Kutlu Doğum Haftası Uydurma Mı ?   Konuyu açan: Fani 06   İlk Mesaj: 06-19-2008 (10:54)   Son Mesaj: 06-20-2008 (23:39)    Cevap: 3    Gösterim: 1866  

Ağaç Şeklinde Aç1Beğeni
  • 1 gönderen alptraum

    06-19-2008

    Kutlu Doğum Haftası Uydurma Mı ?

    Prof. Doktor Süleyman Ateş ten ortalığı karıştıracak iddia...
    18:02:52 19 Haziran 2008

    Kutlu Doğum Haftası Uydurma Mı ?


    Prof. Süleyman Ateş, Hakan Şükür'ün açıklamasıyla yeniden gündeme gelen Kutlu Doğum Haftası için ''Kutlu Doğum Haftası kutlamaları uydurmadır'' dedi.

    İşte "Ramazan ayı, Ramazan Bayramı ve Kurban Bayramı günleri Kur’ân ile sabittir (Bakara: 185-197-203, Fecr: 1-2). Kur’ân’la belirlenmiş olan bu günleri kimse değiştiremez. Ama Kutlu Doğum veya Mevlit Kandili gibi kutlamalar uydurmadır, bid’attır." diyen Prof. Dr. Süleyman Ateş'in köşe yazısı

    Dini günler sabitlenemez mi?

    SORU: Peygamberimizin doğduğu günü kullandığımız takvime göre 15-22 Nisan arasına sabitlediler. Bence doğru. Ancak Ramazan ayını ve Kurban Bayramı’nı da sabit bir zaman diliminde yapamazlar mı? Örneğin Ramazan ayı 1-30 Aralık, Kurban Bayramı ise mart ayı içinde olamaz mı? Biz Araplarla zaten Ramazan’ı farklı tarihlerde başlatıp bitiriyoruz. Biz, dinimizi özgür irade esasına göre yaşıyoruz. Bu konuda görüşlerinizi öğrenmek isterim. (Ali Rıza Güngör)

    CEVAP: Ramazan ayı, Ramazan Bayramı ve Kurban Bayramı günleri Kur’ân ile sabittir (Bakara: 185-197-203, Fecr: 1-2). Kur’ân’la belirlenmiş olan bu günleri kimse değiştiremez. Ama Kutlu Doğum veya Mevlit Kandili gibi kutlamalar uydurmadır, bid’attır. Bunlara dini gün demek de aslında doğru değildir. Bir şeyin dini olması için ya Kur’ân’da veya Peygamber sünnetinde belirlenmiş olması gerekir. Bu kutlamaların ne Kur’ân’da ne de sünnette yeri vardır. Peygamberimiz dine sokulan uydurmaların sapıklık olduğunu söylemiştir. Eskilerden kalma Mevlit Kandili kutlamaları Hicri takvime göre yapılırdı. Bu da Rebiülevvel ayının 12. gecesidir. O zaten yapılıyor ama bir de Diyanet İşleri Başkanlığı, takriben 20 yıldan beri “Kutlu Doğum Haftası” diye bir hafta ihdas etti. Hz. Peygamber’in Miladi takvime göre doğumu 21 Nisan’a rastladığı için 21 Nisan’dan itibaren bir hafta, “Kutlu Doğum Haftası” ilan edildi ve böyle yapılıyordu.

    Bu yıl ise hafta biraz daha öne çekilip
    15 Nisan’da başlatıldı. Bir kandil, ikiye çıkarıldı. Tabii bu hafta içinde çeşitli kimselere konuşmalar yaptırılıyor. Bu konuşmalardan kimini gazetelerde okuyunca hayretler içinde kalıyoruz doğrusu. Din safiyyetine kavuşturulacağına abartılara beleniyor. Ay takvimine göre belirlenmiş olan Ramazan, bayram gibi dini günler bütün yılı dolaştığından feyizli Ramazan ayı ve bayram günleri yılın her gününü ve her mevsimini şereflendirmekte böylece her mevsimde oruç tutmanın zevkine ulaşılmaktadır. Biz Müslümanlar din konusunda Arap-Türk ayırımı yapmayız. Peygamberimiz Arap milletinden gelmiştir ama kendisi ırkçılığı kaldırmış ve tüm dünya için evrensel bir mesaj getirmiştir. Her ulusa göre ayrı ayrı İslâm yok, tüm dünya ulusları için bir tek İslâm vardır. O da Kur’ân ve sünnetle prensipleri, kuralları ve ahlak ilkeleri çizilmiş olan İslâm’dır.




    Kutlu Doğum Haftası Uydurma Mı ? Yorumları



      Permalink - Mesaj no 1  06-19-2008, 16:44


    Simdi bu bid at olaylari asirlardan beri hakikaten iki ayrimi yapilmis ve bazisinda hala tartismalar sürmüs ama ictihad noktasinda bir noktaya baglanmis konularda vardir mevlid kandili gibi bir hususu asirlar sonra süleyman ates hoca bidat yok böyle birseyde dese kim dinler kim biat eder bilemiyoruz ama süleyman ates hocanin degerlendirmesinde göz önünde bulundurdugu kavramlar cok az ve kisa asagidaki makale yardimci olacaktir tüm okuyucu kardeslerimize

    Sevgili Peygamberimiz (sas) ’in dünyaya teşrif ettikleri [20 Nisan 571, Pazartesi> Rabiülevvel ayının 12. gecesidir ki buna Mevlid–i Nebi [Kutlu Doğum> denir. Kâinat ve beşeriyetin yüzyıllardır yolunu gözlediği o Peygamberler Peygamberi’nin doğum günüdür bugün. Hz. İbrahim’in duası91, Hz. İsâ’nın müjdesi ve dedesi Abdülmuttalip92 ve annesi Âmine’nin rüyasıdır.93 Fil vak’ası onu haber verdi. Doğduğu gece irhasât denilen bir takım olağanüstü hâdiseler cereyan etti. Dünyanın doğusunu ve batısını aydınlatan bir nur görüldü. Sâve Gölünün suları bir anda çekiliverdi. Ateşe tapanların bin yıldır aralıksız yanmakta olan ateşleri hiç sebepsiz sönüverdi. Asırlardır kupkuru olan Semâve Vadisi, seller altında kaldı. Gökyüzünden onlarca yıldız kaydı. Kisrâ’nın saraylarından ondört burc kendiliğinden yıkıldı. Kâbe’deki putların pek çoğu baş aşağı devrildi. Şeytân, ölesiye çığlık kopardı.94 Daha ne gizemli olaylar iç içe ve peş peşe yaşandı.95 Nasıl yaşanmasındı ki Kâinatın Efendisi, İnsanlığın İftihar Tablosu Hz. Ahmed–i Mahmud–u Muhammed Mustafa (sas) dünyaya teşrif ediyorlardı. Bütün varlık O’nu ayakta karşılamıştı.

    Doğum ânı öncesi hane–i saadetleri nurla doldu, yıldızlar evin üzerine salkım salkım dökülecekmiş gibi aktı.96 Seher vaktiydi. Bir ara Âmine validemizin kulağına müthiş bir ses geldi. Korkudan eriyecek gibi oldu. Bir de ne görsün? Bembeyaz bir kuş peydahlandı ve yanına geldi; sonra da kanatlarıyla Âmine’nin sırtını sıvazladı. Ne korku kaldı, ne kaygı. Yine doğum öncesi başka bir nur gözüktü. Âmine’ye bu nur ile Şam’ın saray ve köşkleri gösterildi. Kendisine ak bir kâse içinde şerbet sunuldu. İçer içmez de muhteşem bir nur bulutu kendisini sardı. Tam o esnada mukaddes doğum gerçekleşti.97 O sıra ebesi Şifa Hatun gizemli bir ses duydu: “Allah’ın rahmeti, Onun üzerine olsun!” diye. Hattâ Rum diyarının bazı sarayları bile görünmüştü kendisine. Maşrık ile mağrib arası nurlara boğulmuştu.98 Annesinin anlattığına göre: “Doğuda, batıda ve Kâbe’nin üzerinde bir bayrak gördüm. Doğum tamamlanmıştı. Yavruma baktım, secdedeydi. Parmağını da göğe kaldırmıştı. Hemen bir ak bulut inip onu kapladı. Şöyle bir ses işittim: ‘Doğuları ve batıları dolaştırın, deryaları gezdirin. Tâ ki mahlukât Muhammed’i ismiyle, sıfatıyla, sûretiyle tanısınlar!’ Biraz sonra da bulut gözden kaybolup gitti.”

    Hz. Âdem’den başlayarak devirlerden devirlere, aileden aileye intikal ede ede gelen o Biricik Nur,99 artık vücud sahnesinde varlık bulmuştu. Efendimiz’in “Allah’ın ilk yarattığı şey, benim nûrumdur.”100 dediği kendi Nur’u, beden giymiş, görünür hâle gelmişti. Her çocuk doğunca yere düşerken, o ise ellerini yere dayamış, önce secde edip sonra da başını ve parmağını semaya kaldırmıştı.101 Doğduğunda sünnetli ve göbek bağı kesilmiş vaziyetteydi.102 Sırtında, iki kürek kemiği arasında, tam kalbinin hizasında peygamberlik mührü “Hâtem–i Nübüvvet” vardı.103 Dedesi Abdülmuttalip adını Muhammed104 koymuştu. Övülen demekti. Zira onu Allah övmüştü; melekler, insanlar ve cinler de övecekti. Sonra o Nur topunu alarak Kâbe’ye götürdü ve Allah’a duada bulundu: “Bana bu temiz çocuğu ihsan eden Allah’a hamdolsun!” dedi.105 Nasıl ki insanlara ve cinlere sonsuz mutluluğun yollarını gösterecek Nebi dünyaya teşrif edince bütün varlık ayağa kalkmıştı. Teşrifinden asırlar sonra da “Doğdu ol saatte ol Sultân–ı Dîl / Nûra gark oldu semâvât ü zemîn” –S.Çelebi– deyince mevlidhânlar, benzeri bir heyecanla Mü’minler “Hoş geldin ey Kutlu Nebi!” mânâsına ayağa kalkmaya devam ediyorlar. Bir edep anlayış ve göstergesi olan bu hürmet ve tazimlerini, O’na arz etmeye çalışıyorlar.106

    Efendimiz’in terakki çizgisinin müntehası Mi’râc, başlangıcı da Mevliddir.107 Bu kutlu gecede S. Çelebi’nin Mevlid–i Nebi’si gibi, Peygamber aşkını körükleyen na’t–ı şerifler, mevlidler okunmalı.108 Hafızlar, Kur'ân’dan Peygamberimiz’in adının geçtiği aşirleri seslendirmeliler. Hem yetim, hem öksüz yetişen o Nebi’nin doğum günü vesilesiyle öncelikle yetimler ve öksüzler sevindirilmeli, yoksullara ziyafetler verilmeli. Kutlu doğum hakkında yazılmış kitaplar ve makaleler bir kere daha topluca okunmalı. O’nu anlatan sohbetler dinlenmeli. Bol bol salât ü selâmlar getirilmeli. Gözümüzün Nuru, Gönlümüzün Sürûru Efendimiz Hazretleri’nin doğum günü münasebetiyle bizlere düşen vazifelerin ön önemlisi ise, herhalde O’nu her yönüyle daha iyi anlamaya ve O’nun, insanlığa tebliğ ettiği esasları kavramaya çalışmak olmalıdır.109 Fakat kutlu doğumu, aynı zamanda kendi doğumu olan İslâm dünyası, o Nevrûz–u Sultânî’yi lâyık–ı vechiyle tes’îd edememektedir. Hz. İsa’nın doğumun bütün dünyada noel, paskalya ve daha başka yortu ve karnavallarla kutlanılması ölçüsünde, bu Kutlu Doğum'un en azından ümmet içinde olsun O’na ve O’nun mesajına yaraşır biçimde tes’îd edilmesi, bir vefa borcu olmanın ötesinde İslâm’ın ruhundaki Hz. Muhammed’e muhabbet ve hürmet emrinin bir gereği olsa gerektir...110

    KANDİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ

    Bütün kandil gecelerinde yapılabilecek ve yapılması gereken önemli bir takım afv ü mağfirete nail olma, ecr ü sevap kazanma, manevî terakki kaydetme, bela ve musibetlerden kurtulma ve rıza–i İlâhiye ulaşma vesileleri vardır ki, bunlardan bazılarını maddeler hâlinde kısaca ve toplu olarak yeniden hatırlamakta yarar var:

    1. Kur'ân–ı Kerim okunmalı; okuyanlar dinlenmeli; uygun mekânlarda Kur'ân ziyafetleri verilmeli; Kelamullah’a olan sevgi, saygı ve bağlılık duyguları yenilenmeli, kuvvetlendirilmeli.

    2. Peygamber Efendimiz (sas)’e salât ü selâmlar getirilmeli; O’nun şefaatini ümit edip, ümmetinden olma şuuru tazelenmeli.

    3. Kaza, nafile namazlar kılınmalı; varsa o geceye ait nakledilen namazlar,111 onlar da ayrıca kılınabilir; kandil gecesi, özü itibariyle ibadet ve ibadette ihsan şuuruyla ihya edilmeli.

    4. Tefekkürde bulunulmalı; “Ben kimim, nereden geldim, nereye gidiyorum, Allah’ın benden istekleri nelerdir” gibi konular başta olmak üzere hayatî meselelerde derin düşüncelere girmeli.

    5. Geçmişin muhasebe ve murakabesi yapılmalı; ve şimdinin ve geleceğin plân ve programı çizilmeli.

    6. Günahlara samimi olarak tevbe ve istiğfar edilmeli; idrak edilen geceyi son fırsat bilerek nedamet ve inabede bulunulmalı.

    7. Bol bol zikir, evrad ü ezkarda bulunulmalı.
    8. Mü’minlerle helalleşilmeli; onlarla irtibatımız cihetinden rızaları alınmalı.
    9. Küs ve dargın olanlar barıştırılmalı; gönüller alınmalı; kederli yüzler güldürülmeli.
    10. Kişi kendine ve diğer Mü’min kardeşlerine hattâ isim zikrederek dualar etmeli.
    11. Üzerimizde hakları olanlar aranıp sorulmalı; vefa ve kadirşinaslık ahlâkı yerine getirilmeli.
    12. Yoksul, kimsesiz, öksüz, yetim, hasta, sakat, yaşlı olanlar ziyaret edilip, sevgi, şefkat, hürmet, hediye ve sadakalarla mutlu edilmeli.

    13. O gece ile ilgili âyetler, hadîsler ve bunların yorumları ilgili kitaplardan ferden veya cemaaten okunmalı.

    14. Dini toplantılar, paneller ve sohbetler düzenlenmeli; va’z ü nasihat dinlenmeli; şiirler okunmalı; ilâhî ve ezgilerle gönüllerde ayrı bir dalgalanma oluşturmalı.

    15. Kandil gecesinin akşam, yatsı ve sabah namazları cemaatle ve camilerde kılınmalı.

    16. Sahabe, ulema ve evliya türbeleri ziyaret edilmeli; hoşnutlukları alınmalı; ve manevî iklimlerinde vesilelikleriyle Hakk’a niyazda bulunulmalı.

    17. Vefat etmiş yakınlarımızın, dostlarımızın ve büyüklerimizin kabirleri ziyaret edilmeli; iman kardeşliğine ait sadakati yerine getirilmeli.

    18. Hayattaki manevî büyüklerimizin, üstadlarımızın, anne ve babamızın, dostlarımızın ve diğer yakınlarımızın kandilleri bizzat giderek veya telefon, faks yahut e–mail çekerek tebrik edilmeli; duaları istenmeli.

    19. Bu kandil gecelerinin gündüzlerinde mümkün olduğunca oruç tutulmalı.
    Fani 06 bunu beğendi.
    alptraum - ait Kullanıcı Resmi (Avatar) alptraum

      Permalink - Mesaj no 2  06-19-2008, 17:31


    üstad eline saglık bu güzel açıklama için...
    Fani 06 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar) Fani 06

      Permalink - Mesaj no 3  06-20-2008, 23:39


    büyüksün üstad gönlüne bileğine sağlık
    N u M a N - ait Kullanıcı Resmi (Avatar) N u M a N