutlu onlara bol bol sevap kazanıyorlar.

    Hz. Ömer, Efendimize bana nasihat et deyince, ölüm sana yeter buyurmuşlardır.

    Hz. Ömer,o günden sonra hergün kendisine gelip ÖLECEKSİN YA ÖMER ! demesi için birini tutmuş,sakalına ak düşünce de artık gelmene lüzum yok ölümün nişanını üzerimde taşıyorum demiştir.

    Yakup Peygamber birgün Azrail'le karşılaşır,ona canımı almaya gelmden önce haber ver olur mu der, o da kabul eder.
    Azrail birgün canını almaya gelir.Peygamber, hani canımı almaya gelmeden evvel haber verecektin der, Azrail, haber verdim ya saçların siyahtı beyazlaştı, gençtin ihtiyarladın, güçlü idin zayıfladın der.

    Genç bir anne şöyle diyordu;
    Beş yaşında oğlum öldü, beni ölüm okadar etkiledi ki; örtündüm ve namaza başladım.
    İşte ibret almak budur.İbret almak bazı şeyleri değiştirmekle olur.

    Şuan hala yaşıyorsak kara toprağın altına girmediyesek hiçbirşey için geç kalmış sayılmayız, hemen tevbe edip Allah'a sığınıp doğru şeylere yönelebiliriz, Allah tövbeleri kabul eder. Allah bize bunları nasip ettiği için de şükretmeliyiz.

    Allah bizi biran bile yolundan ayırmasın,salih kullarından yazsın.

  2. Alt 06-07-2012, 15:49 #2
    Ziyaretci
    Misafir Mesajlar: n/a
    Her canlı ölümü tadacaktır.

    Ey Muhammed! Senden önce de hiçbir insanı ölümsüz kılmadık, sen ölürsün de onlar baki kalır mı? Senin ölmenle rahata kavuşacaklarını mı sanıyorlar? (ENBİYA/34)

    Allah, sizi yarattı, sonra da sizi öldürecektir. İçinizden kimi de, biraz bilgiden sonra eşyayı önceki bildiği gibi bilmesin diye, ömrün en kötü çağına kadar yaşatılır. Şüphesiz ki Allah çok bilgili ve büyük kudret sahibidir. (NAHL/70)

    Sonra siz bunun ardından, muhakkak ki öleceksiniz. (MÜ'MİNUN/15)

    Her nefis ölümü tadacaktır. Sizi bir imtihan olarak kötülük ve iyilikle deneyeceğiz. Hepiniz de sonunda bize döndürüleceksiniz. (ENBİYA/35)

    Sen elbette öleceksin, onlar da elbette öleceklerdir. (ZÜMER/30)

    Yaşatan ve öldüren Allah'tır
    Öldüren de dirilten de O'dur. (NECM/44)

    Hiç şüphesiz, göklerin ve yerin mülkü Allah'ındır. O, diriltir de, öldürür de. Size O'ndan başka ne bir dost vardır, ne de bir yardımcı. (TEVBE/116)

    Ondan başka hiçbir ilâh yoktur. O hem yaşatır, hem öldürür. O sizin de Rabbiniz, sizden önceki babalarınızın da Rabbidir. (DUHAN/8)

    Aranızda ölümü takdir eden biziz ve bizim önümüze geçilmez. (VAKİ'A/60)

    İnsan ne kadar ölümden korunmaya çalışsada kaçış yoktur
    Her nerede olursanız olun ölüm size yetişir, son derece sağlam kaleler içinde de bulunsanız yine kurtulamazsınız. Onlara bir iyilik erişirse "Bu, Allahtandır" derler, bir kötülüğe uğrarlarsa, "Bu, senin yüzündendir." derler. Ey Muhammed! De ki: "Hepsi Allah'tandır." Bu topluma ne oluyor ki, hiç söz anlamaya yanaşmıyorlar? (NİSA/78)

    Şüphesiz ki, kıyamet saatinin bilgisi Allah yanındadır. Yağmuru O yağdırır, rahimlerde ne varsa (erkek veya dişi oluşunu, renk ve özelliklerini) O bilir. Hiçbir kimse yarın ne kazanacağını bilmez. Hiçbir kimse hangi yerde öleceğini de bilemez. Şüphesiz ki Allah her şeyi hakkıyla bilir, her şeyden haberdardır. (LOKMAN/34)

    De ki: "Sizin kendisinden kaçtığınız ölüm, muhakkak sizi bulacaktır. Sonra görünmeyeni ve görüneni bilene döndürüleceksiniz. O size (bütün) yaptıklarınızı haber verecektir. (CUM'A/8)

    De ki: "Eğer ölümden veya öldürülmekten kaçıyorsanız, kaçmak size asla fayda vermez. Vereceğini var saydığınız takdirde de ancak pek az faydalandırılırsınız." (AHZAB/16)

    İman edenler müslüman olarak ölmeyi isterler
    "Ey Rabbim! Sen bana dünya mülkünden nasip verdin ve bana rüyaların tabirinden bir ilim öğrettin. Ey gökleri ve yeri yoktan var eden Rabbim! Benim velim sensin, benim canımı müslüman olarak al ve beni salih kulların arasına kat!" (YUSUF/101)

    De ki: Benim namazım, ibadetim, hayatım ve ölümüm hep âlemlerin Rabbi Allah içindir. (EN'AM/162)

    "Senin bize kızman da sırf Rabbimizin âyetleri gelince onlara iman etmemizden dolayıdır. Ey Rabbimiz! Üzerimize sabır yağdır ve canımızı müslüman olarak al." derler. (A'RAF/126)

    İnkarcıların öleceklerini anladıkları zaman ettikleri tövbe kabul olmaz
    Yoksa günah işleyip de kendisine ölüm gelince: "İşte ben şimdi tevbe ettim." diyen kimselerin tevbesi kabul edilmez. Kâfir olarak ölenlerin de tevbeleri kabul edilmez. İşte bunlara ahirette can yakıcı bir azap hazırlamışızdır. (NİSA/18)

    Allah kafir olarak ölenleri azaplandıracaktır
    Muhakkak ki inkâr edenler ve kâfir oldukları halde de ölenler, yeryüzü dolusu altın fidye verseler bile hiç birisinden asla kabul edilmeyecektir. İşte dayanılmaz azab onlar içindir. Onların hiçbir yardımcıları da yoktur. (AL-İ İMRAN/91)

    Ölümden sonra dirilme için Allah doğadan örnekler vermektedir
    Rahmetinin önünde müjdeci olarak rüzgarları gönderen O'dur. O rüzgarlar, yağmur yüklü bulutları yüklenince, onu kurak bir memlekete gönderir, sonra onunla yağmur yağdırır ve onunla her çeşit ürünü yetiştiririz. İşte Biz, ölüleri de böyle diriltiriz. Gerekir ki düşünür, ibret alırsınız. (A'RAF/57)

    O, ölüden diri çıkarır, diriden ölü çıkarır ve toprağa ölümünden sonra hayat verir. Sizler de işte öyle çıkarılacaksınız. (RUM/19)

    Rüzgârları gönderip bir bulut kaldıran da Allah'tır. Derken biz o (bulutu) ölmüş bir beldeye sevketmişizdir. Böylece yeryüzüne ölmünden sonra onunla hayat veririz. İşte o dirilme de böyledir. (FATIR/9)

    Gece ile gündüzün değişmesinde ve Allah'ın gökten bir rızık sebebi olan yağmuru indirip de onunla yeryüzünü ölümünden sonra diriltmesinde ve rüzgârları yönlendirmesinde aklını kullanan bir topluluk için nice deliller vardır. (CASİYE/5)

    Şüphesiz ki taneleri ve çekirdekleri yaran Allah'tır. O, ölüden diriyi çıkarır, diriden de ölüyü çıkaran O'dur. İşte Allah budur. O halde nasıl yüz çevirirsiniz? (EN'AM/95)

    Hem bir delildir onlara ölü toprak. Biz ona hayat verdik ve ondan taneler çıkardık da ondan yiyip duruyorlar. (YASİN/33)

    Biliniz ki Allah yer yüzünü ölümünden sonra diriltir. Belki aklınızı kullanırsınız diye size âyetleri açıkladık. (HADİD/17)

    Allah gökten bir su indirdi ve onunla yeryüzüne ölümünden sonra hayat verdi. Şüphesiz ki bunda dinleyen bir millet için büyük bir ibret vardır. (NAHL/65)

    Şüphesiz göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelişinde, insanlara yarar şeylerle denizde akıp giden gemide, Allah'ın yukarıdan bir su indirip de onunla yeri ölümünden sonra diriltmesinde, diriltip de üzerinde deprenen hayvanları yaymasında, rüzgarları değiştirmesinde, gök ile yer arasında emre hazır olan bulutta şüphesiz akıllı olan bir topluluk için elbette Allah'ın birliğine deliller vardır. (BAKARA/164)

    Şimdi bak Allah'ın rahmetinin eserlerine! yeryüzünü ölümünden sonra nasıl diriltiyor? Şüphe yok ki O, mutlaka ölüleri diriltir. O her şeye kâdirdir. (RUM/50)

  3. Alt 06-07-2012, 16:16 #3
    Ziyaretci
    Misafir Mesajlar: n/a
    Allah’u Teala kur’an-ı Kerim de şöyle buyurmaktadır:

    Nahl suresi 61 ayet
    Meali: onlarin ecelleri geldiğinde ne bir saat geri kalir nede bir saat ileri giderler.

    Allahu teala bir başka ayette de kabir azabından haber vermektedir

    Salihlerden bir kişi dediki KİM AĞLAYARAK ALLAH’A İTAAT EDERSE O GÜLEREK CENNETE GİRER KIM GÜLEREK GÜNAH İŞLERSE O AĞLAYARAK CEHENNEME GİRER.

    Ölümlerden ibret almalıyız hepimiz mutlaka bir yakınımızı kaybetmişizdir,
    Bir yakınımız öldüğünde birden bizi korku sarar fakat bir müddet sonra malesef yine eski hallerimize döneriz.Halbuki gaflete dalmamalıdır çünki ölüm bizlere çok yakındır.

    Bu dünyada kimse ebedi kalmaz. Allahu teala Kur’anı kerimde her nefsin ölümü tadacağını bildirmektedir o halde bize düşen nedir? Gaflete dalmamak!

    Dünya nimetleri aldatıcıdır.Dünya insanı kendine bağlar oysa belkide ona en çok bağlandıgında onu terkedersin, dünya malına bağlanıp insan ahiretini ihmal etmemelidir,Öldüğümüzde yanımızda malımızdan hiçbir şey götüremeyiz,sadece 9 metre beyaz pamuklu bezden başka.

    Resulullah haber verdi kişi öldüğünde onunla üç şey kabrine kadar gider ikisi kabirden geriye döner birisi onunla kabre girer: Malı ve ehli geri dönerde ameli onunla kabre girer
    Resulullah’ın sözleri bizlere birer uyarı olmalıdır.Şu an elimizde fırsat varken dillerimiz tutulmadan, kuvvetimiz gitmeden hayirlarimızı çoğaltalım.
    Çünki yarın olur fakat biz olmayabiliriz.

    Hiç bir hayrımızı yarına ertelemeyelim;çünki Resulullah haber verdi ki: Kişi öldüğünde amel defteri kapanır yanliz üç şey hariç,Geride hayırlı bir evlat yetiştirip bırakan’ın evladının yaptığı hayırlar ona ulaşır sadakayı cariyesi olan (mesela bir cami yaptıran) ve ilmi bir eser bırakan,
    Demekki amel defterlerimiz kapanmadan kendi hayrımızı yapalım.
    Kıyamet gününde insan amel defterinde hayır görünce ferahlar.O zor günde kendimizi ferahlatacak ameller yapmalıyız.Elbetteki Allahu tealanın emirlerini yerine getirmekte zorluklarla karşılaşabiliriz fakat unutmamalıki Allah rizası için yapılan amellerin karşılığni ahirette göreceğiz inşallah.

    Ahiret için uğraştğımız,hayırlı olan amellerimizi çogalttığımız zamanda amel defterimizi elimize alip hayırlı amellerimizi gördüğümüzde ferahlarız,
    Orada elde edeceğimiz karşılık ise dünya nimetlleriyle kıyaslanamayacak kadar güzel nimetlerdir,Ebedi cennet nimetleridir elde edecek olduğumuz karşılık.

    Kabirlere bakalım,O kabirler yaşlılarla,genclerle çocuklarla erkeklerle kadınlarla doludur
    Ölüm küçük büyük bilmez Ölüm meleği eceli gelenin canını alir,Hiç kimse „ben daha gencim hayatımın başındayım sonra tevbe ederim dememeli.

    Ölüm bize yakındır ve Rabbimiz yaptığımızdan haberdardır.
    Cehennemin dibi derindir harareti ise şiddetlidir,Kabir bir gün bizi saracaktır

    Geçici yalan dünya için çalışmayalım, kalıcı ebedi hayatımız için çalışalım inşallah.
    alıntıdır.

  4. Alt 06-07-2012, 18:05 #4
    Ziyaretci
    Misafir Mesajlar: n/a
    İnsan, fani dünyanın gelip geçici yolcusu. Ölüm, yaşa, başa, kadına erkeğe, yaşlıya gence bakmıyor, İnsan ise, ancak sabretmek ve müebbet kalacağı ahir hayatına hazırlanmak zorunda, Doğarken her saniye ölümüne yaklaşan ve başka bir seçeneği de mevcut olmadığı halde, her kişiye geleceğini bile bile insanoğlu nasıl da sorumsuz yaşıyor?

    Hiç beklenmedik bir an da evet, evet bir anda insanın ve yakınlarının hayatı darmadağın oluvermekte! Sevinçlerin yerini acılar, hüzünler almakta.Ölen kişiyle yaşanan acı, tatlı her olay birer hüzün kaynağı olmakta.Yürek, bir daha hiç sevinemezmiş, eğlenemezmiş gibi hissediyor. Hele de acının en taze, en sıcak anlarında, insan bir daha hiç toparlanıp yaşayamayacağının zannediyor,Bunca ölüm vakası, bunca acıdan sonra bile insan, geçici dünyaya hiç bırakıp gitmeyecekmiş gibi yapışıyor. Sanki ölüm hep başkalarına gelirmiş gibi, kendine yakıştıramıyor! Ahiret hayatının varlığına bile şüpheyle yaklaşıyor. Zaten bu şüphedir, insanı ahir hayatına hazırlanmaktan alıkoyan…

    Hâlbuki kutlu Resulümüz(s.a.v) şöyle buyuruyorlardı: “Dünyanın lezzetlerini yıkan ölümü çokça anınız!” Neden böyle söylemiştir acaba? Çünkü ölümü anmak, ahiret hayatının olabilirliğine ve kesin oluşuna imanı gerektiriyor. Ahiret hayatına şüpheyle yaklaşmamamızı sağlıyor. Yani şeytanın da dürtüklemesiyle insan nefsinin ahiretten yana şüpheye düşme ihtimalini ortadan kaldırıyor da ondan… Bu düşünce ve tefekkür insanı, tamamen dünyevi bir anlayıştan imana götürüyor. Mademki dünya geçici, insan ise hiç ölmeyi istememektedir, hayatın ve ölümün bir takdir edicisi ( Allah) vardır. Ne hayata doğmamız, ne de istemediğimiz halde ölüyor olmamız bizim elimizde değildir! Nihayet bir ayette Allah(c.c) “kim daha iyi iş yapacak diye hayatı ve ölümü yaratan O’dur!” (Mülk suresi- 2) buyurmaktadır. Bir hadiste ise Peygamber Efendimiz(s.a.s) “ölüm insan için en iyi nasihatçidir!” buyurmaktadır. Yani insana hayrı için, nasihat edenlerin içinde ölüm kadar etkileyici olanı yoktur demek…

    Bize düşen ise hayatı da ölümü de, Allah’ın dilediği tarzda anlamlandırmak ve hayatı ve ölümü O’nun rızasına uygun olarak yaşamaktır. Biliyoruz ki ahireti inkâr eden hiçbir düşünce, hayatı ve ölümü, insana huzur bahşedecek şekilde anlamlandıramamaktadır! Dönüp dolaştıkları yer “hiçliğe” gelip dayanıyor! Bu da insanın tabii bir denge kurmasına, verimli bir hayat yaşamasına engeldir. Bundan dolayı sağlıklı, dengeli, huzurlu ve kazançlarla geçirilecek bir dünya hayatı ve akabinde ebedi bir mutluluk( ahireti) istiyorsak, Kur’anı Kerim’de hayat ve ölümün hakikatine dair ilahi buyruklara bir göz atıp düşünmekte fayda vardır.

    “Allah yeri ve gökleri ve ikisi arasındakileri ancak hak sebep ile ve muayyen bir süre ile yaratmıştır. Bununla beraber doğrusu insanlardan birçoğu, Rablerine kavuşacaklarını inkâr etmektedirler!” Rum suresi- 8. ayetleri düşünenler için… Ayetler üzerinde biraz olsun tefekkür edersek birçok hakikati görmeye başlarız. Böylece daha bilinçli bir hayat yaşar, vuku bulacak ölümden de fersah, fersah kaçmayız! Kaçmadığımız gibi güzelce hazırlanırız. Her şeyi dünyadan ibaret zannetmeyiz. Biliriz ki, bu hayattan daha yüce bir hayat vardır. Ve Rabbimiz bizim ahir ( ebedi) hayatımıza hazırlanmamızı, bunda gevşeklik yapmamamızı istiyor. Bu mealdeki Kur’an ayetleri hep bir hatırlatma ve öğüttür.

    Yakınlarının ölümüyle karşılaşanlar Allah’a isyan etmeden güzel bir sabırla dayanırlar ise ahirette de bu ameliyle nice güzel mükâfatlarla karşılaşır. Çünkü bu dünyada göstereceğin ve yaşayacağın her şeyin, ya sevabı ya da azabı vardır. Ahiret hayatımızda, sevdiklerimizle tekrar beraber olacağımızı da unutmayalım. Geçici ayrılıklara imanımız gereği katlanabilmeliyiz. Bu yüzden taziyelerde görülen taşkınlıklara bir son verilmesi, Resulün (s.a.V) tavsiyesiyle “sabr-ı cemil” gösterilmesi, isyana düşülmemesi gerekir. Şu ilahi buyruk bizi her an için uyanık tutacak bir bilinç veriyor: “Her nefis ölümü tadacaktır” Al-i İmran suresi- 185.

    Mademki insan ölmemeye güç yetiremiyor, ölüme hazırlanması aklın ve imanın bir gereği değil midir? Peki, insan neden ölüme hazırlanmakta bu denli gaflete düşüyor? Rabbimiz dünya ve ahiret hayatının gerçeğinden bizleri bu denli haberdar etmişken, pak Resulü “bu dünyada bir garip yolcu gibi ol! Dünya hayatı ancak bir ağacın gölgesinde gölgelenilecek kadar kısa bir zamanla sınırlıdır”
    Bu dünya hayatı ancak bir eğlence ve oyundan ibarettir. Ahiret yurduna gelince, işte gerçek hayat odur. Keşke bilselerdi!
    Neden hala gafletteyiz?

    Bir kez daha imanlarımızı yenilemenin, İlahi buyruklara göre yaşamanın mücadelesini vermenin zamanı değil midir? O zaman ölüm gelse ne olur? Sevgiliye (Allah) kavuşma anını hangi mümin erteler?

    Hayatı ve ölümü yaratan Rabbimizin razı olacağı bir hayatı yaşayalım inşallah.

  5. Alt 06-07-2012, 18:19 #5
    Ziyaretci
    Misafir Mesajlar: n/a
    EY KUL;
    ÇEKME DÜNYA NAZI , KIL NAMAZINI
    YARIN KILARIM DİYENİN , DÜN KILDIK NAMAZINI

    Yaşıyorsak, nefes alıyorsak hiçbirşeye geç kalmadık,
    Ölüm bize yetişmeden secdeye varalım,
    Allah'tan af dileyelim,
    Gözyaşı dökelim,
    Bütün kötülüklerden arınmış tertemiz bir kalple,
    Merhamet, şefkat dileyelim,
    Yüce Allah'ım açtığımız ellerimizi
    Hiç boş çevir mi
    Affetmez mi günahkar kullarını
    Bağışlamaz mı?

    Allah'ım sana açtığımız ellerimizi boş çevirme yarabbim, şu aciz kullarını affet,bizleri bağışla Allah'ım.

  6. Alt 06-08-2012, 13:01 #6
    Ziyaretci
    Misafir Mesajlar: n/a
    ÖLÜM;
    İlk anda ne kadar soğuk, ürpertici, iç gıcıklaştırıcı değil mi?
    Ölümün bir gün mutlaka başımıza geleceğini bile bile hiç düşünmemeye, aklımıza bile getirmemeye çalışırız.
    Genel olarak; Ölümü En yakınlarımızı kaybettiğimizde düşünmeye, aklımıza getirmeye başlarız. İlk başlarda kendimizi yapmadığımız ibadetlere veririz, her şeyden elimizi eteğimizi çekeriz, bir daha hiç eğlenmeyeceğimizi, hatta hiç gülemeyeceğimizi düşünürüz. Etrafımızda ki yakınları kaybeden insanlara bakıp nasıl gülüpte eğleniyorlar; ama ben başkayım ben gülüp eğlenemem, ben hepsinden daha çok üzülüyorum , deriz kendi kendimize. Aradan zaman geçtikçe güleriz de, eğleniriz de hem de hiç ibret almayarak, ibadetlerimizden daha da uzaklaşarak. İbret alıp hayatını ibadetlere yöneltenlerde vardır mutlaka,ne mutlu onlara.
    Bu geçici dünyadan bir gün ayrılacağımızı bildiğimiz halde ibadetlerimizi ertelerde erteler, mallarımızı yığar da yığarız,gelecekle ilgili bitmek tükenmek bilmez planlar yapar dururuz, 1 saniye sonra hayatta olup olmayacağımızı bilmediğimiz halde.
    Tabiî ki; yakınlarını kaybedenler mutlaka eski yaşantılarına geri dönecekler, geride kalanlar için hayat devam ediyor, sorumluluklarını yerine getirmek zorundalar, acılar hiç dinmiyor; sadece zamanla o acıyla yaşamaya alışılıyor. Anlatmak istedğim; ölenden ibret alıp yapmadığımız,yarım yaptığımız ibadetlerimizi yerine getirmek, bizlere ibadetlerimizden başka hiç bir şeyin fayda vermeyeceğini anlamak.
    Ölümü her gün 20 kere düşünmek gerekiyormuş; aklımıza bile getirmek istemezken 20 keremi düşüneceğiz bir de?
    Evet düşünücez, düşündükçe geçici dünyanın malından, zevkinden elimizi eteğimizi çekip, ebedi hayatımız için bir şeyler yapmaya çalışıcaz,yapıcaz. Allah’ın rızasını kazanmak için uğraşıcaz, Allah’ım cennetine giren cemalini gören kullarından eylesin, Cennetinde ailemizle, sevdiklerimizle beraber olmayı nasip etsin.
    (cennet)

  7. Alt 06-26-2012, 17:57 #7
    (cennet) Mesajlar: 113
    ÖLÜM GERÇEĞİ ÜZERİNE TEFEKKÜR
    Ölüm hayatın ikiz kardeşi… Doğarken bizimle beraber… Doğar doğmaz ölüme, yani Allah’ın bizim için takdir ettiği dünya hayatının sonuna doğru an be an yaklaşıyoruz. Ne zaman öleceğimizi bilmiyoruz, bu bilgi meçhul de olsa er- geç bizi yakalayacağını unutmadan her an hazırlıklı olmamız imanımız gereğidir.
    Ölüm bu kadar bariz(açık) iken ve etrafımızda, en yakınlarımızdan ölenlere şahit oluyorken, taziyelerine katılıyorken, kendi ölümümüzün gerçeğinden uzak, hiç gelip bizi bulmayacakmış gibi yaşamaya devam etmemiz “gaflet uykusu” değil de nedir?
    İşte bizi uyaran bir ayet: “Her canlı ölümü tadacaktır. Böylece kıyamet günü yapıp ettiklerinizin karşılığı size tam olarak ödenecektir. Orada ateşten uzaklaştırılıp Cennete sokulacak olanlar, gerçek kurtuluşa ermişlerdir. Zira bu dünya hayatına düşkünlük, aldatıcı bir zevkten başka bir şey değildir!” Al-i İmran suresi- 185
    Rabbimiz dünyanın aldatıcılığına, geçiciliğine karşı bizi uyarıyor. Fakat biz iman ettiğini söyleyenler, yaşantımızla bu ilahi uyarıları kulak ardı ettiğimizi gösteriyoruz.
    Mesela ne mi yapıyoruz? Bir türlü ibadetlere başlayamıyoruz. Başlasak bile devam ettirmede sabırlı olmuyoruz. Salih amel işlemeye hiç istekli değiliz! Her şeyi nefsimizin hoşuna gideceği şekilde ayarlamaya çalışıyor böylece kendimizi meşgul ediyoruz. Mutluluğun bu dünyada güllük gülistanlık, dertsiz tasasız, keyf-ü eğlence ile geçirilmesinde olduğunu sanıyoruz. Ve büyük bir aldanış içinde kendimizi aldatıyoruz.
    “Ölüm en büyük nasihatçidir!” hadisine binaen, her gün birkaç ölen kişi için sela okunduğunu duyuyoruz. Fakat bir gün selaların bizim için de okunacağını idrak etmiyoruz. Zannediyoruz ki bunu düşünmezsek, ölüm bizden uzaklaşacak! Ne gaflet! “Hiç kimse yarın ne kazanacağını sevgi mi, nefret mi, günah mı, sevap mı, kâr mı, zarar mı kazanacağını bilemez. Yine hiç kimse hangi toprak parçasında ve nasıl öleceğini de asla bilemez!” Lokman suresi- 34
    Hakikat böyleyken bizim bitip tükenmek bilmeyen arzularımıza, isteklerimize hırslarımıza, emellerimize, hedeflerimize bir bakın! Sanki ebedi bir hayatı dünyada yaşayacakmışız gibi büyük yanılgılarla planlar yapıyoruz! Bu planlarımızı alt üst edecek “ölümümüzü” bir yerlere hiç mi hiç sıkıştırmıyoruz. O da ne kelime sanki hiç ölmeyecekmişiz gibi hiç düşünmüyoruz bile. Yani hiç şöyle bir şey denediniz mi bilmiyorum? “Bu gün çarşıya çıkacağım, sonra ölebilirim. Evin temizliğini yapacağım sonra öleceğim. Kitap okuyacağım, sonra öleceğim, düğüne katılacağım, sonra ölebilirim…” dediniz mi? Her işinizin arkasına ölümü koydunuz mu? Ölümün her an için sizi kapıp götüreceğini tefekkür ettiniz mi? Hayır mı? Yaşantınızla belli oluyor zaten…
    “Ey iman edenler! Mallarınız ve çocuklarınız sizi Allah’ı anmaktan meşgul edip alıkoymasın! Kim böyle yaparsa( dünya ve şeytan) kimi Allah’a ibadet ve itaatten alıkoyarsa ziyana uğrayanlar onlardır! Birinize ölüm gelip de “Rabbim ne olur beni yakın bir süreye kadar erteleseydin de sadaka verip iyilerden olsaydım!” demesinden önce, size verdiğimiz rızıktan hemen şimdi, O’nun yolunda harcayın! Ama ölüm vakti geldiği zaman hiçbir kimseye mühlet tanınmaz. Allah tüm yaptıklarınızı bilir!” Münafikun suresi- 9–11
    “Ölümden sonraki hayata(ahiret) inanmamakta diretip, kendi kendilerini aldatanlardan her hangi birisine, ölüm gelip çatınca; “Ey Rabbim beni hayata geri döndür ki, terk ettiğim dünyada belki yararlı bir iş yaparım!” Hayır! Bu onun söylediği boş ve anlamsız bir sözden ibarettir. Çünkü dünyayı terk etmiş olanların ardında, yeniden diriltilecekleri güne kadar aşılması imkânsız bir engel vardır. Ve kıyamet günü sura üfürüldüğü zaman, ne aralarındaki kan bağları işe yarayacaktır, ne de birbirlerine olup bitenler hakkında soru sorabileceklerdir! Ve o gün iyi eylem ve davranışları tartıda ağır gelen kimseler, işte kurtuluşa erişecekler olanlar bunlardır. Ve kimin de iyilikleri hafif gelirse, işte Cehennemde ebedi kalmak üzere, kendi kendilerine yazık edenler de bunlardır. Ateş onların yüzlerini yalayarak yakar da ateşin içinde yüz etleri sıyrılmış olarak sırıtan dişleriyle kalıverirler ve Allah onlara;”siz değil miydiniz, size ayetlerim okunurken onları yalanlayanlar!” Müminun suresi–99–105

    İşte ahirete iman etmemenin iç yüzü budur! Haydi diyelim ki kâfir olan inat etti de iman etmedi ve bu sonucu kazandı… Ya Müslümanlara ne oluyor ki, ölüm gerçeği bu kadar açık ortada duruyorken ve iman ettiğini söylediği Allah(c.c), öte hayatta ne olacağını haber veriyorken, dünyasını imanının gereklerine göre düzenlemiyor?
    İnsanımızın en belirgin özelliği “ertelemeci” olmasıdır. Hiçbir işimizi gününde yapmıyor, yarınlara bıraktığımız gibi, dünya hayatımızdaki süreyi de har vurup, harman savuruyor, yapmamız gerekenleri, sorumluluklarımızı hep erteliyoruz. Çok zamanımız varmış gibi… Ölüm çatınca da mühlet istiyoruz! İbadet etmeliyiz, kırkından sonra başlarım, kitap okumalıyız, ee bir gün okurum, ahlaki sorumluluklarımız, toplumsal sorumluluklarımız, çocuklarımızın eğitimi… Yaparız, yaparız bir gün yaparız! Ne zaman? Ölüm gelip çattıktan sonra mühlet isteyerek mi?

    “İnananlar için hala vakit gelmedi mi ki, Allah’ın zikrine ve inen Kur’an’a karşı saygı duyup yumuşasın ve bundan önce kendilerine kitap verilmiş, sonra üzerlerinden uzun zaman geçmekle kalpleri katılaşmış, çoğu da yoldan çıkmış kimseler gibi olmasınlar!” Hadid suresi- 16.

    Resulullah(s.a.s), “dünyada bir garip gibi hatta bir yolcu gibi yaşa!” buyuruyor, biz ise krallığımızı, sultanlığımızı burada kuracakmışız gibi dünyaya kazık çakıyoruz. Hiç bırakıp gitmeyecekmişiz gibi… İbn-i Ömer, “akşama ulaştığında sabahı bekleme, sabaha çıktığında da akşamı bekleme. Sağlıklı günlerinde hastalanacağı vakit için, hayatın boyunca da öleceğin zaman için tedbir al!” demiştir. Öğüt alan var mı?

    Yine Resulullah(s.a.s), “vasiyet etmeye değer bir malı bulunan kimsenin vasiyetini yanında yazılı olmadan iki gece(üç) geçirmesi doğru değildir.” Buyuruyor.
    “Zevkleri ve ağız tadını bozan ölümü çok hatırlayınız!” Hadisini tefekkür eden ne az! Geleceğe ait yaşamında nice planlar kuranlar, fakat bunları yapamadan gidenler çoktur. Ölüm gelip çattığında ne yazık ki, birçok yarım işi, ya da hiç başlamadığımız işleri arkamızda bırakacağız. Hepsinin hesabını vermek üzere Rabbimizin huzuruna gideceğiz. Yapmamız gerekirken yapmadıklarımızdan, yapmamamız gerekirken yaptıklarımızdan dolayı varıp, hesaba çekileceğimiz son menzil Allah’ımızın huzurudur! Bu yüzden ölümü hatırlayıp, ölüm sonrası için hazırlık yapan akıllı insanlardan olmalıyız.

    Mümin ferasetlidir. Günü birlik yaşamaz, düşünmez. Ahiretini kapsayacak genişlikte düşünceleri geniştir. Dünyanın geçici süsü, püsü ile vakit kaybetmez. Gaflete düşmez. Sıhhatini aklını, iradesini, nimetleri ve tüm imkânlarını Cenneti kazanacak işlerde harcar. Bir rüya kadar çabuk gelip gidecek bu dünya hayatını, Allah’ın razı olacağı işlerle, amellerle, ilimle, sorumluluklarını yerine getirmekle geçirir.

    Resulullah (s.a.s), buyuruyor; “yedi şey gelip çatmadan hayırlı ameller yapmaya bakın. Yoksa siz iyi amelleri işlemek için, her şeyi unutturan fakirliği mi, azdıran zenginliği mi, insanın aklını ve bedenini bozan hastalığı mı? Bunaklaştıran ihtiyarlığı mı, ansızın ve süratli gelen ölümü mü, yoksa beklenen şeylerin en kötüsü Deccal’i mi, yoksa bunların hepsinden çok daha zor ve acı olan kıyameti mi bekliyorsunuz da, hala hayırlı ameller yapmıyorsunuz?” Tirmizi- zühd–3

    Ölümü devamlı hatırlamak suretiyle nefsimizin kötü arzularını dizginleyebilir, yarım kalan işleri tamamlayabilir, sorumluluklarımızın gereğini idrak etmiş oluruz. Bize verilen her anı, Rabbimizin rızalığı doğrultusunda amellerle doldurabiliriz. Çünkü hayat boşluk kabul etmez. İmanın boş bıraktığı yerleri, nefis ve şeytan malayani işler ve seyyiatla(kötülükle) doldurur, unutmayalım.
    Bir düşünün, şu satırların sonuna kadar okudunuz. Bundan sonrası meçhuldür! Ya ölüm şimdi şurada sizi yakalarsa? Neleri planlıyordunuz, neleri yarım bıraktınız, bir daha size fırsat verilecek mi?

    Tefekkür edin! Bir saatlik tefekkür, seksen yıllık nafile ibadete eş değerdir biliyor musunuz? Şimdiye kadar yapmamız gerekirken ertelediklerimiz, hakkını yediğimiz kullar, tövbesi yapılmamış günahlar, bir türlü tadil-i erkânı ile kılınmayan namazlar, ibadetler, zikir ve istiğfar dilemeler… Şimdi ölüm geliverse bunları bir anlık zaman içine sıkıştırabilir miyiz? Hayır, ama gaflet içindeki nefis, sıkıştırabileceğini sanıyor! Bu yanılgılar ancak hüsranı getirir!

    Sonuç olarak, her nefis ölümü tadacak. Dünya hayatı geçici ölüm ise hayatın devamıdır, bir yok oluş değil. Ecel geldi mi, ne çabuklaştırılır ne de ertelenir, tam zamanında gelir. Mallar, çocuklar, nimetler Allah yolunda alıkoymasın bizleri… Hepsi imtihan sebebidir. Allah’ın verdiği rızıktan harcamalı, Allah’ı hatırlayarak kalbimiz yumuşamalıdır. Daima hayırlı niyetlerle hayırlı ameller peşinde olmalı, ölüm gelmeden verilen fırsatları son fırsat bilip elimizden kaçırmayalım.

    Ha ölüm mü geldi? Mümin bir nefsin ölüm karşısındaki tavrı da şudur; “Biz Allah’tan geldik, yine O’na döneceğiz” derler. İşte onlara Rablerinden rahmet ve işte onlar hidayete erenlerdir!” Bakara suresi, 156. “Nasıl yaşarsanız öyle ölürsünüz, nasıl ölürseniz öyle haşredilirsiniz” hadis-i şerifini de yeterince idrak ettiğimizden emin olalım.
    Madem ölüm tek bir defa gelecek, o da neden Allah için olmasın?

    Alıntıdır=Şükran Taşdelen (Tefekkür Dergisi)

    safinaz ve el_feta bunu beğendiler.
  8. Alt 06-27-2012, 00:25 #8
    safinaz Mesajlar: 3.348
    Neden genelde konularınız ölüm üzerine,özel bir sebebi var mı ? Çok önemli bir konu tabi ama birden dikkatimi çektide.

  9. Alt 06-27-2012, 11:07 #9
    (cennet) Mesajlar: 113
    Ölümle ilgili her ne varsa kitaplar, dualar, süreler, ayetler (internet,kitapçılar…) araştırmaya başladım. Daha önce bilgim yoktu, araştırmamıştım. Neler yapabilirim, neler okuyabilirim,
    Ölümle ilgili yeni bilgiler ararken sitenize rastladım, ve düşündüm ki; herkes ölümle ilgili aradıkları herşeye bu siteden ulaşabilsinler, akıllarına takılan her soruya buradan cevap bulabilsinler. Bu nedenle ölümle ilgili bütün öğrendiklerimi bu siteye yazmaya karar verdim. İnşallah faydam olur.

    Konu (cennet) tarafından (06-29-2012 Saat 10:24 ) değiştirilmiştir.
    safinaz bunu beğendi.
  10. Alt 06-27-2012, 12:40 #10
    safinaz Mesajlar: 3.348
    Allah babanıza rahmet eylesin.Cennet cemal-i ile şereflendirsin.Size de sabr-ı cemil versin.
    Kesinlikle sizin gibi sevdiklerini kaybetmiş insanlar için paylaşımlarınız faydalı oluyordur.

Kullanıcı isminiz: Giriş yapmak için Buraya tıklayın

Bu soru sistemi, zararlı botlara karşı güvenlik için uygulamaya sunulmuştur. Bundan dolayı bu kısımı doldurmak zorunludur.