"keşke dağa taşa ‘yurtta sulh, cihanda sulh’ diye yazaydilar

»!" - Ekim 2007 "Biz kendimizi olduk olalı Müslüman bilirdik… Öyle yetiştik, öyle öğrendik… Sonra birileri gelip, Gazi Paşa öyle buyurmuş diye, dağa taşa ‘Ne mutlu Türk’üm diyene!’ yazmaya, mekteplerde ...


Ağaç Şeklinde Aç3Beğeni
  • 2 gönderen emirahmedyasin
  • 1 gönderen Bediüzzaman26

  1. Alt 07-29-2009, 19:07 #1
    emirahmedyasin Mesajlar: 1.121
    »!" - Ekim 2007
    "Biz kendimizi olduk olalı Müslüman bilirdik… Öyle yetiştik, öyle öğrendik… Sonra birileri gelip, Gazi Paşa öyle buyurmuş diye, dağa taşa ‘Ne mutlu Türk’üm diyene!’ yazmaya, mekteplerde bunu öğretmeye, her sabah tekrarlatmaya başladı. Biz de böylece durup dururken Kürd olduğumuzu hatırladık! Meğer Müslüman olmaktan daha önemli şeyler varmış dedik! Hâliyle biz de Kürd’üm demekle mutlu olmaya, iftihâr etmeye başladık. Müslümanlığımızı rafa kaldırdık."



    “Keşke dağa taşa ‘Yurtta Sulh, Cihanda Sulh’ diye yazaydılar!”
    “Kin” ya da aslî imlâsıyla “kîn” Fârısî bir kelimedir.
    Lugatlar “kin”i: “Kendisine yapılan bir şeyi hazmedememekten doğan devamlı ve gizli düşmanlık” (Kubbealtı Lugatı); “Birine karşı duyulan ve öç almak ereğini güden gizli düşmanlık” (Ali Püsküllüoğlu/Türkçe Sözlük) diye tarif eder.
    “Düşmanlık” etmek/sergilemek “kin”in ayrılmaz bir parçası, dahası özüdür.
    “Düşman” ya da aslî imlâsıyla “duşmen” de Fârısî bir kelime: “(Birine karşı) İyi duygular beslemeyen, kötülük etmek için fırsat kollayan kimse, hasım” (Kubbealtı); “Birine karşı kötü duygular beysleyen, onun kötülüğünü isteyen, ona zarar vermeye çalışan, onu hiç sevmeyen (kimse) – Aralarında, birbiriyle silâhlı çatışmaya varacak denli bir anlaşmazlık bulunan taraflardan her biri” (Püsküllüoğlu) demek.
    “Terör”ün özünde yatan, eskilerin deyişiyle “saik”i, hiç kuşku yok ki “kin” ve “düşmanlık”tır.
    Her ikisi de “öfke”den beslenir. “Öfke”- ki özbeöz Türkçe’dir - “Haksızlık, incinme, karşı koyma vb. duyguların doğurduğu, insanı saldırganlığa götürebilen şiddetli duygu, hiddet, kızgınlık, gazâb” (Kubbealtı) “Engellenme, incinme, gözdağı vb. gibi bir durum karşısında gösterilen saldırganlık tepkisi” (Püsküllüoğlu) mânâsını taşır.
    “Kin”/“Düşmanlık”/“Öfke” bir öylesine dehşetengîz kısırdöngü girdâbı meydâna getirir ki, bir kere düşülünce içine, çıkmak neredeyse imkânsız hâle gelir! “Kısırdöngü”, yani “Dönülüp dolaşılıp aynı noktaya gelinen ve bir sonuç vermeyen, içinden çıkılmaz fikir veya olaylar silsilesi” (Kubbealtı); “Aynı olumsuz sonucu veren, çözüm getirmeyen durumların yinelenmesi, sürdürülmesi” (Püsküllüoğlu).
    Mahzûn ve de mazlûm memleketimizde son yirmi küsûr senedir yaşadığımız “PKK terörü” belâsı işte tam da bu hâle geldi!
    “Sınırötesi Harekât” yapılsın ya da yapılmasın, tam “profesyonel”, işinin ehli/uzmanı “Özel Harekât Tim”leri – yeniden – devreye sokulsun ya da sokulmasın… sonuç pek fazla değişmeyecek! Hatta yaşanan dehşet, kanaat-i âcizâneme göre, bin beter artacak!
    Zira bunların hiçbiri köklü bir çözüm getirmez/getiremez!
    Mes’elenin, tâbir câizse, “derin analiz”i cesâretle ve samîmîyetle yapılmadığı sürece “terör” belki bir süre için sinecek, bu arada yeniden ve bu defa her zamankiden daha dehşetengîz bir şekilde vurmak üzere yeni “strateji”ler geliştirecek, ama asla dinmeyecektir!
    Yoo, hayır, niyetim “felâket tellâllığı” yapmak değil!
    Hele “komplo teorileri” üretmek hiç değil!
    Öz anasının doğurduğu, öz “karındaş”ları kadar, hatta kimini onlardan daha da yakın hissettiği nice Kürd “kardeş”i olan Mü’min bir Müslüman olarak içime düşen yangına çözüm arıyorum yalnızca… Şaşmaz ve yegâne rehberim, bu konuda da elbette ki mubârek Kur’ân ve Sünnet-i Rasûlullâh (s.a.v.)!
    O izzetli/bereketli ve mubârek kaynakların aydınlığında bakarak başımıza gelenlere anlıyor ve biliyorum ki, bu “belâ”nın bir numaralı müsebibi/sorumlusu Bâtıl Batı’dan körü körüne ithâl edilen o mel’ûn ve de meş’ûm “kavmiyyet esâsına göre yapılanmış devlet” anlayışı/zihniyetidir! Nitekim aynı anlayış/zihniyet Bâtıl Batı’nın da başını nice belâya sokumuştur/sokmaktadır ve sokmaya devam edecektir! O Bâtıl Batı ki, kendi elleriyle, neredeyse ikibin yıldır “sistematik” olarak tahrîf ettiği, özü/menşei itibâriyle “İslâm” olan “dîn”ini artık çözüm üretemez, dahası tahammül edilemez bir hâle getirdiği için, hayatının merkezinden kovdu/kovmak zorunda kaldı.
    Peki ya biz ne yaptık? Mubârek Kur’ân’ın, yani Kelâmullâh’ın, her konuda aydınlatıcı, çözüm üretici, ileri götürücü/geliştirici, yüceltici rehberliği, hiçbir tahrifâta uğramamış, zira “asla tahrîf edilemez” bir şekilde önümüzde dururken, ona sımsıkı sarılmak, onu hayata geçirme noktasında yapılmış/yapılmakta olan hataları yine ona başvurmak suretiyle gidererek izzetli yolumuza devam etmek yerine, kör bir Bâtıl Batı hayranlığı/taklidçiliği içine düştük: Âlemlerin Rabbi Yüce Allah’ın, azze ve celle, “dîn”ini hayatımızı düzenlemekten men ettik! “Kavim Taassubu”unun adını “milliyetçilik”/“ulusalcılık” koyarak, bir de buna alabildiğine temelsiz/tutarsız açıklama/tanımlama kılıfları giydirerek “İslâm Kardeşliği” anlayışını/rûhunu sürgüne gönderdik; onu savunan bilumum Mü’min ve de Mü’mine Müslümanları en ağır hakaretler/en çirkin ve de asılsız-astarsız suçlamalarla cezalandırdık! Yıllar evvel gözümün nûru Diyarbekir’de, tenceredeki bulgura birlikte kaşık sallarken, bu fakîre içini döken, neredeyse babam yaşındaki bir “kardeş”imin sözleri kulağımdan hiç gitmedi/gitmiyor: “Babo… Ne diyeyim… Biz kendimizi olduk olalı Müslüman bilirdik… Öyle yetiştik, öyle öğrendik… Sonra birileri gelip, Gazi Paşa öyle buyurmuş diye, dağa taşa ‘Ne mutlu Türk’üm diyene!’ yazmaya, mekteplerde bunu öğretmeye, her sabah tekrarlatmaya başladı. Biz de böylece durup dururken Kürd olduğumuzu hatırladık! Meğer Müslüman olmaktan daha önemli şeyler varmış dedik! Hâliyle biz de Kürd’üm demekle mutlu olmaya, iftihâr etmeye başladık. Müslümanlığımızı rafa kaldırdık. Müslümanken Kürdçe konuşmak suç değildi ama birden suç oluverdi! Bize Kürdlüğümüzü hatırlatanlar, önce Kürdçe konuşmamızı yasakladılar; çocuklarımıza Kürdçe isim verince bizi hapse attılar, dövdüler, işkence bile ettiler! Kardeşlik hukuku bozuldu, iş çığrından çıktı. Keşke dağa taşa ‘Yurtta sulh, cihanda sulh’ diye yazaydılar! O da Gazi Paşa’nın sözü değil mi?”
    Görünen köy o ki, asıl mes’ele, özellikle de mahzûn ve de mazlûm memleketimizde teröre karşı mücâdelenin yegâne doğru ve gerçekçi yolu olan “İslâm Kardeşliği”ni ihyâ etmekten kimlerin neden hâlâ ısrarla kaçındığı suâlinin cevabında gizli!
    Müteyakkız olalım, müteyakkız kalalım!
    Engin NOYAN

    {{?ura}} ve Bediüzzaman26 bunu beğendiler.
  2. Alt 12-15-2009, 17:47 #2
    Bediüzzaman26 Mesajlar: 183
    Doğru arkadaşım. Kürtler arası ayrımcılık yapılıyor. Ve kürtlerin müslüman bile olamayacaklarını söyleyerek dindar kişiler arası kavga çıkarmaya çalışıyorlar.

    emirahmedyasin bunu beğendi.
Kullanıcı isminiz: Giriş yapmak için Buraya tıklayın

Bu soru sistemi, zararlı botlara karşı güvenlik için uygulamaya sunulmuştur. Bundan dolayı bu kısımı doldurmak zorunludur.