Suretler Düşer, Kırılmış Aynalar !..


Alemlerde, alem suretleri ile tasarruf ediyor.
İlminde yarattıklarını, ilmi suret olarak açığa çıkarıyor, seyrediyor an be an?

Beyin, suretlerle çalışıyor, kişi suretlerle kelimeleri anlamlandırıyor.
Ham ve örtülü mana; resmedilebilir, şekle- kalıba dökülebilirse kavranıyor?

?Sevgi? denmişse ?seven ve sevilen? sureti...
?İlim? denmişse ?öğrenci ve öğretmen? sureti...
?Rızık? denmişse ?doyuran ve doyan? sureti...
Hele ?Aşk? ise konu, kesinlikle ?iki suretin sevgisi?...

Suretsiz hayat, suretsiz yaşam, suretsiz algı mümkün mü?...

?Hayır?, derdim önceleri. ?Kesinlikle olmaz, kavrayamayız, oturtamayız, hem sisteme de aykırı?? Kendi aklımca, ?Suretsiz, aynasız olmaz? diye inandığım dönemlerde, ?Hayır? der, tezimi hararetle de savunurdum? Her şey, kendini bulmak için başka suretlere, aynalara muhtaçtı bana göre?

Celaleddin, Şems olmasa göremezdi Mevlana?yı? Usta olmasa çırak da olmazdı? Sevgili varsa Seven mutlaka yanı başındaydı?

Salt Sevgi, salt İlim, salt Gönül olur muydu peki?..
Suretlerin düştüğü bir nokta, aynaların kırıldığı bir safha var mıydı?...

Ne çok kızardım Mecnun?a? Senelerce Leyla peşinde koşmuş, çöllere düşmüş, kızcağızı alıp getirdiklerinde de ?Sen Leyla değilsin, benim Leylam bambaşka? diyerek Leyla?ya sırt dönmüştü? Olacak şey miydi şu Mecnun?un yaptığı?!... Nankör adam, kendine acımıyorsun bari kızcağıza acı, der, fena halde kızardım Mecnun?a?

?İçi dışı Şems olmak?, tamamen sevgi olmak, sırf aşk olmak, salt ilim olmak muhal görünürdü bana?

Hele Uveys El Karani (ks)?nin Muhammedimizi (sav) görmeden, işitmeden, suret kaydına girmeksizin kendinde buluşu ve duyuşu!?.. Anlaşılır gibi değildi?

Suretlerin düştüğü, aynaların paramparça olduğu bir safha varmış, anladım!

Ne zaman mı?

?Yıldızlar döküldüğü zaman? diyor Kur?an!... Suret diye tutunduklarım bir bir döküldüğünde?

?Yıldızlar kaybolurken onu tesbih et? diyor Ümmül Kitab? Suretler gözümden ve kalbimden silinirken fark edecektim fıtri kulluğumu? Ve asıl o zaman yaşayacaktım hakikatini tesbihini.

?Yıldızların batma mevkiine yemin olsun? diyor bir başka ayette!... Yıldız diye, ışık diye yöneldiklerim karanlığa çekilip örtündüğünde anlayacaktım, aslolanın suretten beri olduğunu, ve o zaman o mevkide hissedecektim suretsizliği?

?Batıp gidenleri sevmem? diyen İbrahim inşa etmiş Kabe?yi?

Ortada yağmur, sel, deniz yokken gemisini inşaya başlamış Nuh?!

Deniz yokken gemi, insan yokken ev inşa etmek, ?suretsiz olmaz? kaydım nedeniyle muhal görünürdü, ama olmuştu işte?

?Batıp gidenleri sevmem? diyen İbrahim gönül Kabe?sini inşa ederek kavrıyor an be an akan sistemi?

Yağmur, sel, nehir, deniz kaydına aldırmadan ?din anlayışını gemi sembolü ile kendi özünde inşa eden? Nuh?ta parlıyor ilk risalet nuru?

?Ben yürüyen Kur?an?ım? demiş Ali (kv)? Kayıt koymamış, karar almamış, bugünün doğrularıyla kilitlememiş yarını, bu böyledir diyerek kapatmamış kendini, her an yeni şanda oluşu fark ederek ?Yürüyen Kur?an? olmayı yaşamış!

Suretler bir bir düştükçe yaklaşırmış insan okyanusa?

Aynalar kırıldıkça karşıda aramaktan vazgeçer, kendinde bulmayı fark edermiş!...

Suretsiz sevgi, suretsiz aşk, suretsiz ilim de mümkünmüş!?
Sevginin, aşkın, ilmin hası; ZATen suretsiz, aynasız yaşanırmış!...

Ve ehli, şöyle demiş sarsan bir çıkışla:
- Aynada arama kendini; sen, ""sendesin!..

Sonra daha da yükseltmiş çıtayı ve BENi vurmuş taaa can evimden:

Varlık "TEK" ise, hiç aynası olur mu?..


Mehmet Doğramacı