İnsandaki hayat en yüksek seviyededir. Gerçi insanda da bitki ve hayvanlarda cereyan eden; büyüme, gelişme, farklılaşma ve üreme kanunları görülmektedir. Ancak insan, sahip bulunduğu yüksek ruhi özellikleriyle bütün varlıkların üzerinde bir mevki almıştır.

İnsanın ilk teşekkülü, anne rahmindeki yumurtanın, babadan gelen spermin birleşmesiyle başlar. Bu iki hücrenin birleşmesi sonucu, insanın en küçük ilk numunesi teşekkül etmiştir. Zigot adı verilen bu tek hücre bölünerek, binlerce, milyonlarca ve hatta milyarlarca hücreyi verecektir. Bu hücrelerin her birisindeki genetik özellik ve materyaller, aynen zigottaki kadardır. Bu hücrelerin büyümesi ve farklılaşmasıyla doku ve organlar teşekkül edecektir.

Zigot ve sonrası devrede henüz ruh ortada yoktur. Ama, insanın küçük bir numunesi olan ceninde hayat devam etmektedir. Fen ilmi, ruhun bedene gelişiyle ilgili bir görüş ileri sürememektedir. Bununla alâkalı bir hadiste, cenin 120 günlük olduğu zaman ruhun geldiği bildirilmektedir.1

Demek ki, 4 aylık cenin, yetişkin bir insanın bütün özelliklerine sahiptir. Onun küçük bir numunesidir. Nitekim, buradan hareketle, İslâm âlimleri, ceninin 120 günden sonra aldırılmasını, yetişkin bir insanın hayatına müdahale gibi kabul etmişlerdir. Dolayısıyla, anne hayatının tehlikede olması haricinde, 120 sonra cenine müdahaleyi kesinlikle uygun görmemişlerdir.

Görüldüğü gibi, insan bedenindeki hayat, tek hücre ile başlamakta, ancak ruh bu hücre topluluğuna 4 ay sonra gelmektedir. Lakin, ölümde böyle değildir. İnsanın ölümüyle ruh bedenden ayrıldığı gibi, insanın canlılık özelliği de sona ermektedir. Yani, hayatı sağlayan özellikler, ruhtan önce insan bedenine gelmekte, fakat, ruhla beraber insan vücudunu terk etmektedirler.

Prof. Dr. Adem Tatlı